İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, Türkiye Merkez Bankası'nın ortaya koyduğu performansı değerlendirdi. Küçüközmen merkez bankasının güven vermediği takdir de alınan kararların yatırımcı tarafından inanılır bulunmadığını kaydetti. Prof. Küçüközmen, bir ülkenin bağımsızlığının en önemli göstergelerinden biri olan para basma yetkisini ellerinde bulundurmaları nedeniyle merkez bankalarının çok önemli kurumlar olduğunu vurguladı. Küçüközmen, bu kurumların en önemli varlığının da itibarları olduğunu hatırlattı. Söz konusu itibarın sağlanmasının gerekliliğine değinen Prof. Dr. Küçüközmen, "Gün geçtikçe para basmakla parayı yönetmek arasındaki ayrım giderek derinleşti ve bu iş bir sanat haline geldi. Merkez bankalarının en önemli varlığı itibarları, yani inanılır ve güvenilir olmalarıdır. Merkez bankanızın kredibilitesi yoksa açıkladığı faiz oranına ve aldığı kararlarına piyasalar yeterince kıymet vermez. Bu itibarın sağlanmasının temelinde de bağımsız ama hesap verilebilir, sorumlu merkez bankası olmak yatıyor. Bağımsızlık başına buyruk olmak değildir ancak kararlarında yeterince bağımsız olabilmesi yani siyasi ve popülist etkilerin altında kalmadan karar verilmesi durumudur. Buradaki yetkinlik birçok ülkenin durumundan da gözlemlenebileceği gibi enflasyona yansıyor. 1990'lardan beri yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu kurum yeterince bağımsızsa enflasyon kontrol altında kalabiliyor" dedi.

‘KAÇ TEMSİLCİMİZ VAR?'

Merkez bankalarının yıllardır dönüştüğünü ancak iş tanımlarının değişmediğini, son yıllarda ise dijitalleşme ve kripto paralar gibi yeniliklerin bu kurumların işini karmaşıklaştırdığını ve zorlaştırdığını belirten Coşkun Küçüközmen, uluslararası kuruluşlarda Türkiye'yi temsil eden kaç kişi olduğunu sordu. Ekonomist Küçüközmen şunları söyledi: "Son yıllarda merkez bankalarının ürettiği işin özellikleri değişiyor. Özellikle dijitalleşme, kripto paralar gibi durumlarla bu süreç hızlanıyor. Merkez bankalarının işleri zorlaşıyor. Değişime ayak uydurabilecek bilgili, deneyimli bir ekibe ihtiyaç var. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) hem kendi içinde hem de Borsa İstanbul (BİST), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), üniversiteler, Hazine ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve elbette muadili olan diğer merkez bankaları ile uluslararası finans kurumlarıyla nitelikli, sürekli ve verimli bir işbirliği kurması gerekiyor. Rutin toplantıların dışında nitelikli ve bilgi paylaşımı esasına dayalı çalışma grupları bu noktada en önemli girişimler olacaktır. Bu noktadan baktığımızda Türkiye'nin uluslararası kurumlarda kaç tane temsilcisi var, araştırmacısı var ya da bunları sayılarını artırmak için niçin sistemli ve uzun vadeli bir çaba içinde değiliz?"

 'SİYASİ KURUMLAR ETKİLERSE...'

Diğer yandan merkez bankalarının kalitesine bakarken uluslararası araştırmacılar, ülkedeki politikacıların ne kadar tutarlı davrandığına yakından bakıyor diyen Küçüközmen, "Yani eğer merkez bankanız bariz bir şekilde siyasi kurumların etkisi altında ise, yabancı yatırımcılar alınan kararlara, uygulanan politikalara temkinli yaklaşıyor, hatta güvenmiyor. Buna göre politika geliştirip tedbir alıyorlar. Son dönemde Türkiye'den ayrılan yabancı firmalara ve yatırımcılara baktığımızda bunu çok net görüyoruz. Güven olmadığı zaman ülkeye yatırımcı gelmiyor, aksine kaçıyor. O halde siz tutarlı olarak sürdürülebilir politikalar belirlemeli ve ikna edici olmalısınız" şeklinde konuştu. Bunun temelinde de hiç şüphesiz hukukun üstünlüğü ilkesinin tam manasıyla hayata geçirilmesi yatıyor.

'GELENEKSELDEN KOPMA'

Merkez bankalarının kritik noktalarda belli kararlar aldığını, uygulayacağı adımları belirlediğini ancak bunu önceden belirtmeme yoluna gittiğini vurgulayan Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, "Bu durumun kritik noktalarda piyasaya parmak sallaması (kibarca uyarması) olarak adlandırılabilir. Bizim Merkez Bankamızın da diğerleri gibi kimi zaman bunu uygulaması ve ikna edici olması gerekiyor. Bizde ise alternatif çıkış yollarını kendi kendine kapatılmış durumda. Örneğin siyasi olarak faizin arttırılmayacağı yönünde kararlı bir duruş var. Bunu yapıyorsunuz ama piyasaya farklı kanallardan faiz artırma sinyali veriyorsunuz. Dolayısıyla piyasayı geleneksel yöntemlerin dışına çıkarıyorsunuz. Bu şekilde faiz alternatifi büyük ölçüde kapatılıyor. Sonra IMF alternatifi de malum kapatılıyor. Elinizde para bulmak adına sadece bir swap anlaşmasına mahkum oluyorsunuz. Kaldı ki bunlar süreli anlaşmalar, uzun bir geleceği yok. Dolayısıyla sıkışık durumlarda TCMB döviz rezervlerinden kullanmaya başlıyor. Döviz rezervleri net pozisyonunda son 20-30 yılda ilk kez eksiye düşüldü. Bu iyi bir tablo değil. Böyle bir ortamda insanlar hangi kura, faiz oranına ve enflasyona inanacağını bilemiyor. Bu da piyasada bir güvensizlik yaratıyor" ifadelerini kullandı.

JP MORGAN’IN ANALİZİ

ABDli yatırım bankası JP Morgan’ın küresel döviz stratejisi raporunda teknik analize dayalı ‘Dolar sat, TL al’ tavsiyesi sıkça yer aldı diyen Küçüközmen, “Raporda, kurda ‘Son iki haftadır açık bir şekilde yukarı yönlü ivme kaybı gözlemlendiği’ belirtildi. Bu yaklaşım neticede piyasa oyuncuları için anlam ifade etmektedir. Büyük miktarlarda döviz hareketleri ve ileri dönük kur tahminleri akla spekülasyon ve manipülasyon ihtimallerini getirir. Bu durum karşısında merkez bankaları gerekli açıklamaları yapmak ve sözlü yönlendirmede bulunmak durumundadır” diye konuştu.

'2020 KAYIP YIL'

OECD tarafından açıklanan ikinci çeyrek büyüme verileri bu yılın ilk çeyreğinde yüzde eksi 1,8 olarak, ikinci çeyrekte ise yüzde eksi 9,8 olarak gerçekleştiğini söyleyen Prof. Dr. “Söz konusu düşüş, OECD üye ülkeleri ortalaması bağlamında bugüne kadar kaydedilen en yüksek düşüş olarak kayıtlara geçti. Bu gelişmeler ışığı altında 2020 kayıp yıl olarak değerlendirilebilir. 2021 yılının toparlanma yılı olup olmayacağı ise ikinci dalga korona virüsün yayılma hızına ve aşı üzerine yapılan çalışmaların başarılı olup olmayacağına bağlı” dedi.

'BİLMEDİĞİN İŞE GİRERSEN'

Yatırım imkanlarının ve araçlarının yeterince bilinip tanınmadığı bir ortamda sıradan yatırımcıların altın, döviz, faiz üçgenine sıkıştığını ifade eden Küçüközmen, şunları söyledi: “Yıllardır bu üçgenden çıkılamamasının nedenleri ayrı bir yazı konusu. BES, BİST, konut, ara yatırımları bilgiyi ve en başta belli bir maliyete katlanmayı gerektiriyor. Kısa vadeli düşünmeye ve kısa vadede kazanmaya çalışan yatırımcı, arada sırada kazansa da türü her dönem zarar etmeye mahkûmdur. Herkesin birbirine aynı soruyu sorduğu, piyasayı sosyal medyada takip ettiği bir ortamda rasyonel yatırımcı olmaması sürpriz değildir. Yatırım ciddi iştir ve bilgi, zaman ve sabır gerektirir. Neticede ettiğiniz kâr ya da zarar tamamen yatırımcının sorumluluğundadır. Blacklist dizisinin baş karakteri Raymond Reddington’un bir sözü ile bitirelim: 'Risk ne yaptığını bilmezsen oluşur.” Utkucan Akkaş / Özel Haber