Birçok değerli oyuncunun İzmir’den çıktığını duymuş yahut görmüşsünüzdür... Ömrünü mesleği olan tiyatroculuğa adamış, yalnızca kendi sahnesini ayakta tutmakla kalmamış, yüzlerce oyuncu yetiştirmiş, İzmirli sanatçı Rüçhan Gürel’le sohbet ediyoruz. Önümüzdeki günlerde yapılacak olan, İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği seçimi için adaylığını koyan Gürel, sahnelere, tiyatroya ve İzmir’in sanat topluluklarına yepyeni bir anlayış getirebilecek isimlerden biri. Rüçhan Gürel’le kentin tiyatrosunu, sanatını konuştuk. - Herkes sahnelerine kilit vururken yıllarca ayakta durdunuz. Yeni oyunlarla ve yeni öğrenciler yetiştirerek tiyatro sanatına katma değeriniz oldu. Biraz bize kendinizden ve yaşamınızdan bahseder misiniz? Çocukluğumdan beri babam nedeniyle kulislerde büyüdüm. Çok değerli sanatçıları seyretme şansı buldum. Bu durum oyunculuğa ve hayata bakışa çok önemli katkılar sağladı. 1983 senesinde Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nü kazandım. Çok değerli isimlerden oyunculuk eğitimi aldım. Okulu bitirdiğimde bir yıl boyunca İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda çalıştım. Daha sonra sırasıyla, 1989-1996 Trabzon Devlet Tiyatrosu, 1996-2003 Bursa Devlet Tiyatrosu ve 2003-2018 İzmir Devlet Tiyatrosu... Daha 13 yıl devlet güvencesinde çalışabilecekken kendi isteğimle emekliye ayrıldım. 2007 yılında Han Tiyatrosu’nu kurdum ve 2010 yılında eski bir tütün deposunu Butik Kültür Merkezi’ne dönüştürerek, sahnemize de rahmetli babam Ünal Gürel’in adını verme şerefine nail oldum. Han Tiyatrosu, bugüne kadar, yerli ve yabancı 16 yetişkin, 4 gençlik, 7 çocuk oyunu olmak üzere 27 oyun sergiledik. Yine oyuncu yetiştirmek amacıyla düzenlediğimiz atölyelerimizde, yalnızca tiyatro bölümlerini kazanmış ve bitirmiş, 40’ın üzerinde öğrencimiz bulunmaktadır. 14 yıl boyunca perdemizi hep umutla açtık. - Yıllardır İzmirlilerin kalbinde taht kurmuş, duayen bir tiyatrocu olarak, bu zorlu pandemi dönemi sizin için nasıl geçiyor? 2020’nin Mart ayında salgın nedeniyle getirilen yasaklar doğrultusunda, tüm faaliyetlerimizi durdurmak zorunda kalmıştık. Herkes gibi biz de şaşkındık ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. 1 Haziran 2020’de yasakların kalkmasıyla birlikte çalışmalarımıza yeniden başladık. Fakat bu sefer de yaz gelmişti... Bildiğiniz gibi, yaz aylarında turne faaliyetleri dışında kent merkezlerinde seyircinin kapalı mekânlara girme alışkanlığı yok denecek kadar azdır. Ancak biz yine de 1 Haziran’dan itibaren, yüz yüze eğitimlere, provalara yeniden başladık. Sahnesi olmanın getirdiği avantaj, bu süreç içinde bir dezavantaj olarak çıktı karşımıza. Biz yine de yılmadan, ama tedbiri de elden bırakmadan eğitim faaliyetlerimiz, bilet alımları ertelenen, 27 Mart Tiyatro Günleri’ndeki iki oyunumuzun çekimleri ve dijital platformda gösterilmesinden ve kendi sergilediğimiz oyunlardan sağladığımız girdilerle tiyatromuzu ayakta tutmayı başardık. - İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği’ne adaysınız. Neleri yapmayı düşünüyorsunuz? Öncelikle tüm birimler, liderleri yönetiminde, sağlıklı bir biçimde oluşturulacak. Sonra oyun üretimi için gerekli tüm atölyeler ve stüdyolar... İzmir Şehir Tiyatrosu’nun temelden oluşturulacak bir yapı olması, hem önemli bir şansı hem de büyük zorlukları beraberinde getiriyor. Sonra da yetkin ya da yetiştirilmek üzere personel alımları... Şehir Tiyatrosu’nu temsil edecek oyuncuları seçmek... Çeşitlilik için bir repertuar danışma kurulu oluşturmak. Şehir Tiyatrosu’nun yalnızca oyun üreten bir kurum değil, kentin sanat politikasının ortaklarından biri olması, başlıca hedeflerimiz arasında olacaktır. Bunun için de kentimizin kültür-sanat hayatını yakından tanıyan, aynı zamanda dünyadaki gelişmeleri de yakından takip eden bir ekip oluşturduk. Böylelikle İzmir’i sanat dünyasının ışığı haline getireceğiz. İzmir’in büyük ustaları rahmetli Suat Taşer ve Özdemir Nutku’nun bütün ideal ve hedeflerini gerçekleştirebilmek de önemli bir hedefimiz olacak. Çünkü onlar kentimizi en iyi bilen, tanıyan, çözümleyen ve politikalar üretebilen üstatlardı. Geçmişimizden gelen bu özelliklerimiz ve yola çıktığımız sanatçı grubumuzla birlikte, değil İzmir’e, Türkiye’ye örnek olabileceğimizi ve önderlik yapabileceğimizi biliyoruz. - İzmir’de sanatçı göçü olduğu aşikar bir gerçek. Sizce şehir tiyatrosu bu anlamda göçü engellemek için bir tampon oluşturabilir mi? Mümkün. Bunun için tarafımdan hazırlanmış, Tunç Başkanımızın da bilgisi olan bir proje mevcut. Hepimizin bildiği gibi tiyatro sanatı, tüm sanat dallarını içeren bir yapıya sahip. Tiyatroyu ve dolayısıyla tüm sanat dallarını şehrin geneline, her ilçesine, semtine, köyüne kadar yaymayı başarabilirsek... Yazarından oyuncusuna, rejisöründen dramaturguna, sahne tasarımcısından mimarına, ışıkçısından efektörüne, şancısından orkestra üyelerine, bestecisinden dansçısına, ressamından heykeltıraşına, fotoğrafçısından kameramanına kadar tüm sanatçılar kendilerine iş sahası bulabilecek. Böylelikle sanatçılarımızın yaşadıkları kentten göçleri büyük ölçüde engellenmiş olacak. İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği’ne layık görüldüğüm takdirde, kentimizdeki diğer sanat üreticileriyle ortak çalışmalar yapmak suretiyle, bu projenin kapsamını genişleterek, hayata geçirmek yönünde de gayret sarf edeceğiz. Buradaki adaylığım ben ve ekip arkadaşlarımla birlikte açıkladım. Başvuru koşullarında bu imkan var çünkü. Tüm ekip İzmir’de yaşıyor. Ve İzmirli olmanın haddimiz olmadan bir tarifini yaptık. 2003 senesinden bu yana İzmir’deyim. Kent için emek harcıyor olmak ve ekmeğini İzmir’den kazanmak... Dolayısıyla mini bir İzmirlilik tanımı yaptık. İzmirli bir ekip olmalı ve dönüp yaptığı iyi şeyler içinde beğenilmeyen şeyler için hesap verebilecek biri olmalı. Göreve geldiğimde anlattığım projeleri yerine getirmediğimizde kentin paydaşları bizlere bunu sormayacaklar mı?  Kenti ve sanatı bir arada ele alırsak, İzmir’de ne gibi ileriye dönük projeleriniz var? Burada insan ve psikolojiyle işimiz. Bir repertuar yaparsınız seyirci bulamazsınız, bir repertuar yaparsınız sahnede yer kalmaz... İzmir’de geç kalınmış bir hamleye Tunç Başkan’ın bu yaklaşımı çok olumlu. Bu durum İzmir’de seçim vaadi olarak kabul gördü. Çünkü İzmir böyle bir şehir. Çünkü çok önemli bir olaydı, çok büyük üstatları var bu şehrin. Daha önce bu girişim oldu, fakat hayata geçemedi. Yıllar sonra şehir tiyatrosunu oyun üreten bir kurum değil, şehrin kültür ve sanat hayatının ortaklarından biri yapmak istiyoruz. İzmir’in aklı İzmir’e de yeter dedik. Mühim olan bu yapının şu an sıfırdan kurulacak olması. Tarihe ‘Şehir Tiyatrosu Kurmuş’ olarak geçeceğiz. Bir ev düşünün evde hiç bir şey yok, kalorifer peteği döşenmemiş, pencere kasaları yok. Dolayısıyla zamanının enerjisi ve birikiminin tümünü akıtmak zorundayız. Dekor atölyemiz yok, şapka atölyemiz yok, kostüm atölyemiz yok, peruka bıyık atölyemiz yok, kundura atölyemiz yok dolayısıyla bunlar perde açmaya başlamadan önce halledilmeye başlanmalı. Temel oluşturacağız. Şubat’ta açıklandıktan sonra önümüzdeki Ekim’de perde açmak zorundasınız. Açık hava sahneleri ile ilgili çalışmalarınız olacak sanıyorum... Bu İzmir gibi iklimi uygun bir kent için olması gerekenlerden biri. Sizin tiyatro anlayışınızda nasıl bir yer tutuyor? Şehir tiyatrosu şehrin tiyatrosudur. Bizim projelerimizin ana amaçlarından biri aslında bu cümle. Şehrin geneline yayılması. Örneğin İzmir’in Suat Taşer’in mahalle köy tiyatrosu projesini bu şehir tiyatrosu sayesinde kentin geneline yaymak istiyoruz. Özdemir Utku şehir tiyatrosunu hayata geçirmeye çlaışmıştı. Onun birde kamyon tiyatrosu projesi vardı. O projesini hayata geçirmek istiyoruz. Köylerde tiyatro izlememiş tek bir çocuk olsun istemiyoruz. Tiyatronun her ilçede sahnesi olmalı. Biz bu sahnelerin özelliklerinin kurulacak bir birimde şehrin ilçelerindeki sahneler ile temasa geçerek, sahne kullanım özelliklerinin ilk 3 yıl içinde düzenlenmesini sağlamaya çalışacağız. Bir yandan Bergama’dan başlarken yol üzerinde tüm oyunların ilçelerde perde açmasını sağlamak istiyoruz. Özellikle kış aylarında da. Yazın açık hava tiyatromuz var zaten. Kentin sanat dokusuna uygun olarak jimnastik aletlerimiz var, onun gibi bir mini amfi tiyatro projemiz var. Her ilçede en az bir adet olmasını istiyoruz. Hem açık hava gösterimi yapmak istiyoruz minimum 7 ay yaz var İzmir’de. Bu açık alanlarda örneğin Karabağlar bölgesinde oturan vatandaş o amfi tiyatroda kendi oyununuzu sergileyebileceksiniz. Pandomim ve kukla tiyatrosu kurmayı düşünüyoruz. Ayrıca Atatürk Tiyatro Festivali başlatmak istiyoruz. İzmir’e yakışacak her şeyi üretmek istiyoruz... Rana Beyza Öztürk / Özel Haber