Türkiye’de kadın cinayetlerinin sembolü haline gelen Özgecan Aslan'ın hayatını kaybetmesinin ardından 5 yıl geçti... "Başka Özgecanlar ölmesin" diye haykıran sesler hala kulaklarımızda çınlasa da Aslan'ın katledilişinin ardından bin 833 kadın daha sonsuzluğa uçtu. Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Şube Başkanı Zuhal Of, kadın cinayetlerini, sivil toplum hareketlerini ve konuyla ilgili ülkenin büründüğü algıyı Ege Telgraf'a değerlendirdi. “Bundan tam 5 yıl önce hepimiz çok genç bir kızın hayatının zorla elinden alınmasıyla sarsıldık. Evet, daha niceleri var ama Özgecan Aslan bizde bazı şeyleri değiştirdi” diyerek sözlerine başlayan Of, “Onun ölümünün ardından ‘Özgecan Türkiye’nin kızı oldu’ demiştik. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Özgecan’ın yaşadığı acı hepimizin acısı oldu, vicdanlarımızda derin izler bıraktı… İnsanların ‘Biz ne yaptık, neleri eksik bıraktık da Özgecan böyle bir vahşeti yaşadı’ diye düşünmesini sağladı. Hala bugün bu meseleyi oturup düşünmemiz, derinlere indirgememiz lazım. Dünyada bir kadın devrimi yapmış bir ülke olarak ki Cumhuriyet Devrimi bir kadın devrimidir, böyle bir olayı yaşadık. ‘Bu olayın sebepleri nelerdir?’ diye düşünmemiz lazım. Cumhuriyet’e ihanet ettiğiniz zaman, kurumlarını yaşatmadığımız zaman işte toplumların nasıl için için çürüdüğünü gösteren Özgecan olaylarını yaşarız…” dedi.

‘O ÇIĞLIĞI HATIRLAMALI’

Özgecan’ın aslında bir sembol olduğunu, onun gibi daha pek çok kadının hayatını kaybettiğini söyleyen Of, “Ne acı ki birçoklarının ardından Özgecan bir sembol kaldı… Ayşe, Neslihan, Münevver, Emine… Özgecan kadınların çığlığı oldu. Sadece kadınların da değil, Türkiye’nin çığlığıdır o, Cumhuriyet’in çığlığıdır. ‘Beni ne yaptınız?’ diye bağıran sesi kulaklarımızda çınlıyor hala… Cumhuriyet’i neden öne çıkarıyoruz, çünkü bu sistem kadınıyla çocuğuyla, genciyle yaşlısıyla rahat bir şekilde yaşamayı sağlayan bir sistemdi. Atatürk bu ideal ile Cumhuriyet’i kurdu. Bizim kadınımız köylerde en yüce dağların başına tek başına çıkar, tarlasını kendi sürer ve asla hayatı ile ilgili bir kaygı yaşamazdı. Eskiden biz çocuklar gece yarısına kadar rahatlıkla sokaklarda oynuyorduk. Biri bizi zorla alıkoyacak mı, tacize ya da tecavüze mi uğrayacağız gibi kaygılarımız yoktu. Şimdi Türkiye’de Cumhuriyet’in kurumları yıprandıkça, bir takım tarikat ve cemaatlerin emperyalizmin geri ve yoz kültürü bize dayatıldıkça ne yazık ki çocuğumuzu komşumuza bile güvenip teslim edemez hale geldik. Artık, ‘Asansöre tek başınıza binmeyin’, ‘Evde tek başınızayken komşuya kapıyı açmayın’ boyutuna geldi. İşte tam da bu noktada Özgecanlar’ı düşünüp, o çığlığı hatırlayıp kendimize gelmemiz lazım. Kadın örgütlerinin kadın ve erkek arasındaki düşmanlığı körükleyerek değil her ebeveynin ve bireyin birlikte mücadele ederek başımıza gelen şeyleri kendi öz gerçeğimizle kucaklaması ve önlemler alması için çalışmalar yapması gerekiyor. Özellikle eğitim konusunda önlemler alınması gerekiyor. Bilimin gerçekliğiyle aydınlatılmış, laikliğin tam anlamıyla toplumuza öğretildiği bir eğitim şeklinin olması gerekiyor” diye konuştu.

‘TEMELİNE İNMEK GEREK’

Yaşanan cinayetlerin ardında türlü gerçeklikler olduğunun da altını çizen Zuhal Of, “Örneğin, tüketim… Tüketim kültürü de yozlaşmış kültürlerin unsurlarından biri… Bakıyorsunuz, “Şu’yu olmadığı için intihar etti” ya da ‘Bunu elde etmek için cinayet işledi’ gibi haberlerle karşılaşıyoruz. İnsanlar madde yüzünden kendini feda ediyor ya da çeşitli kötü alışkanlıklar ediniyor. Bunu ne yazık ki kadınlar da erkekler de yapıyor. Bu da toplumu yozlaştırıyor. Derneğimiz kadın haklarıyla ilgilendiği gibi eğitimle de ciddi açıdan ele alıyor. Laik, bilimsel ve milli bir eğitim istiyoruz. Eğitimimiz milli olmalı. Kadın ve erkek ayrımı yaptığımız zaman Özgecan olaylarını ne yazık ki daha fazla görürüz. Bilimsel olmayan eğitimde kadın her zaman ikinci plandadır; istenildiği gibi kullanılır ya da zarar verilir. Oralarda o zihniyetle çocuklarımız büyüyor ve kadınlar da bunun acısını çekiyor, babalar da, kardeşler de… Diğer bir konu uyarıcı madde kullanımı… Derneğimiz bu konuyla ilgili ayrı bir karar aldı; Hayata Tutun, Hayatta Tutun. Cinayet, taciz ve tecavüz olaylarına baktığımızda büyük bir çoğunluğunun içinde uyarıcı madde kullanımı olduğunu görüyoruz. Annesi, babası, kardeşi ya da hiç tanımadığı bir kişi… Uyuşturucu madde kişilerin doğrudan beynini etkilediği için insani özelliklerinin yok olmasına neden oluyor. Örneğin, en son Emine Bulut cinayetinde adamın uyuşturucu bağımlısı olduğunu gördük. Sadece bu da değil, daha niceleri… İşte, bu yüzden uyuşturucu ile mücadele konusunda önemli adımlar atmamız lazım. Cinayetin önlenmesi için sorunun temeline inmemiz lazım” açıklamalarında bulundu.

‘ÜRETİM VE EĞİTİM’

“Her yerde kadını güçlendirmek adına çağrılar yapılıyor ama sonuç olarak net adımlar atılmıyor” diyerek sözlerini sürdüren Of, “Bugün gerektiği kadar olmasa da kadınlar iş hayatında yerini aldı. Ancak burada kadınların hangi koşullar altında çalıştığını incelememiz lazım. Ne kadarı sendikalı, sigortalı, hakkını alıyor mu, ne sorunlar yaşanıyor? Kadını sokağa çıkarmakla sorunlar bitmiyor. Sadece bu şehir merkezlerinde de değil, köydeki kadın nasıl üretiyor onu da araştırmalıyız. İşte, ülke içindeki bu gerçeklere çözüm bulduğumuzda kadınlar güçlenecektir. Ayrıca sadece kadını güçlendirip de kenara çekilmek de olmaz. Beraberinde erkeği de bilinçlendirmeli ve eğitmeliyiz. İstihdam sorunu da bizim başlı başına problemlerimizden biri. İşsiz baba, mutlu olur mu? Evin tüm yükünü omuzlarken çocuğunun masraflarını karşılayamayan baba mutlu olur mu? Peki, biz bu adama istediğimiz kadar eğitim verelim işe yarar mı? Birey mutsuzsa toplum da mutsuzdur. Olayları bütünüyle değerlendireceğiz. Üreten, laik ve bilimsel bir eğitime sahip Türkiye ile ancak sorunlara çözüm bulabiliriz” dedi.

‘O HAK DEĞİL Mİ?’

Şiddet olaylarının sadece Türkiye’nin değil dünyanın bir problemi olduğu vurgusunu da yapan Of, “Rakamlara baktığımızda bizden çok daha ileride olduğunu sandığımız ülkelerde de bu sorunların yaşandığını hatta olayların daha fazla olduğunu görüyoruz. Ancak son yıllarda sanki Türkiye’de bu tarz olaylar bilinçli bir şekilde toplumun önüne servis edilerek farklı algılar da yaratılıyor. Çünkü Türkiye hedefte olan bir ülke. Kadın ve erkek üzerinden Türkiye’de bir iç kargaşa yaratılmaya çalışılıyor. En son Birleşmiş Milletler raporuna göre, PKK’nın çocuk yaşta zorla dağa kaçırdığı eline silah verdiği, çeşitli zorbalık ve tacizlere maruz bırakılan kız ve erkek çocuklar var. Bu raporu görmezden gelenlerin hiçbirini ciddiye almayız. Şiddetin, tacizin, acının ne rengi, ne dili, ne dini, ne de ırkı vardır. Mesela, Diyarbakır anneleri. O kadınlar neden aylardır sokakta oturuyor? Bazı marjinal gruplar bunları görmezden geliyor. Peki, o kadın hakkı, çocuk hakkı değil mi? O istismar değil mi? Elinde kalem olması gereken çocukların eline silah veriliyor. Anlatmak istediğim şu: Şiddeti bölgelere indirgemek değil evrensel olarak ele alıp net ve kararlı adımlar atılması gerekiyor. Dediğim gibi, acının rengi olmaz” ifadelerini kullandı.

‘Hem şans hem şanssızlık’

Şiddet haberleriyle Türkiye içinde ön sıralarda olan İzmir özelinde de değerlendirmelerde bulunan Zuhal Of, “Bunu kendime göre değerlendireyim… İzmir çok göç alan bir şehir. Ani bir büyüme yaşadı ve iş alanları da azaldı. Hal böyle olunca yozlaşmayı beraberinde getirdi. ‘İzmir özgürlüklerin şehri’ kavramı insanlarda farklı algılar da yaratıyor. Bu kent konum olarak da önemli bir yerde. Akdeniz’i Ege ve Karadeniz’e bağlayan stratejik bir alanda. Bu tarz önemli kentlerin çeşitli stratejik hamlelere maruz kaldığını görüyoruz. Bu konum İzmir’in hem şansı hem de şanssızlığıdır” dedi. Yağmur Gülü / Özel Haber