Ege Telgraf'ın sorularını yanıtlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Danışmanı ve Sokak Ekonomisi Uzmanı Dr. Osman Sirkeci, önemli açıklamalarda bulundu. Aynı zamanda eski akademisyen olan Sirkeci, bu kapsamda sokaklarda yeni iş alanları yaratacaklarını söyledi ve "Bu proje sayesinde yeni bir İzmir modeli yaratacağız" dedi. - İzmir ve Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ilse yollarınız nasıl kesişti? Tunç Başkan'ın İzmir aşkı bizde de başkan aşkına dönüştü ve İzmir'e gelmeye karar verdik. İzmirliyim ve 1959'da Menderes'in eski Bulgurca Köyü'nde doğdum. İşin içinde elbette vefa da var. Bundan 45 yıl önce okumak, milletin imkanlarıyla yüksek öğrenimi tamamlamak ve tekrardan buraya köyüme dönüp kentime hizmet etmek hedefiyle yola çıktım. Ancak bu köyüme dönmek şeklinde olamadı çünkü şu anda köyüm sular altında ve eski bir yerleşim yeri olarak artık yok. Ben de bir dünya tecrübesi ile tüm birikimlerimle İzmir'e hizmet etmenin onurunu yaşadım. Yeni belediye başkanı ve yerel yönetimle, Tunç Bey'in danışmanlarıyla Osman Sirkeci'nin Türkiye ile dünya çapında yaptığı çalışmaları değerlendirip beni buraya davet ettiler ve ben de geldim. Başkanımla birlikte yoğun bir emek harcayarak projeler üretmeye başladık. Tunç Başkan'ın daveti üzerine, liyakata göre, proje esaslı, çalışacağın kuruma yeni bir vizyon ve farkındalık yaratacak bir birey olarak buraya geldim. Kendisiyle herhangi bir arkadaşlıktan ya da dostluktan ötürü buraya gelmedim. Dünya çapındaki deneyimlerimi burada değerlendirmek üzere beni davet etti. Seferihisar Belediyesi'nde başkanlığı döneminde kendisiyle ara sıra ziyaretlerimizde konuşmuştuk. Böyle başarılı ve vizyoner bir başkanın İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde olması, seçilmesi bizim de İzmir'i seçmemizde önemli bir faktör oldu. - Siyasete atılmak yerine doğrudan belediye bürokrasisi içerisinde görev almayı tercih ettiniz. Gelecekte kenti temsil etmek üzere siyasete atılmayı düşünüyor musunuz? 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi'nde iktisat bölümünü bitirdikten sonra 2-3 yıl Türkiye'de mali müşavirlik yaptım. 1986'da Almanya'ya giderek yüksek lisans yaptım ve girişim danışmanlığı yaptım. Almanya Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nda uzman olarak çalıştım. Bu orada da çok sık gündeme gelen bir konuydu. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli kentlerde ve son olarak da Giresun Üniversitesi'nde çalıştım. Bulunduğumuz iş alanı gereği hep politikaya atılmam yönünde, "Seni belediye başkanı olarak görmek istiyoruz", "Seni milletvekili olarak görmek istiyoruz" gibi onurlandırıcı tekliflerle karşılaştım. Ama bir siyasetten ya da partiden aday olmaktansa akademisyen kimliğim ve uluslararası çalışmalarım gereğince ben danışmanlık yapmayı tercih ettim. İş yaptığımız alan aslında siyaseti de içeriyor. Bu benim dördüncü ayım oldu. Buradan önce CHP Genel Merkezi'nde Kemal Kılıçdaroğlu ve Veli Ağbaba ile de çalıştık. Aslında yaptığımız işler CHP'nin o "H" harfinin altını dolduran da çalışmalardı. İzmir'e gelişimde de aynı maksat hasıl oldu. Belediye Başkanı aynı zamanda hem siyasal olarak halkı temsil ediyor, hem de yerel yöneticilik yapıyor. Biz küresel tecrübelerimizi sunarak bunları birlikte hayata geçiriyoruz. Politikaya doğrudan atılmak yerine politikaya gerçekten ayakları yere basan ürünler vererek dahil olmayı tercih ettim. Doğrudan siyasete katılmak gibi bir hedefim yok. Benim arzum açıkçası, benimle birlikte görev yapan akademisyen arkadaşlarımla beraber Tunç Başkan'a sunacağımız projeleri onun hayata geçirmesi ve İzmir halkına bu yolla hizmet etmektir. Tunç Başkan ile birlikte bundan sonra bir beş yıl daha görev yapmayı tercih ederim. Aklımdaki asıl hedef doğrudan politika değil, budur. - Sizin de içerisinde yer aldığınız "Katılımcılık" olgusu ve projelerde paydaşlarınıza verdiğiniz söz hakkı İzmir'e neler kattı, ne gibi faydalar gördünüz? Yurt dışında yıllarca yerel yönetimlerin daha etkin olduğunu gördüm. O laboratuvarda uzu süre çalıştım. Tunç Başkan'ın yapmaya çalıştığı şey de aynen budur. Demokrasi sokağa kadar, mahallelere kadar inmezse kemale ermez, tam olgunlaşamaz. Olgunlaşmamış demokrasiyi biz zaten TBMM'de görüyoruz. Demokratik olmayan yöntem ve metotlarla sık sık karşı karşıya geliyoruz. Demokrasiyi en temel birimleri olan sokaklarda hayata geçirebilir ve katılımcı demokrasiyi mümkün kılarsak, bizim bu İzmir kültürümüz Ankara'ya da yansır. Aynı zamanda yerel yönetim alanında yıllarca ders verdim. Biz vatandaşlarımızla birlikte bu kenti yönetirsek başarılı olabiliriz. Karşımızda dünya örneği bir il olan Eskişehir var. Oranın olanakları İzmir'in onda biri kadar. Herkesin imrenerek anlattığı bir yer ortaya çıktı. Biz İzmir'de de geniş bir danışmanlar gurubu ile, küresel vizyonla, sorumluluk sahibi vatandaşlarımızla birlikte çalışıyoruz. Bu belediye neden Eskişehir'den daha güzel olmasın? - Peki, hazırlıkları süren yeni yerel yönetimler yasa taslağı neler getirecek, beklentileriniz nelerdir? Mesela Almanya'da yerelin ihtiyaçları, talepleri, federal yönetimin önündedir, daha önceliklidir. Federal tüm yerellerin kooperasyonudur. Bu aslında her şeyin aşağıdan yukarıya gittiği bir birleşimdir. Almanya bugün üretimiyle başarılı, insanları mutlu, dünya çapında bir otoritedir. Bunu en çok da demokrasi geleneğine borçludur. Almanya'da her şey Berlin'de belirlenmiyor. Ülke yönetiminde tüm eyaletlerin düşünceleri dikkate alınıyor. Merkezden yönetim bize Osmanlı'dan kalma bir gelenektir ve hep çatışmalarla doludur. Bu merkezi yapı bizi başarıya götürmüyor. Amerika'da İngiltere'deki federal yönetim biçimlerine bakın. İzmir'in, bir Kütahya ile, bir Çorum ile, bir Afyon ile kıyaslanmaması gerekir. İzmir'i yerel yönetimin elini bağlayacak şekilde, onun harekat alanını sınırlayacak biçimde Ankara'dan yönetmek bu ülkeyi ileriye götürmez. Bu ülkenin kalkınmasına da negatif etki yapar. 5 milyona yakın İzmirli bir ülkeyi yönetecek kalitede ve kapasitededir. İzmirli kolay kolay yanlış yapmaz. Bu kent oldukça iyi bir birikime sahiptir. İzmir'in köklü bir demokrasi geleneği var. Sadece İzmir'e değil, tüm illere güvenmek lazım. Merkezi idare, yani Ankara bundan korkmamalı. Bence her il kendi yağıyla kavrulmalı. Bu ülkeyi yerinden yönetilerek daha huzurlu, refah seviyesi daha yüksek bir hale getirilebilir. - İzmir'de devam eden ve gelecekte hayata geçirilmesi planlanan projeleriniz nelerdir? Tunç Başkan'a sunduğumuz projelerde önceliğimiz, önümüzdeki dört yılda kentin en arkadakileri ile en öndekilerini ortak noktalarda buluşturmak. Ülkenin pek çok yerinde kenar mahallelerde unutulmuş, terk edilmiş, ötekileştirmiş hissiyatı var. Bir de diğer yanda kent merkezleri var. Aralarındaki farkı ortadan kaldıracak projeler üzerinde çalışıyoruz. İzmir'in binlerce yıllık tarihinden kaynaklı gelen bir sokak kültürü var. İzmirli parklarında, kapılarının önünde çiğdem çıtlatır. Merkezlerindeki büyük apartmanlarında yok ama birçok mahallede halen kapı önü sohbetleri vardır. Bu sosyal geleneği dikey yerleşimin olduğu alanlara taşımak istiyoruz. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm ve gelişim dediğimiz olgu için bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Bu kapsamda yoksullukla, açlıkla, işsizlikle mücadele etmek bizim önceliklerimiz arasında. Sokakta yaşayanların, sokaktan geçimini sağlayanların, işportacıların, midyecinin, atık toplayanının koordine edileceği, sundukları hizmetlerin kalitesinin yükseleceği projeler hazırladık. İzmir'de ilk defa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Sokak Ekonomisi Şube Müdürlüğü kuruldu. Zabıta Dairesi Başkanlığı altındaki bu birim Türkiye'deki yerel yönetimler alanında da bir ilk oldu. Bu aynı zamanda Türkiye'ye örnek oldu ve bir İzmir modeli haline gelecek. Artık sokaklarda çalışan binlerce insanın sorunlarıyla uğraşacak bir resmi makam var. Somut olarak 5-6 projemiz var. Kültür, sanat ve lezzeti buluşturacak sokak festivallerini programlarımıza aldık. Tüm sahil şeridinde ve 17 ayrı ilçe merkezinde, 5 gün 5 gece sürecek ve 200 bin ziyaretçi ağırlamayı hedeflediğimiz, geleneksel hale gelecek bir festival yapmayı planlıyoruz. Sokakta yapılan faaliyetlerin statüsünün tanımlanması ve bir yönergeyle, yönetmelikle örgütlü bir yapı kurmayı planlıyoruz. Sokaktaki yiyecek satışlarını düzenleyeceğiz. Midyeci, mısırcı, kestaneci, söğüşçü, buzlu bademcinin kullanacağı kent mobilyaları yani satış arabaları yaratarak renkli stantlar oluşturacağız. İzmir'de bu konuda bir model çıkartmayı planlıyoruz. Elinde seyyar çiçek satan gezici çiçekçiler için çiçek köşkü dediğimiz görsel şölen yaratacak kapalı stantlar kuracağız ve çiçekçi arkadaşlarımızı bir kooperatif çatısı altında buluşturacağız. Tüm ilçelerde bu sokak esnaflarının sayısı da artacak ve iş arayanlara yeni iş alanları yaratacağız. Belediye olarak işsizliğe çare olacağız. Ne devlet, ne büyük fabrikalar, ne de belediyeler kendi başına bu işsizliğe çare üretip bu sorunu ortadan kaldıramaz. Biz girişimciliğin ve yaratıcılığın önünü açacağız. Sokaklar yaratıcılığın ana fidanıdır. Bugün atanamayan bir öğretmen ya pazarcılık yapıyor, ya seyyar satıcılık yapıyor, ya da atık topluyor. Ama hiçbirinin garantisi yok. Biz sokakları düzenleyerek, bunlara yeni bir seviye getireceğiz, kalite katacağız ve bunları artık burun kıvrılan ya da görmezden gelinen bir faaliyet olmaktan çıkartacağız. Sokaklarımızı saygınlığı, görselliği, devamlılığı olan iş alanları haline getireceğiz. Büyük fabrikaların iş imkanları sunamadığı yoksullara, işsizlere, dar gelirlilere sokakları bir fırsat olarak sunacağız. Su sayede hem mevcut faaliyetlerin kalitesi artacak, hem de sokakları yeni iş alanları olarak halka sunacağız. Erman Şentürk / Özel Haber