Tüm dünyayı etkisi altına alan, ülkemizde ise ilk kez mart ayının ikinci haftasında görülen korona virüsle mücadelede uzmanların en çok vurguladığı konu kişisel hijyen kurallarına uyum sağlamak. Sosya...

Tüm dünyayı etkisi altına alan, ülkemizde ise ilk kez mart ayının ikinci haftasında görülen korona virüsle mücadelede uzmanların en çok vurguladığı konu kişisel hijyen kurallarına uyum sağlamak. Sosyal mesafe, maske ve özellikle ellerin sık sık yıkanması konuları her gün, her dakika farklı platformlarda dile getiriliyor. Virüsün ortaya çıktığı ilk dönemde bu farkındalık öyle bir yerleşti ki bırakın maskeyi eldivensiz dahi sokağa çıkan yoktu. Alışveriş poşetlerini güneşe bırakanlar, dışarıdan aldıklarını sabunlu sirkeli suyla yıkayanlar, ayakkabılarını evlere sokmayanlar derken temizlik konusunda ciddi bir yol kat edildi. Yaz mevsiminin gelmesi, yeni normalleşme düzeninde mekanların tek tek açılmaya başlaması birçok kişide rehavete neden oldu. Sanki salgın bitmiş gibi davranmaya başladık özetle. Yeni tanıların sayısının artması İstanbul, Ankara ve Bursa gibi şehirlerle birlikte 48 şehirde sokakta dahi maske kullanım zorunluluğunun getirilmesine neden oldu. Neyse ki güzel şehrimiz İzmir bu konuda daha hassas olduğundan rakamlar sevindirici seviyede. Her yıl mart sonu en geç nisan başı gibi deniz sezonunu açan biri olarak bu yıl korona nedeniyle sezonu çok geç açmak zorunda kaldım. Günümüzden 3-4 yıl önce kimselerin bilmediği, bakir koylardan biri olan Çeşme Ovacık’taki Kleopatra Koyu’na (Güvercinlik Koyu) pazartesi günü birkaç saatliğine deniz keyfi yapmaya gittim. Normal süreçte de deniz kıyısında saatlerce vakit geçirmekten hoşlanmayan biri olarak amacım birkaç saat denize girip çıkmak, biraz da güneşlenmekti. Bilenler bilir, Kleopatra Koyu hem ulaşımı çok zor bir noktada yer alan hem de hiçbir tesisin olmadığı bakir bir bölge. Tuvalet, duş, kafe gibi imkanlar olmayınca yediğinizi içeceğinizi yanınızda götürmek zorundasınız. Birkaç yıl önceye kadar çöp kutusu bile olmayan bu koy seyahat yazarlarının etkisiyle kısa süre içerisinde popüler oldu. İnsan kalabalığından uzaklaşmak isteyenler için sessiz ve gürültüden uzak bir yer oluşu birçok kişinin koyu tercih etmesinde ana sebep. Koy aynı zamanda endemik bir bitki türü olan kum zambaklarının da koruma bölgesi.

HASSASİYET LAZIM

Korona ile birlikte bir nebze çevre hassasiyetimiz gelişmiştir umuduyla gittiğim plaj tam anlamıyla evlere şenlik bir görüntüyle karşıladı beni. Tuvaletin, duşun olmadığı koyda birkaç çadır, mangal yakanlar ve çevrede olabildiğince çöp vardı. Kalıp buzdan erkek iç çamaşırına, cips poşetlerinden kırık bira şişelerine kadar her şey sahil boyunca atılmış. Birkaç saatlik deniz keyfimi mahveden bu kendini bilmezlerle nasıl mücadele edeceğiz bilmiyorum ama ben arkadaşlarımla elimden geldiğince çöp toplayarak belediyenin koy girişine yerleştirdiği konteynıra kadar götürdüm. Plajla ilgili @kesfetsek instagram hesabımdan yaptığım kirlilik paylaşımlarına çok sayıda dönüş aldım. Çeşme Belediyesi’nden de koyun kirliliği ile ilgili bir yanıt geldi. Temizlik yapılacağı, gereken önlemin alınacağı yanıtını görünce sevindim ancak bu plajı her saat temizlesek çöp atmaktan geri kalmayacak bir kitlenin ortada olduğu gerçek. Konu eğitimle de alakalı değil biliyorum ama şu çöp sevdamızdan nasıl dönüşeceğiniz bir türlü anlayamıyorum. Zihniyet dönüşümü için en iyi fırsatlardan biri de korona virüs süreciydi. Çöpleri çöp kutusuna atsak olur mu?