Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de hem kara hem de deniz kaynaklı kirlenme büyüyor. Geçtiğimiz yıl herkesin paniklemesini hatta öyle ki deniz ürünlerini tüketmemesine neden olan müsilaj sorunu bu yıl da devam edebilir. Sorunun devam etmesinin nedenleri arasında altyapının yetersiz olması, kanalizasyon toplama şebekesi ve arıtma tesislerinin bulunmaması ve işletme maliyeti nedeniyle çalıştırılamaması karşımıza çıkıyor. Hem turizm gelirlerini hem ithalatta rekor kırdığımız deniz ürünlerinin kaybı ise ülke ekonomisini ciddi anlamda etkileyebilir. Marmara Denizi’nin başına gelenlerin Ege kıyılarını riske soktuğunu açıklayan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı ve Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, “Ayvalık sahilinde, İnönü Caddesi boyunca ünlü plajların yer aldığı kıyı kesiminde, körfezde, kirlilik sonucu aşırı alg artışlarının göstergesi olan ve deniz suyunun renginin yeşile boyayan, daha önceki yıllarda da rastlanan deniz salyasının, bölgede havaların ısınmasıyla birlikte bu yıl çok daha erken oluştuğu belirlendi. Ayvalık'ta temizlik garantisi bulunan Mavi Bayraklı plajların olduğu sahil ve koy kesiminde son yıllarda dönem dönem deniz salyası oluşumuyla karşılaşılmasının nedeni, bölgenin coğrafik olarak sığ girintiye sahip küçük boyutlu körfez (koy) özelliğinde olması ve çok hassas yapısının aşırı kullanımıyla oluşan kirlilik baskısından kaynaklanmaktadır. Bu tür alanlar önemli habitat ve ekosistemi barındıran, insan faaliyetlerinin plansız ve korumasız davranışları sonucu, bozulma ve tahrip olma riski çok yüksek olan ve de gelecek nesillere taşınması için de, mutlaka korunması gereken hassas alanlardır”dedi. ‘ISINDIKÇA ARTIYOR’ Kesici, salyanın yüzeye vurmasının doğal dengenin bozulduğuna işaret olduğuna dikkat çekti. Kesici, “Sahillerimiz, doğal coğrafik yapısı gereği yüzeysel akış, erozyon, bitki polenleri vb. etkenlerle kirlilik baskısı altındadır. Bu durumun göz ardı edilerek, yıllardır hızlı büyüyen, çok hızlı gelişme potansiyeli olan koy ve sahillerde her türlü yatırım, “kıyı işgalleri” ve denizlerin “atık alanı” olarak kullanılmasının etkisiyle, kirlilik baskısı önemli oranda artış göstermesine neden olunmuştur. Flora ve fauna dengesinin bozulması su yosunlarının artışını etkilemektedir. Daha önceki yıllarda, Ege Denizi’ndeki birçok koyda, sahil kesiminde zaman zaman ortaya çıkan aşırı alg artışının (Algal Bloom) havaların ısınmasıyla birlikte giderek çoğalması bekleniyor” dedi. ‘TURİZMİ ETKİLER’ Alg çoğalması ile deniz suyunun renginin değişmesine neden olacağını belirten Kesici, mikroskobik su yosunlarının kıyıları hem turizmden uzaklaştırdığını hem de doğal dengenin bozulmasıyla canlı çeşitliliklerinde türlü azalmalar olacağını söyledi. Kesici, “Mavi Bayrak Projesi, bütünsel ölçekte bir topluluk olan Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı (FEE) tarafından yürütülmekte olup; yerel yönetimler ve plaj işletmelerini, insan sağlığını ve doğayı koruma politikaları çerçevesinde denetleme misyonuna sahip plaj, marina ve yatlara temiz olması nedeniyle verilen çevre ödülüdür. Mavi Bayraklı Plaj; adeta uluslararası tartışmasız, garanti belgesi gibi, yüzme suyu kalitesi, çevre yönetimi, çevre eğitimi ve can güvenliği kriterlerinde yüksek standartları yakalayan yüzülebilir alanlar için güvenir yerlerdir. Bununla, buralarda tüm dünya ülkeleri gönül rahatlığıyla denize girebilir garantisi verilir. Ülkemizde tüm kıyı kesimi boyunca harika plajlara sahip ve her yıl milyonlarca gezgin; harika güzellikteki doğal alanlarımızı- koylarımızı, eşsiz plajlarımız, doğa harikası bölgelerimiz için ülkemizi ziyaret ederken aradıkları belgelerin başında güvenilir Mavi Bayrak gelmektedir” dedi. ‘ACİLEN ÖNLEM ALINMALI’ Mavi Bayrak işaretinin turizm içi elzem olduğunu vurgulayan Kesici, gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurguladı. Kalıcı bir sorun halini almaması gereken müsilaj ile ilgili çözüm yöntemlerini aktaran Kesici, “Gerekli bilimsel önlemler alınmazsa turizmi, tarım, balıkçılığı, sağlığı, yaşamı olumsuz olarak etkileyeceği gibi; aşırı artışlarının sonucu deniz salyası oluşumu kalıcı olabilecek. Alınması gereken önlemler başında, bölgenin doğasını iç ve dış çevresel baskılarını iyi bilmek ve planlamaları ona göre yaparak, deniz ve kıyı alanlarımızın kirletilmemesi gelir. Deniz suyunda ve dış ortamdan atıklarla gelen madde miktarının kontrol altına alınması, gelişmiş arıtma ve kıyılarda ve körfezde adeta balçık haline dönüşen dip çamurunun acilen ve sürekli temizlenmesi gereklidir. Sonuç olarak, bu durum insan kaynaklı doğa kirliliğinin suyun yüzeyine yansımasıdır ve çok tehlikeli” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber