Mazlum VESEK/EGE TELGRAF- Siyasetin son yıllarda yol haritasını anket-araştırma şirketleri çizse de tarihten ve sosyolojiden kopuk bir kent-ülke politikası toplumsal ilerleme açısından olumlu sonuçlar getirmez. Yazının bu girişini okuyanlar “Ülkemizde bilimsel olarak ortaya konulan gerçeklere siyaset kurumu zaten kulak asmıyor” diye itiraz edebilir ki haklılar. Ancak, geleceği kurmaya yön verenin bugünü şekillendiren dün olduğu gerçeğini bilenler mutlaka kent ve ülke okumalarında ısrar etmeli. Her seçim döneminde sahayı gözlemleyen ve yer yer yazan bir gazeteci olarak, özellikle bana İzmir’de yol gösteren kitaplardan birinin “Değişen İzmir’i Anlamak” (Evren Haspolat-Deniz Yıldırım, Phoenix Yayınları, 2010) olduğunu söylemeliyim. 11 Haziran 2011 Genel Seçimleri’ne doğru elimden düşmeyen kitap hâlâ başvurduğum derleme eserlerden biridir. Daha önce “Fatih-Başakşehir Muhafazakâr Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus” kitabıyla adını duyuran  geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan çıkan İrfan Özet’in yazdığı “İzmir Duvarı” kitabı “Laik Mahallede İktidar ve Kültür Savaşı” alt başlığıyla da dikkat çekiyor. Reyhan Ünal Çınar ve Tanıl Bora’nın kaleme aldığı ilk yazıda da “Kulturkampf” kavramının ele alındığını belirtmekte fayda var. Kamplaşma ya da kültür savaşı olarak özetlenebilen bu kavram üzerinden de seçim kampanyalarına bakılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

BELİRLEYİCİ DİNAMİKLER

Kitabın devamında İrfan Özet’in İzmir’in vardığı noktayı çok başarılı bir tarihsel döküm ve tahlille aktardığını söylemek mümkün. Son çeyrek yüzyıldan bugüne merkez sağın belediye alamadığı İzmir, hangi toplumsal ve ekonomik dinamiklerin belirleyiciliği içindedir? 1989 SHP rüzgârı nasıl bir miras bıraktı? Bunları Özet’in çalışmasında okuyoruz. Ancak kitapta altı çizilmesi gereken bölümün kentteki kültürel karşılaşmaları ve etnografik temsillerin ele alındığı bölüm olduğunu söylemem gerek. Bölgesel dayanışma ortamını ve karşı mahalle olgusunu ele alan başlığın daha önce pek az çalışmaya konu olduğunu söyleyebiliriz. Keza 2002’de iktidara gelen AK Parti’nin İzmir’le kurduğu ilişki de irdeleniyor ve sonuçları ortaya konuyor. Önümüzdeki günlerde yapılacak seçimlerde de bu zeminin belirleyici olacağını şimdiden görebiliriz. Ancak geleceğin sınıf ve ilerleme eksenli siyaseti zemin bulacaksa kenti ve anaakım siyasetlerin etkisi altındaki toplum yapısını iyi görmek gerek. İrfan Özet’in çalışmasını bu açıdan okunmaya değer buluyorum.

ARKA KAPAK’TAN

İrfan Özet, İzmir Duvarı kitabında, “İzmirlilik” kavramının tarihsel ve toplumsal sınırlarını anlamaya çalışıyor. Bu çalışmanın odağında, İzmirli kimliği etrafında, sekülerlikmodernlik ve muhafazakârlık kutupları arasındaki “kültür savaşı” ile ilgili tasavvurlar yer alıyor. İzmir’i asla fethedilemeyen “son kale” olarak yüceltmekle onu “Gâvur İzmir” gözüyle görerek diş bilemek arasında uçlaşan tasavvurlar... Kozmopolit liman kenti geçmişinden gelen “hiperagora yaşam ve açık toplumsal ilişkiler” İzmir’i nasıl biçimlendiriyor? Zorunlu ve gönüllü göçlerle dönüşen etnokültürel ve toplumsal yapı, şehrin bu mirasıyla nasıl bir etkileşim içerisinde? “Türkiye’yi İzmirlileştirme” iddiasında da taçlanan “İzmir farklıdır”, İzmirli ayrıcalığı duygusunun dayanakları ne? “İzmir dindarlığı” diye bir habitustan bahsedilebilir mi? Seküler hegemonyanın başkenti olduğu düşünülen bir yerde, muhafazakâr toplumsal ve siyasal hareketler ne yapıyor, nasıl eyliyor? İzmir Duvarı, “hayat tarzı” klişelerinin berisindeki gündelik zihniyet dünyasına dair canlı bir sosyolojik fotoğraf albümü sunuyor.

İRFAN ÖZET KİMDİR?

1980 İzmir Bornova doğumlu. 2004-2007 yılları arasında Dumlupınar Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisans, 2012-2018 yılları arasındaysa Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda doktora eğitimini tamamlamıştır. Çalışma alanları sosyal hareketler, kültürel çalışmalar, ilişkiler sosyolojisi, kent sosyolojisi ve nitel sosyal araştırmalardır. Aksaray Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapıyor. İletişim Yayınları’ndan daha once yayımlanan Fatih-Başakşehir: Muhafazakâr Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus (2019) kitabı, 2019 Yunus Nadi Sosyal Bilimler Ödülü’ne layık görüldü. ...

İYİ Parti afişleri: “Yetmez ama evet”

Şu fani dünyada siyaset yazmamak için ne kadar uğraşsam da deyim yerindeyse ülkemiz siyaseti el sallıyor. Bu konuda İYİ Parti’nin fikir vermekte mahir olduğunu söylemem yanlış olmaz. Ege Telgraf okurları daha önce de bu sayfalarda İYİ Parti’nin sosyolojik tabanı ve reklam kampanyası üzerine yazdıklarımı hatırlar. Kısaca hatırlatmak gerekirse İYİ Parti, Türk milliyetçiliğin marka ve anaakım ismi MHP’den kopmuş olsa da bundan daha fazlasını ifade ediyor. MHP’nin geleneksel seçmeni kırsal özellikler taşıyan, kentte yaşasa bile ideolojik zeminini kırla sürdürdüğü ilişkiler üzerinden yenilemektedir. İYİ Parti ise genellikle siyasetin (sağ siyasetin) kriz yaşadığı dönemlerde ara alana geçen kentli-milliyetçi ama bir yanı da muhafazakar kitleye dayanır. Bu kitle ticaret burjuvazisi içinde görece etkin olduğu kadar akademik düzeyde dünyadaki milliyetçi hareketlerin gelişimine göre kendini günceller. Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere İYİ Parti’ye tarihsel bir izlek arayacaksak 1970’lerdeki Ahmet Ferruh Bozbeyli’nin Demokratik Parti’sine bakmak gerekir. Gel gelelim DP’nin kısa sayılabilecek siyasal macerasına karşılık İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 30 yılı aşkın siyasi geçmişi ve partisinin kuruluşundan bu yana siyasette etkinliği vakıadır. Ta ki masayı terk edip dönüşüne kadar dikkatli hareket ettiği de herkesin malumu. Meral Akşener gibi tecrübeli bir siyasetçi neyi hesap edemedi de masadan kalktı? Sanırım bu sorunun somut cevaplarını mesele biraz tarihe mal olunca anlayacağız. Ancak, Akşener’in masadan kalkması da dönmesi de deprem koşullarında ülke gündemini işgal edecek kadar etkiliydi. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına iki muzaffer belediye başkanını kadraja yerleştirerek yola devam etmesi de bu konu üzerinde tartışmayı ortadan kaldırmadı. Merak Akşener ve İYİ Parti de bunun farkında olmalı ki, tutarlı ve dikkatli çizgisine gölge düşüren bu hafızayı silmek için uğraşıyor. Millet İttifakı içinde merkez sağ siyaseti hedefleyen afişlerine de daha önce değindiğimiz İYİ Parti, bu sefer CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yan yana olduğu “Birlikte Kazanacağız” afişi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu-Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile beraber tebessüm ettiği “Tarih Yazacağız” afişiyle ittifak tabanı başta olmak üzere seçmene “birlik” mesajı veriyor.

YÜKSEK SESLE

İmamoğlu-Yavaş ikilisiyle olan afişinin sloganının “Tarih Yazacağız” olması tesadüf değil. Zira İstanbul ve Ankara’da 1994’den 2019’a kadar tarih çizgisi siyasal İslamcı ve merkez sağ partilerin istediğince ilerledi. Dört yıl önce tarih yazan belediye başkanları ile yan yana olmasını bu nedenle iddiası yüksek bir sesle konuşuyor.  Masadan kalkma sergüzeşti ve cidal olmaksızın dönüşünün muhatabının büyük ölçüde kendini aday olarak başından beri dayatan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu olduğu biliniyor. Dolayısıyla reklam panolarında yan yana görünmesi de tesadüf değil. Ancak, diğer 4 liderin yokluğu bir hatayı telafi etme mesajını çok açık hale getiriyor. İYİ Parti’nin sokaklardaki bu görsel gayreti mim konulan 3 Mart ve sonrasını düzeltmeye yönelik “İYİ” bir çaba olsa da yetip y.etmeyeceğini sandık sonuçları belli olunca göreceğiz. Bence 14 Mayıs’a 50 küsur gün kala ittifakın, sahadaki topyekun uyumu belirleyici olacaktır.