Sayın Tunç Başkanım, “Gâvur Mümin”in adını İzmir’de yaşatmalıyız!
Yirmi günlük tam kapanmanın en iyi gelen yanı, masamda epeydir bekleyen kitapları birer solukta okumam oldu. Hikmet Çiçek’in “Fetö’nün Solcuları” kitabından sonra; Şevket Süreyya Aydemir’in “Menderes’...
// NAMLUNUN UCUNDAKİ AJAN
Aldığı en mahrem istihbarat raporlarını doğrudan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırdı.
Yunanistan’ın İzmir’deki Yüksek Komiseri Steryadis ve İşgal Kuvvetleri Komutanı Zafirios’un tam güvenini kazanmış, Yunan karargâhında kimse uyanmamıştı.
Mümin, sadece karargâhta olan biteni aktarmakla kalmıyordu.
İzmir rıhtımına hangi Yunan savaş gemilerinin geldiği, kaç askerin indiği, İzmir’e Yunanistan’da getirilen cephane ve mühimmatın neler olduğu, Sakarya cephesine giden Yunan birliklerinin miktarı gibi en hayati bilgileri Türk Orduları Başkomutanlığı’na iletiyordu.
Yunan subayı üniforması taşıyan Gâvur Mümin’in başında olduğu gizli örgütte; İzmir’de görev yapan kömürcü, oduncu, kahveci, deveci, fırıncı, manav kılığında birçok ajan da bulunuyordu.
Mustafa Kemal’in askeri dehası, başta Yunan karargahı olmak üzere en acı işgal yıllarında bile İzmir’in sokaklarında dolaşıyordu.
// TRİKOPİS İLE AYNI DEĞERDE
Türkler tarafından “Hain ve Gâvur” seslenişleri ile çağrılan, hatta yolda yürürken yüzüne tükürülen Mümin, 1921 yılı Ekim ayında bir ihbar ile deşifre oldu ve tutuklandı. Yunanistan’daki esir kamplarında bir buçuk yıl boyunca en ağır yaşam koşullarına ve işkencelere maruz kaldı.
Ancak Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, bu kahraman vatan evladını hiç unutmadı.
Ona verdiği değeri, yine hayran olunacak zekâsı ile gösterdi.
Kurtuluş Savaşı sonrasında, Anadolu’daki Yunan Kuvvetlerinin Komutanı General Trikopis ile esir değişimi yapılan Mümin, ülkesine döndü ve hiçbir şey olmamış gibi üniformasını giyerek derhal görevinin başına geçti.
Atatürk bu büyük vatan aşığını Yunan orduları Başkmutanı ile eşdeğer görmüş, Yunanistan’a hiç unutmayacağı bir ders daha vermişti.
Mümin, 25 yıl daha jandarma subayı olarak Türk ordusuna hizmet etti. Soyadı Kanunu ile birlikte Aksoy soyasını aldı, Albay rütbesine kadar yükseldi.
Kahramanlıklarını gazetecilere ve uluslararası basına anlatma, reklamını yapma, havasını atma gereği duymadı. 1948 yılında, 56 yaşında iken hastalanarak rahmetli oldu.
// GECİKMİŞ VEFA BORCU
2017 yılında Kanal D’de yayınlanan “Vatanım Sensin” dizisini gösterime girene kadar Gâvur Mümin’den haberi bile olmayan halkımız, bu büyük yurtseveri mutlaka daha yakından tanımalı, İzmir Balçova Eski Kabristanı’ndaki ebedi istirahat yerini taptaze çiçeklerle donatmalı.
Acı olan ne biliyor musunuz?
Hayat hikayesinin filmlere, belgesellere konu olması gereken bu kahraman subayımız, bıraktım kendi milletini, kendi şehrinin insanları tarafından bile yeteri kadar tanınmıyor.
İzmir’in bulvar ve caddelerinin pek çoğu, tarihimizdeki kahramanlarının ve önemli şahsiyetlerin adlarını taşıyor. Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Paşa, Şehit Fethi Bey, Talat Paşa, Mithat Paşa, Şehit Nevres, Vali Kazım Paşa, Şair Eşref, Ali Çetinkaya, Vasıf Çınar, Refik Saydam bu isimlerden ilk akla gelenler arasında.
Bu kahramanların arasında adını yazdırması gerekenlerin başında “Gavur Mümin” geliyor.
Bu konuda görev İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Tunç Soyer ve Büyükşehir Meclisi’ne önemli bir görev düşüyor.
“Gâvur Mümin” bir Avrupa ülkesinde ya da ABD’de yaşasa, hatırasının ve hikayesinin nasıl yaşatılacağını düşünemiyorum bile…
73 yıllık gecikme ile İzmir’in en merkezi bulvarlarından birisine, okullara, kültür merkezlerine Gâvur Mümin’in adı verilmeli. Adını taşıyan bulvarın belirli noktalarına Mümin Aksoy’un kim olduğu, neler yaşadığı, ülkesi için yaptığı kahramanlıklar şık bir tabela ile anlatılmalı.
Bu jest, Gâvur Mümin’in İzmir semalarında huzur ve sükûn içinde uçuşan ruhuna karşı hemşehrilerinin bir vefa borcudur bana göre.
Mutlaka ifâ edilmesi gerekir…
// TEŞEKKÜRLER YAŞAR AKSOY
Ve Yaşar Aksoy…
Bu büyük kahramanı daha yakından tanımamıza olanak sağlayan, 40 yıldan fazla süredir Mümin Aksoy’un izini süren meslek büyüğümüz Yaşar Aksoy’u, İzmirliler adına saygıyla selamlıyor, ellerinden öpüyorum.
ATATÜRK’TEN KONSTANTİN’E: KABURGAMIN KIRILDIĞI YERDE SENİN BURNUNU KIRACAĞIM!
Kurtuluş Savaşı boyunca gazetelerde milli mücadeleyi destekleyen yazılar İsmail Habib Sevük, 1923 yılı Mart ayında Atatürk’ün yurt gezisine misafir olmuştu. Heyetin içinde bulunduğu tren 25 Mart 1923 günü Sakarya’dan geçiyordu. Herkesin Sakarya ile ilgili iki yıl önceki hatıraları canlanmıştı. Tarihin gördüğü en zorlu muharebelerinden biri olan Sakarya Savaşı 22 gün 22 gece kesintisiz sürmüş, Yunan ordusu bozguna uğrayarak geri çekilmek zorunda kalmıştı.
O anda Atatürk ile aynı vagonda bulunan İsmail Habib Sevük, bakınız duygularını nasıl anlatıyor:
“1923 Mart’ının 25’inci Pazar günü Beylikköprü’de Sakarya’yı öğlen geçiyoruz. Tren Sakarya’yı geçtikten sonra ağır ağır rampayı tırmanıyor. Savaşın ün almış tepelerinden biri olan Kartaltepe’nin eteklerini dolanmaktayız. Solda, ufkun izdüşümünde Beştepeler, oralardaki hamasetin taşlaşmış pençesi gibi… Solumuzdaki Duatepe, bakıra çalan iki zirvesi ile tunçlaşmış bir vakar halinde duruyor. Hep gazi tepeler… Bu gazi tepelerden geçerken bir gün önce Kütahya’da Gazi’nin anlattıklarını düşünüyorum. Mustafa Kemal Paşa, kırık kemiği ile sargılar içinde kimi zaman sedyede yirmi iki gün süren meydan savaşının her yanına sürekli koşup durmaktadır. Yaşadıklarını şöyle anlatmaktadır:
“Bindiğim at kazaya uğradı, düştüm, sol kaburga kemiğim kırıldı.
Yemin ettim:
Konstantin!
Kemiğimin kırıldığı yerde, senin de burnunu kıracağım!
Ne dersiniz, en son saldırı emrini verdiğim gün, kırık kemiğim de iyi oluverdi!”