Aliağa’nın saklı tarihi, Antik çağda Aiolis adı ile anılan bölgenin baş şehri Kyme, zamana karşı direniyor. M.Ö. 11'inci yüzyılın ortalarında kurulan 12 Aiolis kentinin en büyüğü Kyme, kısa sürede dikkati çeken bir ticaret merkezi haline gelerek özellikle şarapçılık, zeytin, üzüm, buğday ve zeytin ile seramik alanlarında çok önemli gelişme gösterdi. Efes'in kurulmasıyla önemini yitiren Kyme, madeni para yani sikke basan ilk şehirlerden biri olarak biliniyor. Sanayi bacalarının ardında kalmış belki de doğanın en güzel ve en korunaklı körfezlerinden birisine kurulmuş bu antik kent hakkındaki son gelişmeleri ve yaşananları Yüksek Şehir ve Bölge Koruma Plancısı, Şehir Plancıları İzmir Şubesi Kurucu Başkanı ve Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi Sözcüsü Ahmet Tuncay Karaçorlu, Ege Telgraf okurları için anlattı. Uzun yıllardır bölgenin hak ettiği değere kavuşması için mücadele verildiğini aktaran Karaçorlu, Aliağa’daki ören yeri ile müze binasının ilgisizlik ve bakımsızlık nedeniyle çok kötü durumda olduğunu söyledi. Ahmet-Tuncay-Karacorlu Öncelikle, Kyme Antik Kenti ilginiz nasıl başladı? Aliağa’ya yönelik duyarlılığımız Şehir Plancıları İzmir Şubesi’ne başkanlık yaptığım dönemde başladı. Odadan sonra kurduğumuz Doğal ve Kültürel Yaşam Girişimi’nde de aynı hassasiyeti taşımaya devam ettik. Kyme bölgesindeki antik kent için uzun süredir mücadele ediyoruz. Bize Kyme’de yaşanan süreci anlatabilir misiniz? Aliağa’daki Kyme Antik Kenti’nin bulunduğu bölgede 1900’lü yıllardan bu yana kazı yapılıyor. Bu kazılarda antik yerleşim buluntuları çıkarıldı. Aslında bakarsanız bu kentin ortaya çıkarılması için 1600’lü yıllardan bu yana birtakım çabaları görmek mümkün. Böylesi köklü bir süreci olan bir bölge için bizlerin de taraf olmaması mümkün değil. İtalyan Ordinaryus Profesör Doktor Sebastiana Lagona başkanlığında sürdürülen ve uzun yılların emeğiyle ortaya çıkarılmış antik yerleşim dokusu ve hala halka açılmamış arkeoloji müzesi her geçen gün yeni tehlikelerle karşı karşıyadır. Kazılar sonucu orada kazanımların elde edileceği ilk olarak 1980’li yıllarda resmiyet kazandı. Dönemin Belediye Başkanı Hakkı Ülkü ve ekibinin başkanlığında bölgede çok başarılı çalışmalar yapıldı. O zaman sanayinin sınırlandırılması için antik kent ile arasına tampon bir yerleşim yeri kuruldu. Hatta uzun süre o bölgelerde sanayiye izin verilmedi ve kazılar yapıldı. O kazılardan elde edilen eserlerin sergilenmesi için bölgeye bir müze yapıldı. Kentin merkezinde çok güzel bir noktada olan bu müze için bütün izinler alındı. Bakanlık alanın tahsis sürecini de sağladı. Binanın mimari planını da arkeoloji alanında uzmanlığı olan İtalyan bir profesör yapmıştı. Katanya Belediyesi ve Aliağa Belediyesi ortak bir iş birliği ile çalışma yapılmak istendi. Bu konu aslında sadece kültür ve tabiat varlıklarının korunması değil Dışişleri’nin konusu. KADERİ DEĞİŞTİ... Başarılı giden adımların ardından Kyme’nin kaderi ne zaman değişti? 2000’li yıllardan başlayan yanlış çalışmalar söz konusu oldu. Hakkı Ülkü milletvekili seçilince yerine gelen ekip başarılı bir süreç yönetemedi. O zaman Belediye Başkanı Tansu Kaya sürece ilişkin bir adım atmazken üstüne bir de müzeyi ‘Denizcilik Müzesi’ yapmaya çalıştı. Halbuki burayı Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı Kazı Evi ve Arkeoloji Müzesi olması için tahsis etmişti. Kaya’nın ardından sonraki dönemde de müze bir süre geçici olarak açılsa da hak ettiği değeri bulamadı. Bina sapasağlamken dayanıksız olduğu ileri sürülerek çürük raporu alınmaya çalışıldı. 2004 yılında Katanya Üniversitesi adına kazıları yürüten Profesör Sebastiana Lagona’dan kazı başkanlığını devralan, Calabria Üniversitesi adına kazı başkanlığını üstlenen Profesör Antonio La Marca ile müzeye ilişkin hiçbir protokol yenilenmesi yapılmadı. Aliağa için çok kıymetli olan bu müze kaderine terk edilerek çürümeye bırakıldı. 2015 yılında alanla ilgili duyarlılığımızı ifade ederek müzenin halka teslim edilmesini, gelecek kuşakların da bu alandan turizm ve kültür temelli yararlanmasını istedik. Antik Kent’ten çıkarılan ziynet eşyası ve büyük heykeller gibi eserlerin birçoğu İzmir Arkeoloji Müzesi’ne korunmak üzere gönderildi. Geriye kalan kazı parçaları bu müzede saklanıyordu. 3 bin kasa parçalı eserin taşındığını öğrendik. Bu eserler 2015 yılında müze yerine Aliağa’da bir kız yurdunun deposuna taşınıyor. Depo dediğimiz yer de kömürlük... Bu da başka bir tarih suçudur... 2015 yılında müze dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılmak istendi, Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcileri yaptıkları incelemelerde dayanıklı olduğuna karar verdi. Ancak o süreçten bu yana ilerleme yaşanmadı. Ahmet-Tuncay Karacorlu-kimdir Bu yaşananların esas nedeni sizce nedir? Bu durum sanayinin bir bölümünü etkiliyor ancak önemli olan orada Nemrut Limanı var. Nemrut Körfezi on binlerce yıllık doğal bir körfez. Kyme Antik Kenti de esasında bu liman yüzünden oraya kuruluyor. Bulunan eserlerin çoğu da buradan çıkmış. Limanın sağladığı avantajlar sanayinin oraya çekilmesine neden oldu. Orası çeşitli dönemlerde 1’inci derece arkeolojik sit almış. O alandaki tarlaların satışı yapılabiliyor ama üzerine eser yapılamıyor. Köylü de böylece az miktara toprağını satıyor ya da elinde tutmaya devam ediyor. Ayrıca söz konusu alanda Hazine’ye ait araziler de var. Bu alanlar daha sonra bazı vakıflara devrediliyor. Vakıflar aracılığıyla da bir liman şirketi çok ucuza arazileri alıyor ve liman için başvuru yapıyor. Önce küçük bir iskele kuruluyor. Daha sonra bölge, lojistik bir alana çevriliyor. O liman şimdi büyüdü. O şirketin idari binası kazılarda ortaya çıkan birinci derece arkeolojik sit olan tarihi su dağıtım bölgesinin üzerinde bulunuyor. Bu yaşananlar diğer liman şirketlerini etkiledi ve onlar da birtakım girişimlerde bulundu. Zamanın bazı çıkar amaçlı çalışan arkeologların bile bu gaye ile bölgenin sit değerinin düşürülmesi için çalışmaları dahi var. Bu da bölgedeki yapılaşmanın önünü açtı. O dönemlerde Kyme’nin kaderi ile ilgili gerçekten çok kötü kararlar alındı. 2016 yılından sonra dahi iyi adımlar atıldı ama öncesinin etkileri tabii devam etti. ‘SAHİPSİZ KALDI’ Şu anda Kyme’de halihazırda bir kazı çalışması yapılıyor mu? Şu anda yine yasalara aykırı bir durum var. Alanla ilgili alınan kararlar ve yapılan müze olmasına rağmen oradaki müzeyi açmak yerine alan İzmir Arkeoloji Müzesi’ne devredildi. İtalyan ekip komple devre dışı kaldı. Sebastiana Hoca’dan sonra göreve gelen arkeolog hiç taraf olmadı ve girişimlerde de bulunmadı. Daha sonra öğrendik ki kendisinin kazı başkanı olmak için bizim ülkemizde istenilen düzeyde bir denkliği yok. Sonra da zaten görevden alındı. 2020 yılına kadar bu kazı çalışmaları devam etti, daha sonra da sahipsiz kaldı. ‘ÜLKE MESELESİ OLABİLİR’ Peki, müze ne oldu? Orada şu anda boş bir bina var ama kazı deposu değil, müze değil. Sadece boş bir bina. Oysa ki orada müze ve kazı evi yapılmasa bile kamu yararına ve amacına uygun bir çalışma yapılabilir. O da yapılmıyor. Şu anda Kyme’den çıkarılan eserlerin çok kötü şartlarda olduğunu biliyoruz. Bina da kötü bir durumda. Böylesi bir değere sahip olup onu korumamak çok kötü. En azından o bina koruma altına alınabilir, yıpranması önlenebilir. Temizlik işlemleri yapılır, geleceğe miras bırakılır. O müzenin açılması için şu anda hiçbir engel yok. 1996 yılından beri o müze açılarak geçmişe ve geleceğe ışık tutmak için bekliyor. Ancak bu yer hala ülkemizin içten içe kanayan bir yarası... Bu konuda İtalya Dışişleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı, Türkiye aleyhine dava açabilir. Çünkü onların da bu alan ve yapı üzerinde büyük emeği var. Eğer İtalya devreye girerse işte o içten içe kanayan yara bir anda ülkemiz için kangrene dönüşebilir. Nasıl Akdeniz ve Mavi Vatan birden bire gündeme geldi, bu da bir anda ülkelerin meselesi haline gelebilir. Bir kez daha yetkililere işin bu noktalara gelmeden müdahale edilmesi için çağrı yapıyoruz. Lütfen, bu değer için harekete geçin. ÇALIŞTAY YAPILIYOR Son olarak, önümüzdeki ay güzel bir çalışma ile Kyme’yi bir kez daha masaya yatıracağınızı duyduk... 1999 yılına Kyme Antik Kenti ve Aliağa ile ilgili çalışmalara dikkati çekmek için bir arkeoloji çalıştayı düzenleme kararı aldık ancak o dönemlerde istemdışı sebeplerle bu ertelemek zorunda kaldık. Şimdi Mart ayında Kuzey Ege Arkeoloji Çalıştayı yapmayı karar verdik. Akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, çevrecilerin de olduğu başarılı bir hazırlık ekibimiz var. Online yapacağımız bu çalıştay üç gün sürecek ve her gün üç oturum yapılacak. Yerel yönetimlerimizi de bu çalıştaya davet edeceğiz. Hem ülkemizin hem şehrimizin hem de yerel yönetimlerin belleğine teslim edilecek bir belge hazırlayacağız. Hasankeyf’teki süreci hepimiz biliyoruz. Hasankeyf sular altında bırakılmadan önce de uyarılarımızı yapmış ve mücadele etmiştik. Sular altında kalan Hasankeyf'in tarihi yapıları taşınarak tahrip edilmişti. Biz diyoruz ki, Kyme için henüz çok geç değil... Kyme Antik Kenti Hasankeyf ile aynı kaderi yaşamasın... *** “1925 yılında Kyme’de Prag Üniversitesi’nden bir heyet kısa süreli bir araştırma yapmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleştirilen bu çalışma, araştırma başkanı Salac’ın vefatı nedeniyle, bir kazı sezonu sürmüştür. Bu çalışmanın önemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Mustafa Kemal Atatürk imzalı ilk arkeolojik çalışma izni olması...” YAĞMUR DAŞTAN / ÖZEL HABER