Sahi, n’ooldu şu 2023 ekonomi hedeflerimize?
Bugünün dünyasında ekonomik gelişmeler, siyasete doğrudan ve çok etkili şekilde yön veriyor. Mustafa Kemal’in cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylediği “Ekonomik bağımsızlığı olmayan ulusların, siyasa...
// DÖVİZİN TEK YOLU İHRACAT
Geçen hafta açıklanan Temmuz ayı ihracat rakamlarına bakınca, “Yahu n’ooldu şu bizim 2023 hedeflerine?” diye sorasım geldi.
Bu yılın ilk 7 ayındaki ihracatımız 90 milyar dolar ile geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,7 düşmüş. Son 12 aylık ihracat rakamı ise 166,5 milyar dolar ile önceki 12 aylık döneme göre yüzde 8’lik gerileme kaydetmiş.
Bu sonuca ulaşılmasında pandemi döneminin de etkisi var kuşkusuz. Ancak üretim yapımızdaki yapısal katma değer sorunu devam ediyor ve nedense ısrarla görmezden geliniyor.
Temmuz ayı ihracat rakamları sonrasında Sayın Ticaret Bakanı ve ihracat camiasından gelen açıklamalara bakıyoruz, yapısal sorunlardan hiç bahis yok.
Sayın Bakan “2020’nin en yüksek ihracat değeri ve karşılama oranı” olduğuna vurgu yapıyor, geçen ay 41 bin firmanın ihracat yaptığını söylüyor. Sonrasında sektörel bazda yaşanan ihracat ivmelerine dikkat çekiyor.
Kimse kusura bakmasın ama yaşanan sorunun etrafında dolanıp, özüne inmemektir bunun adı.
Cari açık düşer, “Yaşasın, ekonomi kendi artık kendi ayakları üzerinde duracak, dış kaynağa ihtiyaç durmayacak” deriz. Cari açık yükselir, “Yaşasın ekonomimiz durgunluktan çıkıyor” diye seviniriz.
Her zaman kendimizi inandıracak bir yalan bulmakta pek mahiriz.
Bugün…
Döviz kurları hızla artıyor, turizm kaynaklı döviz gelirlerimiz sıfıra yakın durumda. Merkez Bankası’nın rezervinin eksiye düştüğünü cümle âlem biliyor. Buna karşılık gerek şirketlerin gerekse vatandaşın döviz talebi atıyor.
Para kazanmamız gerekiyor kısacası.
Bunun da tek yolu da ihracatta.
Hayal dünyasında gezmeyi, birbirimize propaganda yapmayı, sorunları yokmuş gibi görmeyi, ortada kabak gibi duran berbat ekonomi yönetimini dış güçlere, emperyalizme, Ayasofya’yı ibadete açtık diye bize diş bileyenlere fatura etmeyi bırakalım.
Gülünç oluyoruz.
// 2011’İ HATIRLAYALIM
Kısa bir anımsatma yapalım mı?
Türkiye, 2023 yılı ekonomik hedeflerini ilk kez 2009 yılında duymaya başlamıştı. 2007 genel seçimlerinden itibaren AKP’nin TOBB’a karşı mesafeli duruşu öne çıkarken, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) adeta partinin ekonomi masası gibi çalışmaya başlamıştı.
Manzara bugün de çok farklı değil. TİM, 2011 genel seçimlerinin hemen öncesinde, 19 Nisan 2011 tarihinde 2023 hedefleri için eylem planını hazırlamıştı. O açıklamada TİM yönetimine 500 milyar dolar ihracat da yetmemiş olacak ki, ihracat çıtasını 545 milyar dolara çıkarmışlardı.
Ne güzel günlerdi…
2023 yılında, 500 milyar dolar ihracat, 500 milyar dolar ithâlat, 1 trilyon dolar dış ticaret hacmi, 25 bin dolar kişi başına milli gelir düzeyi, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş bir Türkiye...
Gerçekten de kulağa hoş gelen hedeflerdi.
// İLK 10’A GİRECEKTİK…
Ancak daha o yıllarda bile 2023’e kadar ulaşılmasının mümkün olmayacağı bilinen bu hedefleri; siyaset kurumu ve iş dünyası sorgusuz sualsiz savunmaya devam etti.
İğneyi kendimize batıralım…
Gazetecilerin de büyük çoğunluğu bu hedeflerin gerçekçi olmadığını bile bile sayfalarına taşıdı.
Açıklanan hedeflere göre, Türkiye'nin 2023 yılında Gayrı Safi Yurt İçi Hasılası (GSYH) 2 Trilyon 150 Milyar Dolara ulaşacak, böylelikle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecekti. Bu rakama ulaşmamız için 2011-2023 yıllarını kapsayan 12 yılda Türk ekonomisinin “her yıl ve kesintisiz olarak en az” yüzde 10 büyümemiz gerekiyordu. Bu durumda 2023 yılında GSYH 2.2 Trilyon Dolara ulaşıyordu.
Türkiye’nin potansiyel büyümesinin azami yüzde 5,5 olduğu, Cumhuriyet tarihi ortalamasının da bu yüzdeye yakın gerçekleştiği, bu büyüme oranının üstü zorlandığı takdirde ekonomide tanıdık hastalıkların nüksettiği bilinmesine rağmen, her yıl en az yüzde 10 büyüneceği masalına hemen herkes inandırıldı. İşin bir de kara mizah tarafı vardı. O yıllarda aynı Hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Ekonomik (OVP) Programlarda büyüme hedefleri en çok yüzde 5 olarak belirtiliyordu. Yani iktidar kendi kendisini yalanlar pozisyondaydı.
// MİLLİ GELİR HEDEFİ…
Devam edelim...
Türkiye’de bugün kişi başına milli gelirde 9 bin 100 dolar seviyesinde. Son 10 yıldır 9 ilâ 11 bin Dolar arasında kolan vuruyoruz. Buna karşılık defalarca açıklanan Orta Vadeli Program’larda 2020 yılı milli gelirinin 13 bin dolar seviyesinde olması gerekiyordu.
Olmadı, olamazdı…
Çünkü yaptığımız ihracattan para kazanmıyor, katma değer yaratamıyor, yükte hafif pahada ağır ürünler üretemiyoruz. İhraç mallarının yüzde 92'si sanayi ürünleri olarak gözükse de bu mallar bizi hamaliye yapmaktan öteye taşımıyor...
Aslına bakarsanız, Türkiye’nin yaşadığını orta gelir tuzağı değil, “düşük teknoloji tuzağı” olarak adlandırmak daha doğru.
Türkiye'nin 2011-2023 yılları arasında her yıl “kesintisiz olarak” yüzde 10 büyüdüğünü varsaysak bile 2023 yılında fert başına milli gelirimiz 20 Bin Doları ancak yakalıyordu. Yani hedeflenen 25 bin Dolar rakamı yine yakalanamıyordu.
// İHRACATTA HEDEF GERÇEKÇİ Mİ?
Gelelim ihracata…
2019 yılı ihracatının sadece yüzde 2 artışla 180,4 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.
2023 hedeflerinde ise senaryomuz şuydu:
İhracatımız 2011-2023 yılları arasında her yıl yüzde 12, Türkiye'nin büyüme oranı ise kesintisiz olarak her sene yüzde 10 artarsa, 2023 yılında ihracat rakamı 467 Milyar Dolara geliyordu. Yani hedefe ulaşamasak bile, en azından çok yaklaşıyorduk.
İhracatta soluğumuzun tıkandığı çok net şekilde görülüyor. Toplam ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 5’i bile bulmuyor. Ar-Ge harcamalarına aktardığımız kaynak milli hasılamızın yüzde 1'i bile değil.
Ve sıkı durun:
Bıraktım ulaşılmasını, hayal bile edilmesi mümkün olmayan bu hedefler hâlâ –lafta da olsa- geçerli. Siyasi iktidar mensubu bir kişi bile “şu hedefleri gözden geçirelim” demiyor, diyemiyor…
// 1983’DE 19’UNCUYDUK
Türkiye, katma değeri yüksek ürünleri üretmedikçe, ihracatını bir noktaya kadar artırabiliyor.
Manzara apaçık ortada…
Rakamlar da bunun kanıtı.
Hülasa; ne kadar büyüdüğümüz, ne kadar ihracat yaptığımız elbette önemli. Ancak bu rakamlar kalkınmışlık göstergeleri arasında ön sıraları almamıza yetmiyor.
Şu örnekten hareket edelim:
Türkiye 1983 yılında dünyanın en büyük 19'uncu ekonomisiydi. Bugün de 19’uncu sırada. 37 yılda kaydettiğimiz ilerleme ortada. Buna karşılık kişi başına gelirde 66'ıncı, insani gelişmişlik endeksinde 90'ıncı, özgürlük ve demokrasi standartlarında ise 120'inci sıradayız...
Büyümek ile kalkınmak arasındaki farkı bu rakamlar en acı yüzüyle gösteriyor bizlere...