Berna Sever / EGE TELGRAF- Ramazan ayına mahsus ibadetlerimizin başında oruç gelir. İslâm’ın beş temel ibadetinden biri olan oruç, ramazan ayına tahsis edilmiş bir ibadettir. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl sonra farz kılınmış olan oruç, kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: "Ey müminler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki korunursunuz."

İslâm’ın beş temel ibadet üzerine kurulduğunu söyleyen Peygamberimiz, bunlardan birinin de ramazan ayı orucu olduğunu bildirmiştir.
Bedeni bir ibadet olan orucun, diğer namaz ve hac gibi ibadetlerden farklı yönleri vardır. Nefse ağır gelen bir ibadet olduğu kadar da neşeli bir ibadettir. Oruç tutmakla yükümlü olmayan çocukların bu ibadete gösterdikleri ilgi bunun ifadesidir.
Oruçtaki bu neşenin kaynağı, hiç şüphesiz kişinin iradesine hakim olmasıdır. Oruçlu iftar sofrasına oturup. Peygamberimizden rivayet edilen: "Allah’ım senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum. (Ey mağfireti bol Allah’ım, günahlarımı bağışla)’ diye dua etmesi, onu neşe ve sevincin zirvesine yükseltir. Bir tesadüf eseri sofrasında bulunan ve oruç tutmayan bir mü’minin gönlünde bir pişmanlık duyacağında şüphe yoktur.
Peygamberimiz, oruçlunun iftar sofrasındaki
Ramazan ayı, manevî hayatımızda seçkin yeri olan bir aydır. Bu ay daha girer girmez, diğer aylardan farklı bir yaşantı içine gireriz. Gündüzleri yemek, içmek gibi hayatî zevklerden ve her türlü aşırılıklardan çekinerek tuttuğumuz oruçlarla, geceleri dînî bir vecd içinde kıldığımız teravih namazları ile, gönüllerimize iman nurunun ilâhî huzmeleri dökülmeye başlar.
neşesini şu sözleri ile ifade etmişlerdir: "Oruçlunun iki sevinci vardır. Birisi iftar zamanındaki sevincidir. Diğeri de tuttuğu oruçla Allah’a kavuştuğu ve orucunun mükafatına erdiği zamanki sevincidir.’
Oruç tutanlara Allah Teâlâ’nın kıyamet günü özel muamele yapacağını Peygamberimiz müjdelemiştir. Peygamberimiz Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Ademoğlunun her ameli (nin karşılığı kendisine) kat kat verilir. Bir iyiliğe on katından yedi yüze kadar mükâfatlandırılır. Yalnız oruç hariç. O benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm. Çünkü (oruçlu) yemesini ve nefsanî arzularını sırf benim için (benim rızamı kazanmak için) terkediyor.” Bunun bir benzeri rivayete de Buhârî yer vermiştir,
Sehl b. Sa’d’ın rivayetinde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Cennette ’Reyyan’ denilen bir kapı vardır ki, kıyamet gününde bu kapıdan ancak oruç tutanlar girecektir. Bunlardan başkaları giremez. ’Oruçlular nerede?’ diye çağrılır. Onlar da kalkıp o kapıdan girerler. Oruçlular girdikten sonra kapı kapanır ve oradan hiçbir kimse giremez."
Değerli kardeşlerim, her ibadette olduğu gibi oruç ibadetinde de fert ve toplum için pek çok yararlar vardır. Kur’an-ı Kerim’de oruçtan ve orucun hikmetinden söz edilirken: "Umulur ki oruçla günahlardan korunursunuz." buyurulmuş; oruç sayesinde insanın günah işlemekten, başkalarına hile ve haksızlık yapmaktan sakınacağı duyurulmuştur. Çünkü sakıncalı olmayan yemeyi ve içmeyi Allah rızası için belli bir süre terkeden oruçlu, O’nun yasakladığı söz ve işlerden de sakınmak durumundadır. Aksi halde orucunun bir anlamı kalmaz. Nitekim Peygamberimiz:
"Oruç bir kalkandır; (oruçluyu kötülüklerden korur), oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu, kendisi ile itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa ben oruçluyum desin. Ruhumu kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, oruçlu ağzın açlık kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir."
Bir başka hadis-i şerif de mealen şöyledir: "Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah Teâlâ o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına (yani oruç tutmasına) değer vermez." Yine Peygamberimiz: "Oruç tutan öyle insanlar var ki, ellerine açlık ve susuzluktan başka bir şey geçmez."buyurmuştur.
 

Soru: Oruç Tutmak Tahammülü Zor Olan Bir İbadet midir?

Cevap: Orucu vücut için son derece yorucu bir hadise olarak düşünmeyelim. Oruçlu iken kış aylarında ortalama 12-15 saat, yaz aylarına ise 16-17 saat açlık ve susuzluk çekeriz. Bir insan, bünyeden bünyeye değişse bile, şayet vücudu alışmış ise, ortalama 60-70 gün kadar açlığa, bir hafta kadar da susuzluğa tahammül edebiliyor. Onun için günün muvakkat bir zamanında ki açlık ve susuzluk gözümüze çok görünmesin. Aslında her birimiz her gece bir manâda oruç tutuyoruz. Mesela akşam saat altı gibi yemek yiyen bir şahıs, gece bir şey yemezse, ertesi gün sabah kahvaltısını sabah saat sekizde yapmış olsa, bir manâda 14 saat aç kalmış, 14 saat müddetince oruç tutmuş demektir. Sair vakitlerde bir nev’i gece tutmuş olduğu bu orucu, şahıs Ramazan ayında gündüze alacak demektir. Ramazan’da oruç tutmaya başlayan şahısta, ilk birkaç gün hafif baş ağrısı, baş dönmesi şikâyetleri olabilir. Tansiyonu ilk günlerde hafifçe düşebilir. Bunlar bünyenin oruca yani kısmî açlığa olan alışma yani adapte olma halleridir. Oruç tutan herkesin bildiği gibi, birkaç gün içerisinde bütün bu haller geçer.

EŞ SEÇİMİ: HAYATI YÖNLENDİREN KARAR

Ayet-i Kerime

"Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar, temiz erkeklere; temiz erkekler tertemiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır."(Nur, 24/26)

Hadis- i Şerif

Ebu Hüreyre'den (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç ki, elin bereket görsün!" (Buhari, Nikah, 16)

Eşler iyiliklerin çoğalması adına birbirlerinin aynasıdır. Kur'an-ı Kerim'de zikredildiği üzere iyiler iyilere ve iyiliklere, kötüler de kötülere ve kötülüklere yakın, yatkın ve layıktır. (Nur, 24/26). Dedikodu, gıybet, iftira gibi davranışlarda bulunan kimselerle iletişim halinde olmak söz konusu bu davranışların muhataplarda da makes bulmasına zemin hazırlayacaktır. Bilakis iyilerle ve iyiliklerle muhatap olmak erdemli ve kamil insan olma yolunda çalışmak demektir. Allah'ın sevgili kulu ve elçisi, ümmetin ahlak rehberi, insanlığa rahmet müjdesi olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ve eşleri bu hususta bizlere ne güzel örnektir. Allah Resülü'nün (s.a.s.) ifadesiyle saliha bir eş ademoğlunun üç mutluluğundan biridir. Kötü eş ise mutsuzluk kaynağıdır. (Tayalisi, Müsned, L 114). Gelip geçici heveslerin peşine takılıp, evliliklerini heba edenler ise hem dünya hem de ukba hayatı için ne acı hüsrandadır. Kendi toplumundaki eğilimleri dikkate alarak başta ashabına seslenen Hz. Peygamber'in (s.a.s.), birlikteliği ahirete dek sürecek olan evlilik kararını vereceklere tavsiyesi ne kadar da dikkat çekicidir: "Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanı seç ki elin bereket görsün." (Müslim, Rada', 53) Salih ve saliha eş aile hayatı için en büyük hazinedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir defasında Hz. Ömer'e (r.a.), asıl hazinenin altın ve gümüşte aranmaması gerektiğini anlatan

şu sözleri söylemiştir: "(Ey Ömer!) Bir kişi için olabilecek en kıymetli hazinenin ne olduğunu sana söyleyeyim mi? O, saliha (iyi huylu) kadındır. Kocası ona baktığı zaman içini sevinç kaplar, kocası ondan bir şey yapmasını istediğinde yapar, kocası yanında olmadığı zaman (onun haklarını ve saygınlığını) korur." (Buhari, Vudu', 8) Hz. Peygamber'in (s.a.s.) örnekliğine ve uygulamalarına baktığımızda; erkeğin de hanımına sevinci çağrıştırması, onun haklarını ve saygınlığını koruması salih bir eş olarak kıymetli bir hazinedir. Eş seçiminde ebeveynlerin de sorumluluğu olduğunu hatırlatan Allah Resulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse, size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikahlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozguncu! uk çıkar." (Tirmizi, Nikah, 3)

Evlilikte çoğu zaman göz önünde bulundurulan tercih sebepleri güzellik, zenginlik, soyluluk (kariyer) ve dindarlıktır. Ne var ki günümüzde insanların çoğunun geçici vasıflar olan zenginlik, soyluluk ve fiziksel güzelliğe önem verdikleri; esas kalıcı olan ahlak güzelliğini ve dindarlığı ihmal ettikleri görülmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), "Sen dindar olanını seç ki iki elin bereket görsün!" (Buhari, Nikah, 16) buyurarak, evlenecek kişileri uyarmış; dindarlık ve ahlak güzelliğini öncelemelerini, bu sayede berekete nail olmalarım istemiştir. Kuşkusuz herkes mutlu bir evlilik yaparak huzurlu bir yaşam sürmek ister. Bu durumu sağlayan şartlar yerine getirilip gereken çaba sarf edildikten sonra, aile huzurunun devamı için bize düşen Kur'ani bir yakarışla dua etmektir: "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle." (Furkan, 25/74)

Fetva

Baba, çocuğunu evlendirmekle yükümlü müdür?

İslam alimleri, erkek çocukların nafakalarının, çalışıp kendi rızıklarını kazanacakları zamana kadar babalarına ait olduğunda görüş birliğine varmışlar ancak, babanın evladını evlendirmek zorunda olup olmadığı konusunda farklı görüşler serdetmişlerdir. Hanefi ve Şafii alimleri babanın, çocuğunu evlendirmesinin vacip olmadığını söylerken, Hanbeli alimleri, "Çocuğun nafakası babasına aitse babası onu evlendirmek zorundadır" demişlerdir. Meseleye dinen vacip olup olmama noktasından bakınca durum böyle olmakla beraber, maddi imkanı iyi olan bir babanın kendi parası ile evlenme imkanı bulamayan evladını evlendirmesinin güzel bir davranış olacağında şüphe yoktur. Nitekim Hz. Peygamber'den (s.a.s.) rivayet edilen bir hadiste, "Evladın baba üzerindeki hakkı üçtür: Ona güzel bir isim koyması, okuma yazma öğretmesi ve zamanı geldiğinde onu evlendirmesi"  buyurulmuştur.

Yurtdışından ikinci telefon getirmek yasaklandı: El konulacak Yurtdışından ikinci telefon getirmek yasaklandı: El konulacak

Ayrıca Yüce Allah; "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun." (Tahrim,66/6) buyurmaktadır. Buna göre, imkanı olan bir babanın, evlenmeye ihtiyaç duyan evladını evlendirerek onun günaha girmesine mani olması, yukarıdaki ayetin babaya yüklediği sorumluluklar arasında sayılmalıdır.

AYET- DUA

...رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ

وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي

مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَاناً نَص۪يراً

İSRÂ SÛRESİ 80

“...Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.

Kaynak: EGE TELGRAF