İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, İzmir'in 100’üncü kurtuluş yıl dönümünde yaptığı konuşma sonrası yaşanan tartışmalar devam ediyor. Soyer’in, "100 yıl önce bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları ve çocukları hiç düşünmediler. Sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar" ifadelerine yönelik Cumhur İttifakı’ndan art arda tepkiler yükselirken yaşananları ve siyasete yansımasını Prof. Dr. Tanju Tosun değerlendirdi. Siyaset bilimci Prof. Dr. Tosun, seçim sürecine yaklaşırken politikadaki gelişmeleri de yorumladı. İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü etkinliklerinin aslında insanlar için bir fırsat olduğunun altını çizerek açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Tosun, “Tarkan’ın konseri, toplumun farklı kesimlerinin başta sanat olmak üzere kültürle nasıl bir araya getirilebileceğinin çok güzel bir örneğiydi. Bu etkinlik aslında Türkiye’deki tüm taraflar için mesaj olmalı. Buradan siyasi partiler herhangi bir kazanç devşirme peşinde, rakibi yıpratmaya yönelik bir beklenti içinde olmamalı. Ayrıca bu sayede meydanların korkulası bir yer olmadığını, herhangi bir provakatif sonuç üretilmeden de birlikte olabildiğimizi gördük. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer’in burada yaptığı konuşma da aslında Türkiye’de toplumu birleştiren birtakım hassasiyetlerle ilgili... Bu hassasiyetlerin başında da yurtseverlik, vatanseverlik geliyor. Soyer’in verdiği bu mesajların, konuşmasının bütünü içinden çekilip alınan mesajlardan ziyade yurtseverlik, vatanseverlik ve özellikle kurtuluş mücadelesi içerisinde halkın gösterdiği çabanın dile getirilmesi olduğunu düşünüyorum. O yüzden de önemsiyorum. Bunun içinden herhangi bir ulusla olan ilişkiye yönelik olumlu ya da olumsuz çıkarmak, o günün önemini arka plana atabilir. Tartışmak yerine insanların bu günlerde kamusal alanda bir arada olmalarını teşvik etmeliyiz. Bu tür birliktelikler insanlar için de bir deşarj kaynağı, konuya buradan da bakmak gerekir” dedi. ASLINDA KAYBEDİYOR’ Yaşanan tartışmalar siyaseten kime yarar sağlar?” sorusunu da yanıtlayan Tosun, şunları aktardı: “Bir bilim insanı olarak hangi taraftan olursa olsun tarihe ilişkin değerlendirmelerin tarihçilere bırakılması taraftarıyım. Dolayısıyla, ister olumlayan ister kötüleyen açıklamaların bizi birbirimizden uzaklaştırıcı bir etkisi olacağını düşünüyorum. Bu iş, nesnel birtakım tarihsel veriler dikkate alınarak zaten tarihçilerce yapılıyor. Hangi tarafta olursa olsun siyasi ideolojik kimliklerimizle tarihi değerlendirmeye çalıştığımızda, tarih bizim için örnek alınacak ya da ders çıkaracak bir veri yerine birbirimizi kutuplaştıracak nesneye dönüşüyor. Buna da kimsenin hakkı yok. Bırakalım tarihi tarihçiler değerlendirsin. Bu vatan hepimizin vatanı; sonuç olarak bu tarihsel miras hepimizin mirası. Bu mirası ne yok sayabiliriz ne dışlayabiliriz ne de fetiş haline getirebiliriz. Ne olup bittiğini anlamak için yüzümüzü siyasetçiye değil de objektif değerlendirmeler yapan tarihçilere çevirmek durumundayız. Peki, bu tür tartışmalardan siyasi partilere destek çıkar mı? Gündelik yaşamda bu tartışmaların yeri olmadığını düşünüyorum. Bu olay üzerinden Soyer’in konuşması ulusal medyanın gündemine düşmesine neden oluyor. Ulusalda daha bilinir olunca destekleyici sayısı artıyor. Buna karşılık da aynı konuşmayı eleştirenlerin grubunda da karşıtlık artıyor. İki taraf kazandığını zannederken aslında kaybediyor. Kısacası bu savaşın herhangi bir kazananı olmaz.” Türkiye’nin söylem ve retoriği kutsayan bir toplum olduğunu da sözlerine ekleyen Tosun, “Retorik üzerinden tarafgir ya da karşıt oluyoruz. Oysa bunun yerine mevcut sorunları çözmeye yönelik meselelere adapte olmamız lazım” dedi. MUHALEFETE DAHA YAKIN’ Son olarak, seçime adım adım yaklaşılan süreçte politika dünyasındaki gidişatı da değerlendiren siyaset bilimci Prof. Dr. Tosun, “Meclis’in açılmasının ardından ülkenin yegane gündemi seçim olacak. Bu doğrultuda da siyasetçiler sahaya inecek. Sahada görünür ve aynı zamanda seçmene dokunacak olanlar her koşulda daha avantajlı olabilir. Sadece seçmene dokunmak da değil; onların bugün yaşadığı sorunlara, başta ekonomi olmak üzere, hangi parti çözüm noktasında daha inandırıcı politikalar geliştirirse önümüzdeki sürecin kazananı olacak. Artık Türkiye’de seçmen son derece bilinçli. İdeolojik oy verme davranışından ziyade daha pragmatik kaygılar ve geleceğe yönelik beklentilerle hareket ediliyor. Seçime 9 ay kala bütün siyasi partiler büyük bir sınavın eşiğinde. Seçmeni ikna eden bu sürecin sonunda galip çıkar düşüncesindeyim. Öyle ya da böyle seçim sonucunu değiştirecek şekilde kararsız ya da parti değiştirmeye yatkın bir seçmen kitlesi var. Şu anda bu seçmen kitlesinin iktidara değil özellikle muhalefete daha yakın olduğunu görüyoruz. Ancak iktidar partisi olmanın politika üretme anlamında avantajlı olduğunu da biliyoruz. Önümüzdeki süreçte iktidarın da ne tür politikalar üreteceğine bağlı olarak seçmen tercihlerinde hareketlenme olabilir. İzmir, Aydın gibi kentlerde ciddi bir değişim yaşanmaz ama Gündeydoğu Anadolu ve Karadeniz’de daha sıkı bir rekabet yaşanabilir” diye konuştu. YAĞMUR DAŞTAN / ÖZEL HABER