Korona virüs (Kovid-19) süreci tüm dünyayı etkisi altına alırken belki de en çok, kimi yerlerde durma noktasına gelen üretim sektörünü etkiledi. Yarın ne olacağı ve ekonominin alacağı yeni şeklin neye benzeyeceği ise bugünün konusu. Kentin en büyük üretim üstlerinden biri olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB) de potansiyeli ve iş yapma geleneği ile pandemi sürecinin nasıl geçtiğini anlamak, yeni iş yapma şekilleriyle ilgili bilgi sahibi olmak açısından önemli ipuçlarının alınabileceği yerlerden. İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş ile salgın sürecinin sanayi kuruluşlarının üzerinde etkisini, Bölge yönetiminin çalışmalarını ve geleceği konuştuk. Yeni normalin sanayi kuruluşları üzerine etkisini değerlendiren Uğurtaş, “Pazardaki sebze alışverişinden, uluslararası pazarlardaki büyük ölçekli işlere kadar işlerin yapılma yöntemleri değişecektir” diyor.

‘İŞLETMELER PANİK YAPMADI’

Korona virüs salgını nedeniyle tüm dünya farklı bir süreç yaşıyor. Kimi normallerin değiştiği bu süreçten İAOSB nasıl etkilendi? Ortaya çıkan pandemi durumu gerek iç gerekse dış piyasalardan gelen talepleri bıçak gibi kesti. Ortaya çıkan bilinmezlik nedeni ile işletmeler salgının nasıl gelişeceği ve sürecin ekonomik yansımalarının nasıl olacağı konularına yoğunlaşmaya başladı. Bazı işletmelerimiz, özellikle KOBİ’lerimizin mikro ve küçük boyutta olanları, ne yazık ki yaşamlarını neredeyse günlük döndürdükleri için faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldılar. Bazı işletmelerimiz ise önceden aldıkları siparişlerin üretimine devam etti. Gerçi bu siparişlerin önemli bir kısmı daha sonra nakledilemediği ya da alıcı tarafından beklemeye alındığı için bir anlamda stoka çalışılmış oldu. Salgının üretim üzerindeki belirleyici etkisini nisan ve mayıs aylarında gördük. Ancak İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı olarak şu tespitimi paylaşmalıyım: Bölgemizdeki işletmelerin büyük çoğunluğu salgın ile birlikte başlayan çalkantılı dönemde panik yapmayarak, gelişmeleri dikkatle izleyerek, çalışanlarının sağlığını ve işini koruma yönünde ciddi atımlar attı. Bu süreçte üretim ve istihdam akışı soğukkanlı, akıllı stratejiler ile yürütüldü.

‘İŞÇİ ÇIKARALIM DENMEDİ’

Peki, bu süreçte bölgedeki sanayi kuruluşlarının yol haritaları nasıl şekillendi? Ne gibi adımlar atıldı? İşletmelerimiz öncelikle durumu doğru anlamaya ve değerlendirmeye gayret etti. İşverenler, pandemiye bağlı yaşanacak kısa, orta ve uzun vadede işletmelerinin üretim ile istihdam süreçlerini belirleme yönünde çeşitli senaryolar üzerinde çalıştı. Bölgemizde işletmelerin büyük çoğunluğu, aynı zamanda ihracata çıkan firmalar olduğundan sadece Türkiye’deki değil tüm dünyadaki gelişmeleri yakından izledi. Bu dönemde işletmelerin önündeki en büyük sorun nakit akışının sağlanmasıydı. Nakit döngüsünü sağlayarak çalışanlarının ücretlerinin verilmesi, işletmenin ödemesi gereken başta elektrik, doğalgaz gibi temel girdilerin karşılanması, tedarikçilerin korunması gibi konulara odaklanıldı. Şunu gördüm ki hiçbir sanayici ‘Aman kriz oldu, hemen çalışanları işten çıkaralım’ gibi bir çözüme gitmedi. Çünkü herkes biliyor ki bugünler geçecek ve yine çalışanlar ile işverenler aynı ortak noktada birlikte omuz omuza çalışacaklar. Bazı işletmelerimiz ise ücretli izin yolunu tercih ederek çalışanlarının ücretlerini kendi kaynaklarından sağladı. Ancak elbette ki üretimini aniden durdurmak ve işlerine ara vermek zorunda kalan işletmelerde evden çalışma, kısa çalışma ödeneği ya da ücretsiz izin maaş desteği gibi enstrümanlar kullanılarak çözümler bulunmaya çalışılmıştır. Çatı kuruluşların varlığı bu tür süreçlerde bir kat daha anlam kazanıyor. İAOSB yönetimi olarak siz üyelerinize nasıl yol gösterdiniz, ne gibi destekler sağladınız? Herkesin takip ettiği gibi bu dönemde hükümet çok hızlı ve çok çeşitli alanlarda yeni kararlar ve uygulamalar ortaya koydu. Bölge yönetimi olarak öncelikle bu değişim ve gelişmeler hakkında işletmelerimize bilgi akışını sağlamaya çalıştık. Anımsarsınız, sadece kısa çalışma ödeneği hususunda bile birkaç kez değişen kural ve kısıtlamalar oldu. Bunun yanında bankalar, hazine ve ilgili bakanlıklar tarafından geliştirilen mekanizmalar hakkında bilgi edinilmesi, zamanında ve doğru adımların atılması hususunda danışmanlık görevini yapmaya gayret ettik. Sonuçta ortaya konan destek ve teşvik mekanizmalarına zamanında ve doğru bir biçimde ulaşmak bu dönemde çok önemliydi. Bunların yanı sıra kanunun ve genel kurul kararlarımızın bize verdiği yetkiler doğrultusunda kiracılarımızın kira ödemelerini gelen talepleri değerlendirerek öteledik. Bölgede ortak kullanım alanlarında hijyen çalışmaları yaptık. Hastalıktan korunmak ve yayılmasını önlemek için gerekli eğitim ve bilgilendirme çalışmaları geliştirdik. Bölgemize gönderilen maskelerin dağıtımını çalışan sayısına göre yaptık. Bu dönemde bizi zorlayan tek alan, işletmelerin elektrik ve doğalgaz faturalarını öteleme talepleriydi. Biz Bölge olarak her OSB’de olduğu gibi elektrik, doğalgaz ve su gibi temel girdileri doğrudan kamudan değil piyasa şartlarında, o işleri yapan özel sektör şirketlerinden temin ediyoruz. O şirketler tarafından herhangi bir öteleme yapılmadığı takdirde, biz Bölgemize kesilen faturaları zamanında ödemekle yükümlüyüz. Bizim gibi 600’ün üzerinde işletmesi bulunan bir bölgede işletmelerin bu giderlerinin, bölge tarafından karşılanma gücü yoktur. Ancak, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi davranışları yansıtabiliriz. Örneğin; İZSU, ‘Su tüketimlerini fatura etmeyeceğiz’ dedi, biz de sanayicimize fatura etmedik.

‘ÖNCELİK İNSANİYDİ’

Pandemi sürecinde birçok firma, asıl işlerinin yanı sıra, sağlık sektörünün ihtiyacı olan maske ve solunum cihazı gibi ürünleri üretti. Bu konuda neler söylenebilir? Pandemi döneminde bu tür sağlık araç ve gereçleri hususunda ciddi bir ihtiyaç oluştu. Bu talebi sadece ekonomik değer olarak düşünmek de yanlıştır. İnsanımız maske, solunum cihazı ihtiyacı çekerken elinde bu tür üretimleri yapmaya müsait ekipman olan işletmelerimiz, her şeyden önce bu sürece insani bir katkı verebilmek adına bu tür üretimlere yöneldi. Bu davranış, oldukça takdire değerdir. Ülke içi doygunluğa ulaşıldığında, özellikle yurt dışından da talep geliyorsa bu tür üretimlerin ekonomik değer olarak geri dönmesi de ülkemiz için sevindiricidir. Bu süreçte Hükümet bir takım destek paketleri açıkladı. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz, yeterli destek verildi mi üreticilere? Bu konu her şeyden önce, ‘Türkiye bu zorlu sürece nasıl girmiştir?’ sorusu ile değerlendirilmeli. 2008 yılından bugüne devam eden küresel ekonomik krizin, son büyük dalgası da bu pandemi oldu. Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olarak kendi ekonomik ve finansal sıkıntıları ile mücadele ederken bu sürecin içine girdi. Bir yandan vatandaşların ve işletmelerin varlığını sürdürebilmesi, diğer yandan pandemi ile mücadelenin devam ettirilmesi her şeyden önce güçlü bir organizasyon ve finansal güç gerektirir. Nakit akışının sağlanması, temel ihtiyaçların üretilmeye ve tüketiciye ulaştırılması, sağlık harcamalarının ciddi ölçüde artması, istihdamda yaşanan sıkıntıların çözülmesi, insanların evine ekmek götürmesinin sağlanması, var olan borçların bir şekilde çözüme ulaştırılması ve aylara yayılan bu dönemin ekonomik sonuçlarının karşılanması gibi çok kapsamlı çözümler gerekti. Türkiye bazı finansal zafiyetleri olan, kırılgan ekonomilerden biriyken; girdiği bu süreçte mümkün olan tedbirleri almaya çalışmıştır. Bu tedbir, teşvik ve destek paketlerinin yeterliliği, verimliliği, ulaşılabilirliği ve sağladığı güvenceler, salgını atlattıktan sonra siyasetin aktörleri tarafından değerlendirilecek konular.

‘SEMT PAZARINDAN GLOBALE…’

Salgın süreci bir takım ezberleri bozdu. ‘Yeni normal’den bahsediliyor. Bu süreç sizce nasıl işleyecek ve sanayiyi, OSB’leri nasıl etkileyecek? Yeni normal aslında salgından korunma yollarını anlatırken kendini tarif ediyor. Sosyal mesafe, maske kullanımı, hijyen ve temizlik, kalabalıklardan uzak durma üzerine şekillenen bir yaşam bizi bekliyor. Pazardaki sebze alışverişinden, uluslararası pazarlardaki büyük ölçekli çalışmalara kadar işlerin yapılma yöntemleri değişecektir. Beklentiler, davranışlar değişecektir. Çünkü bu pandemi ile insanoğlu ne yazık ki ölümle sınanmıştır. Bu ortama uygun stratejileri geliştirebilen, uygulayabilen işletmeler bir adım önde olacaktır. Bizler de OSB yönetimi olarak, bu hastalığa bir çözüm bulunana kadar korunma hususundaki bilgilendirme, farkındalığı artırma, rehavete izin vermeme konusundaki gayretlerimizi sürdüreceğiz. Ekonomik anlamda ise yeni pazar düzeninde işletmelerimizin yeni stratejilerini kurmalarında bilgi desteğimizi de sürdüreceğiz.

‘DÜNYAYI KORUMALIYIZ’

Son olarak eklemek istediğiniz, vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Dünyamızı, iklimimizi, suyumuzu, doğamızı korumak zorundayız. Doğal dengeleri daima gözetmek zorundayız. Özellikle bu dönemde toplumlarda ortaya çıkan dayanışma, dostluk gibi değerleri kısa sürede unutmamayı diliyorum. Bizim ne yazık ki, yaşadıklarımızı çok çabuk unutma ve hiçbir şey yaşanmamış gibi hayata devam etme özelliğimiz var. Bu alışkanlığın yaşadığımız pandemi sürecinde törpülenmiş olduğunu ümit ediyorum. Utkucan Akkaş / Özel Haber