EGE TELGRAF- Asırlarca, geçmiş ecdadımız oruçlarına sadık kalmışlar ve oruçlarını titizlikle tutmuşlardır. Şüphesiz hasta olanlar müstesna tutulmuş, böyle kimselerden oruç tutmaları dinen de emredilmemiştir. Ancak, sıhhatli ve sağlam kimselere emredilen bu orucu tutmaktan dolayı, Müslümanlara maddî ve manevî bir eksiklik ve zafiyet gelmemiştir. Bizden uzun müddet değil, senede bir ay, oda günün belli saatlerinde ve yine kendi menfaatimiz için oruç tutmamız istenmiştir. Niçin şevk ve arzu ile tutmayalım? Neden ihmal edelim?

Bu bölümü oruçla alakalı bir âyet ve iki hadis-i şerif meâli vererek bitirelim: Bakara Sûresi, 184. âyet: “Sayılı günlerde oruç tutunuz. Sizden biriniz hasta veya seferde olursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde oruç tutar.” Uzun olan âyeti Cenab-ı Hak şu cümle ile bitiriyor: “Eğer bilirseniz, oruç tutmak sizin için daha hayırlıdır.”

Bir hadis-i kudsîde ise Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Her hayırlı amel on mislinden, yedi yüz misline kadar mükâfat görür. Oruç ise bundan müstesnadır. Zira o bana mahsustur, onun mükâfatını da ancak ben veririm.”

Sahih hadis kitaplarının ekserisinde geçen bir diğer hadis-i şerifte ise büyük bir müjde veriliyor; “Bir kimse Ramazan’ın faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”

Ramazanda Hayat Var 

“Ey iman edenler, size hayat veren şeylere çağırdığında Allah’a ve Resulüne icabet edin”!4 Allah ve Resulü’nün bizi çağırdığı en önemli şeylerden biri de ramazan ayında oruç ibadetidir. Çağırdığı her şeyde bizler için hayat vadeden Rabb’imiz, yemekten içmekten uzak durduğumuz bu ibadette de bizim için nice hikmetler var etmiştir. Kulun Rabb’iyle irtibatta kalması için günlük periyotta namaz nasıl vakitli bir ibadet ise, oruç da yıllık planda kul ile Rabb’i arasındaki münasebetin önemli bir aracıdır. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetler Cenab-ı Hakk’ın, rızasına kavuşabilmek için biz kullarına lütfettiği vesilelerdir. Farkına varanlar açısından paha biçilmez değerde fırsatlardır. Şayet Rabb’imizin hoşnutluğunu nasıl elde edebileceğimize dair bu süreçleri bilmeseydik var eden kudrete karşı sevgimizi ve saygımızı yaşayabilmek hususunda tam bir çaresizlik içerisinde kalırdık. Hamdolsun âlemlerin Rabb’ine ki bizlere âlemlere rahmet olmak üzere bir peygamber gönderdi ve bize yolumuzu gösterdi.

SAYGI: EVLİLİĞİN İTİBARI

Ayet-i Kerime
"Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onlan karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden nzıklandırdık ve anlan yarattıklanmızın birçoğundan üstün kıldık." (İsra, 17 /70)

Hadis-i Şerif

İbn Ömer (r.a.) şöyle diyor: "Biz, Peygamber (s.a.s.) zamanında hakkımızda vahiy indirilir korkusuyla hanımlarımıza karşı kötü söz söylemekten ve istediğimiz gibi davranmaktan çekinirdik. Ama Peygamber (s.a.s.) vefat edince istediğimizi söyleme ye ve rahat davranma ya başladık." (Buhari, Nikah, 81)

"Andolsun biz insanoğlunu şerefli kıldık." Cisra,17 /70) ayetiyle kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı ailenin bütün fertlerinin saygınlığına işaret eden Cenab-ı Hak, insanı onuruyla birlikte yaratmıştır. Onu yeryüzünün en değerli varlığı tayin etmiş, meleklerin Hz. Adem'in önünde saygıyla eğilmesini istemiştir. Bu nedenledir ki her insan onurlu, kendisinin ve çevresindeki herkesin onurunun korunması için de sorumludur. Aile bu sorumluluğun paylaşıldığı, birey olmanın toplumsal karşılığını saygınlık olarak görebileceği ilk yerdir. Sevgi, ailenin huzurunu sağlayacak ve güçlendirecek bir duygudur, saygı, ise bu duygudan beslenen davranış biçimidir. Eşler arasındaki sevgi bağ tarafların birbirlerine karşı izzet ve ikramlı olmalarını sağlar. Aile içinde görev ve sorumlulukları ne olursa olsun annenin, babanın, çocuğun ve yaşlının fikrini söyleme ve muhatapları tarafından dinlenme hakkı vardır. Ev ile ilgili bir tasarrufta "elinin hamuruyla" anneyi, "Erkek zevki ne anlar?" sözüyle öteleyerek babayı, "parmak kadar boyuyla" söz söyleyemeyen çocukları, "Senin zamanın gibi değil." diyerek horlanan büyükleri anlayamaz ve kimliklerini anlamlandıramazsak aileyi koruyamamış oluruz. Saygı, muhatabımızın yapmış olduğu eyleme değil kendisinedir. Davranış hoş görülmese de konuşulan sözler bizi mutlu etmese de onun sözünü kesmemek, küçümsememek, alaya almamak ona değer verdiğimizi göstermek demektir. Bu aynı zamanda "Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, sen de başkalarına öyle davranmalısın." felsefesidir.

Kocasından görmek istediği muameleyi göstermeyen kadın, karısından duymak istediği, onurlu ve sevgi dolu sözleri söylemeyen koca beklentilerini hiçbir zaman bulamayacaktır. O nedenledir ki sadece bir arada iken değil, yalnız kaldıklarında da saygınlıklarını korumak, kimlik ve kişiliklerine değer vermek unutulmaması gereken önemli bir husustur. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) "Mümin, mümin hanımına karşı kötü duygular beslemesin; çünkü onun bazı huylarından hoşlanmasa da diğer huylarından hoşlanabilir." (Müslim, Rada', 61) buyruğu saygının işlevselliğini ifade etmektedir. Bu işlevsellik karşılıklı anlayış, hoşgörü ve nezaketi oluşturacaktır.


Aile hayatı ilkeler ve ölçüler bütünlüğüdür. Birlikte bir hayatı omuzlayan ortak alanları kullanarak gelecek hesaplarını ve hayallerini paylaşan aile üyelerinin, birbirlerinin sınırlarını bilmesi ve bu sınırların aşılmamasına gayret etmesi gerekmektedir. Saygı, "İnsanın kendi kişiliği ile başkalarının kişiliği arasındaki sınır bilip, o sınırı aşmaması; kendi aleyhine dahi olsa başkasının hakkına, hukukuna riayet etmesidir."

"Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır."(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an,9) buyuran Allah Resulü (s.a.s.) saygının temelinde karşılıklı haklara riayetin esas olduğuna işaret etmektedir. Eşler ve çocuklar arasında saygıdan uzak ilişkilerin, insanları bir arada tutmayı başaramadığı gibi gittikçe uzaklaştıracağı da bir gerçektir. Zira saygısızlık incitir, yaralar, tahammülsüz kılar, var olan sevgiyi tüketir ve nihayetinde bitirir. Muhatabımızın insan olduğunu unutmadan yaratıcımızın değerli kıldığı, kendisine halife tayin ettiği düşüncesiyle izzet ve onurunu korumak ailenin huzuru

Aliağa Belediyesi'nde yeni dönem görev dağılımı belli oldu Aliağa Belediyesi'nde yeni dönem görev dağılımı belli oldu

için kaçınılmaz olduğu kadar aynı zamanda dini bir sorumluluktur.

Fetva

Süt bankasından alınan sütle süt hısımlığı oluşur mu? Süt bankasındaki sütlerin karışmış olması hükmü etkiler mi?

Süt akrabalığı, bebeğin memeden sütü emmesiyle oluştuğu gibi kadından alınan sütün içirilmesiyle de oluşur. Dolayısıyla süt bankasından temin edilen sütün emme yaşındaki çocuklara verilmesiyle süt akrabalığı oluşur. Bu nedenle süt akrabalığında herhangi bir karışıklığa meydan vermemek ve dinen haram sayılan bir evliliğe sebep olmamak için süt verenlerle süt emenlerin kimliklerinin kayda alınması ve bu konuda titizlik gösterilmesi şarttır. Süt bankasına farklı kadınlar tarafından verilen sütlerin karıştırılmış olması bu hükmü değiştirmez. Bu durumda süt veren kadınların tamamıyla bu sütleri içen çocuklar arasında süt hısımlığı oluşmuş olur

AYET-DUA

 “Ey Rabbim!

Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat. Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl. Beni Naîm Cenneti’nin vârislerinden eyle.” ŞUARÂ SÛRESİ 83-85

Kaynak: EGE TELGARF