Ekonominin kalkınması her şeyden önce kadının iş hayatında ne kadar var olabildiğiyle bağlantılı. Kadınlar güçlendikçe toplum, sosyal yönden olduğu kadar ekonomik açıdan da güçleniyor. Bu anlamda İzmir’in yetiştirdiği önemli isimlerden olan İzmir İş Kadınları Derneği (İZİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Huriye Serter, önemli bir rol model. Onunla kente, iş dünyasına ve İzmir’in marka değerine yönelik konuştuk. İzmirli’nin birbirine destek olma kültürüne sahip olmadığını söyleyen Serter İzmir’in söyleyecek çok sözü olduğu görüşünde.

‘GÜZEL GEÇTİĞİ SÖYLENEMEZ’

2019’u iş dünyası için değerlendirerek başlayabilir miyiz? 2019’un iş dünyası açısından güzel geçtiğini maalesef söyleyemiyoruz. Bu sadece özel sektör ve işverenlerle ilgili bir durum değil tabii. İşçiler ve çalışanlar içinde böyleydi çünkü bu iki süreç zaten birbirini tetikliyor. Müthiş bir işsizlik ortaya çıktı geçtiğimiz yıl ve bu özellikle gençler arasında gittikçe artıyor. Artık bir takım üniversiteler bitirmiş olmak da yetmiyor. Bir takım olumsuzluklar, savaşlar, mülteci sorunları ve daha pek çok dinamik geçtiğimiz yılın sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında kötü geçmesine neden oldu. 2020’ye de çok mutlu ve olumlu verilerle girmedik. Gençlere ne verebiliyoruz, kadınlara hangi fırsatlar sunabiliyoruz bunlara bakmak gerekir. Tüm bunlar bir ülkenin ekonomik kalkınmasına doğrudan etki eden ve gösterge görevi de gören başlıklar. Dünden yarına hiçbir şey düzelmiyor. Yani bunlar üzerine çalışılması, düşünülmesi gereken başlıklar. Ancak bu umutsuzluğu gerektirmiyor. Her zaman için Türkiye, iş potansiyeli olan güçlü bir ülke. Dolayısıyla 2020’de her şeyin yoluna girmesi ve daha iyisi için çalışacağız. Umutsuz olmanın kimseye bir yararı yok. İZİKAD ne gibi çalışmalar yaptı bu süreçte? Bizim gibi sivil toplum kuruluşlarına çok fazla görev düşüyor. Ülkemizdeki çalışmalara, yürütülen politikalara çok fazla katılamasalar da biz bunları düzeltmek için çaba harcıyoruz. Kadınlarla, gençlerle, girişimcilerle ilgili devletin daha olumlu politikalar üretmesi açısından görev yapıyoruz. Ne kadar sözümüzü geçirebilirsek kardır. Biliyorsunuz İZİKAD’ın 78 üyesi, 10 onur üyesi ve üç danışmanı var. İSO kalite belgesi ve Birleşmiş Milletlerin Kadını Güçlendirme Platformu İzmir temsilcisiyiz. 4. yılımıza girerken çalışmalarımızda bunların bilinciyle devam ediyoruz. Dolayısıyla geçtiğimiz yıl bizim için oldukça verimli geçti. Kadınlar için nasıl girişimcilik yapabilecekleri, iş dünyasına nasıl dahil olabilecekleri üzerine çalışıyoruz. Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 50’sini oluşturan kadınların çoğu maalesef buna dahil olamıyor. Çok sayıda kadın da tarlalarda ya da evlerde kayıt dışı olarak çalışıyor. Biz bu kadınları daha iyi koşullara ulaşmaları için çalışıyoruz. 7. Kez Genç İZİKAD projesi gerçekleştiriyoruz. İş fikirlerinin olgunlaşması için gençlerimize destek oluyor, iş dünyası ile iletişim kurmalarını sağlıyoruz. Bu projeye 26 Şubat’ta son başvuruları alacağız. Bunun dışında uluslararası ayağımız var ve kadınlara finansal okuryazarlık eğitimleri veriyoruz. Diğer birçok derneğe de bakınca bizim bu işlere ne kadar gönül verdiğimiz daha net ortaya çıkıyor. Bu nedenle bir şeyler başardığımızı görebiliyoruz.

‘BİRKAÇ BAŞLIK SEÇİLMELİ’

İzmir’in bir marka kent olma hedefi var. Bununla ilgili de vizyonlar koyuyor ortaya. Ancak bunların dönem dönem değiştiğini gördük. Sizce bu koyduğumuz hedefler gerçekçi mi? İzmir’in biliyorsunuz en büyük markası Atatürkçü olmasıdır. Bunun yanında 2 yıl önce çok tanınmış bir marka iletişim uzmanına benzer bir soru sormuştum. ‘İzmir ne ile anılmalı? Bir şeyle mi öne çıkmalı yoksa birkaç şeyle mi?’ demiştim. Bana marka denilen şeyin tek bir olgu ile ilgili olduğunu söyledi. Bende o güne kadar birden çok olgu ile yürünebileceğini düşünüyordum. Bundan sonra tekrar gözden geçirmeye başladım. Ve evet birkaç başlığa bölününce belki kafa karışıklığı olacak ve enerji verimli kullanılamayacak. Ama İzmir gibi büyük, tarihi geçmişi çok geriye giden, sağlık, turizm, eğitim ve daha birçok konuda epey verimli olan bir kentten bahsediyoruz. Bu yüzden bu kenti bir başlığa sıkıştırmaya da insanın gönlü elvermiyor. Bu diğer potansiyelleri de mutlaka kullanmak gerekiyor. Belki 3-4 başlık seçilerek üzerine çalışılabilir. Çünkü hem İzmirli de İzmir’de buna uygun, potansiyeli yüksek. Söyleyebileceğimiz çok söz var. Sadece bunu tek başına yukarıdakiler seçmesin. Ortaya koyacağımız vizyonu da bu kentin tüm dinamikleriyle birlikte, ortak akılla bir yere ulaşalım. Çünkü birileri dedi diye adım atacak insanlar değiliz İzmirliler olarak. Dolayısıyla hem kentin hem de kentlinin aidiyet duygusu besleyebileceği fikirlerin üstüne gitmeliyiz. Tahmin edilenden de önce biz bu işi de başarabiliriz.

‘İZMİR’İN KADERİ DEĞİŞİYOR’

İzmir’in iş yapma anlamında belli bir geçmişi var. Bu süreçte emekli kenti olma durumu dahil çok sayıda negatif durum da ortada. Son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz, kent bu talihi yenebiliyor mu? Emekli kenti gibi bir kimliği var İzmir’in. Değerli deneyimleri olmasına rağmen profesyonel hayatlarının son zamanlarını burada geçirmeye gelen insanlar çok fazlaydı. Biraz bıktıran bir süreçti bu çünkü bizim dinamik, iş üretecek gençlere çok ihtiyacımız var. İzmir’de ancak bu durumun da değiştiğini görüyoruz yavaş yavaş. Bir takım önemli şirketler merkezlerini buraya taşımaya başladı. Bu sevindirici bir gelişme. Tabii sadece bunların gelmesi yetmiyor. Çünkü çağdaş ve modern bir kentin başka özelliklere de sahip olması gerekiyor. Birbirimizi desteklememiz, birbirimizden alışveriş yapmamız, iş üretmemiz lazım. Bunları sağladıkça sahip olduğumuz pozitif özellikler de daha da güçlenecek. Bakın İzmir’de çalışan kadın potansiyeli çok yüksek. Sosyal ve iş hayatında özgürce davranabiliyor bu kentin kadınları. Fakat ortada şu var ki kentin de bizleri ve kentlileri desteklemesi lazım. Bu şekilde ancak İzmir’e daha iyi bir şeyler vermemiz mümkün olabilir. Bizler konulara daha geniş perspektifle, kuş bakışı bakabilen insanlarız. Gençlerimiz bu kentten başka alternatifler aramayacak. Kentin aldığı ivmenin değere dönüşmesi için bir süre geçmesi lazım. Sabırla ve emekle bu geçecek süreyi de iyi değerlendirmeliyiz.

‘ÇALIŞANIN DURUMU DEĞİŞMİYOR’

İzmir’de iş dünyasında kadın olmak desek, olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl bir tablo görürüz? Kadın olarak çektiğimiz sorunlar elbette var. Ancak sadece kadınlar değil tüm kentli benzer sorunlar yaşıyor. Biz İzmirliler olarak birbirimize sahip çıkmıyoruz. Özel sektör değil kamu kurumları bile benzer bir tutum izliyor. Bakın bir kamu binası yaptırılıyor, içine konulacak mobilya bile İstanbul’dan Ankara’dan alınıyor. Bir ajans ihtiyacı var, gidip İstanbul’dan bunu seçiyor. Bu öykünme durumu ortada maalesef. Ve buradaki insanların kalkınma durumunu çok etkiliyor bu. Bu kentin iş dünyası, iş üretmezse nasıl kalkınacak ve diğer sektörlere katkı sağlayacak? Kadınlar yönünden yapacağımız değerlendirmeyi de belki ikiye ayırabiliriz. İşveren kadınlarla çalışan kadınlar olarak. İzmir’de iş kadınları biraz daha şanslı. Yerel yönetimlere, özel sektöre, mesleki kuruluşlara ya da neresi olursa gidiyoruz ve kapılar bize açılıyor. Anadolu’da ya da yurtdışında başka derneklere ve kentlere de gidiyoruz. At gözlüğü ile bakmıyoruz olaylara ve dünyaya. Tüm bu süreçler bizi besliyor. Buna güvenerek kentte iş dünyasında oyun kurucu olan kadınlar olarak Türkiye’deki diğer kentlere göre biraz daha şanslı olduğumuzu söyleyebiliyoruz. Ancak çalışan kesimde bugün İzmir’deki kadının yaşadığıyla Diyarbakır’dakinin yaşadığı çok farklı değil. Yine kadın burada da fazla iş yapmak, eve bakmak, çocuklarla, yaşlılarla ilgilenmek zorunda. Mobingle baş etmek zorunda ve işsizlik sorunuyla burun buruna. Türkiye’de söylenilenle uygulananlar çok tutmuyor birbirini. Bunların aşılması gerekiyor, kadının toplumdaki, iş hayatındaki yerini sağlamlaştıracak, topluma katkı koymasını sağlayacak adımları bir an önce atmalıyız. Kamu kurumları kadar özel sektör de bu anlamda elini taşın altına koymalı. Utkucan Akkaş / Özel Haber