Ben modern zamanda bir anneyim… N’olur üzerime gelmeyin.

Ben modern zamanda bir anneyim… N’olur üzerime gelmeyin. Yüküm ağır, kalabalıklar içinde dörtnala koşuyorum… Tarlam yok, bağım yok, bahçem yok… Elde yıkanacak çamaşırım, bulaşığım yok. Evimde büyüklerim, çat kapı gelen komşum yok. Ekmeği, unu, tereyağımı kendim yapmıyorum. Çarşıya haftada bir gün değil, istediğim her an ulaşabiliyorum. Kıyafetlerimi kendim dikmiyorum. Halılarımı kendim yıkamıyorum… Ama yine de yetişemiyorum… Çocuklarımla dört duvar arasındayım; dedim ya bağım yok, bahçem yok. Gökyüzüm bile kalmayacak neredeyse… Düşlerini kurduğum yıldızlı hayatımın önüne betondan perdeler çekiliyor… Halimi hatrımı soran, öldüm mü kaldım mı diye merak edip kapımı çalan bir komşum bile yok. Çocuğumu bırakıp ekmek almaya gideceğim, ‘Çocuklar odada oynasın, ben de bir çay koyayım birlikte içelim’ diyeceğim kimsem yok… Ben akşama kadar yavrularımı, yavrularım da beni görüyor. Ya da akşamdan akşama birbirimizi görüyor, yorgunluktan kollarımız bir türlü kenetlenemiyor… Ben onlara ‘Çok gerginim’ diyorum, onlar bana ‘Sizin orada arabayı koyacak yer yok anne’ diyor. Evleri süpürüyoruz, bazen biz değil robotlar yerimizi alıyor; banyoları yıkıyor, çamaşırları asıyoruz… Kimimiz bir de üstüne işe gidiyor, çalışıyor; akşam oluyor kasedi tekrar başa sarıyoruz. O kalemle de genellikle saçımızı topluyoruz. Eskiden mısırın, fasulyenin; halı yıkamanın, salça sermenin bile zamanı vardı değil mi… Şimdi biz salçayı organik mandıradan alıyor, kendi kirlettiğimiz halıyı yıkatmaya doyamıyoruz… Büyüklerimiz hep bizim yanımızda olsun ama doğrumuza, yanlışımıza asla sesini çıkarmasın istiyoruz. Kafamız karışık… Kafamız çok karışık… Herkes bir şeyler söylüyor, hepimiz konuşuyoruz ama müthiş bir sessizlik var… Bilenler bilmeyenlere, bilmeyenler bilenlere, bilmeyenler bilmeyenlere anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor… Sendelediğimiz yerde kendi üzerimize devriliyoruz… Sendelediğimiz yerde dünya üzerimize devriliyor… Sendelediğimiz yerde devriliyor, çocukları eziyoruz… Babam da eşim de geç saatlere kadar çalışıyor. İşinden memnuniyetsiz, trafikten memnuniyetsiz, benden memnuniyetsiz, yaşamdan memnuniyetsiz… Çocukları çok seviyoruz ama hiçbirine tahammülümüz yok. Bazen eş yok baba da yok… Babalık yapmak bile bize düşüyor… Bazen ‘Ben bir anneyim’ diye bağırmak istiyorum… Ben bir anneyim! Tecrübesizliğimin, toplum dayatmalarının, eğitim sisteminin hatalarının, çocuklarımın ödevlerinin, yalnızlığım, içi boş kalabalıklarımın yükünü taşıyorum. Ben bir anneyim ve çok yoruluyorum… Yorgun annelere…Kaybettikçe bir çentik attı, Alnımın üstüne Tanrı, ‘Büyüdün’ dedi: Bu yağmurlar bu yüzden…’