Öncelikle gazeteci olunmaz, doğulur. Bunu bir ser levha olarak yazının başına asalım. Çünkü bu mesleği yapabilmek için ailenizden, sosyal yaşamınızdan, geçiminizden, sağlığınızdan ve dostluk...

  Öncelikle gazeteci olunmaz, doğulur. Bunu bir ser levha olarak yazının başına asalım. Çünkü bu mesleği yapabilmek için ailenizden, sosyal yaşamınızdan, geçiminizden, sağlığınızdan ve dostluklarınızdan ödün vermeniz gerekir. Çoğu gazeteci evliliklerini ya çok zor yürütür ya da hayatı boyunca yalnızlık çekmeyi tercih eder. Sağlığını kaybeder, erken yaşta torun sevmeden, gün yüzü görmeden göçer gider. Sosyal yaşam desen hak getire. ‘Gazetecilikte zaman mefhumu yoktur’ sözünü ispat edercesine mesai gözetmeden çalışır. Evine vardığında iki lokma yer yemez yatak yolu görünür. Dostluk dersen, arayıp sormaya fırsat bulamadığı için kısa süre sonra arayıp soranı olmaz. Senelerin dostlukları ise sadece meslektaş çevresinden olur. Şimdi kitabın ortasından konuşalım. Neden bu mesleği seçtin sorusu kesinlikle aklınıza gelmiştir. Cevap veriyorum. Bu meslek bir sevdadır. İlkokulu bitirdiğinden beri ‘Ben gazeteci olacağım’ diyen biri olarak hiç pişman değilim. Hayata bir daha gelsem yine aynı mesleği seçerim. Gece muhabirliği, polis muhabirliği, ekonomi muhabirliği, belediye muhabirliği, siyaset muhabirliği, bölge masası şefliği, istihbarat müdürlüğü, haber müdürlüğü ve yazı işleri müdürlüğü görevlerinde çalışmanın mutluluğunu yaşadım. Birlikte mesai yapma onuruna eriştiğim ustalarımda dahil, bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi oldum. Daha da olacağım. ÇADIR TİYATROSU Şimdi gelelim, bu yazıyı yazma sebebimize; daha önce de rast geldiğim ve rahatsızlık duyduğum gazeteci olmayan ancak öyle davranan, gazeteci olan ve etik davranmayan yüz karaları ve gerçek gazetecilere insan onuruna yakışmayacak ve aşağılar şekilde yaklaşan hadsiz politikacılar. İlk olay gerçekten ihtiyacı olanlar için verilmediği takdirde vicdanımı rahatsız eden iftar sofralarında yaşananlar. Bir yatak şirketinin İzmir’de belki de gerçekten halisane bir şekilde verdiği iftarda meydana gelenlere bir göz atalım. Bu yatak firmasının iftar davetinde şirket yöneticileri konuşurken gazeteci olduğunu iddia eden bir kişi elindeki gazeteyi mikrofonda konuşan adama zorla vermeye çalışıyor. Şirketin basın danışmanları bu saldırıyı savuşturmaya çalışırken, saygısızca ayağa kalkan ve hakkında bir çok iddialar olduğu öne sürülen bir kişi de ‘Buradaki insanlar siz reklam vereceksiniz diye geldi’ deme çiğliğini gösterebiliyor. Hemen ardından bir diğer gereksiz de yatak firması adına yazdığı sözüm ona şiiri okuyor. Tam bir çadır tiyatrosu anlayacağınız. Gerçek gazetecilerin mahcubiyetini tahmin edebiliyorsunuz diye düşünüyorum. Geçelim İzmir’deki emekçilere hadsiz davranışlarda bulunan politikacımıza. Bu arkadaş iktidara talip bir partinin Genel Başkan Yardımcısı. Arama motoruna girdiğinizde karşınıza ‘CHP'li siyasetçi ve siyaset bilimci. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirmiştir’ bilgileri çıkıyor. Siyaset bilimci titrine uygun hareket etmeyen bu adamcağız İzmir Basını’nı yine çıldırtmayı başardı. Yapılan 4,5 saatlik toplantının ardından kendisinden açıklama bekleyen arkadaşlarımıza yaptığı, ‘Nefesinizi boşuna tüketmeyin. İzmir Basını’na ne zaman konuştuğumu gördünüz’ sözlerinin ardından bıyık altı gülüp kaçarcasına uzaklaşması bardağı taşıran son damla oldu. Bu tür hareketlerine aşina olduğumuz sayın Genel Başkan Yardımcısı’nın hak ettiğini bulacağına olan inancım ise tam. Neden biliyor musunuz?. Onlar yolcu biz ise hancıyız. Nelerini gördük tahmin bile edemezsiniz. Ezcümle: Girdim ilim meclisine eyledim kıldım talep, dediler ilim geride, illa edep illa edep. Yunus Emre