Türkiye’de göller ve barajlar bir bir kuruyor. Özellikle kuruyan su kaynakları korkunç tabloyu gözler önüne seriyor. Ekilemeyen tarım alanları ve tükenen göletler gelecekte su savaşları başlayacak mı sorusunu yeniden gündeme getirdi. Bu konuda İzmir’in de pek şanslı olduğunun söylenemeyeceğini, ayrıca kuraklığın nedeninin ‘iklim değişimi’ değil tarımda vahşi sulama olduğunu belirten Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Doğan Yaşar, “Göl Marmara sıfırlandı. Şu anda zaten son yılların en kurak yılını yaşıyoruz. 2004’ten beri bu yılların kurak geçeceğini söyledik. Ciddi bir kuraklık olabilir demiştik. Peki yanlış tarımla ne ilgisi var? 1 kilo elma için 1 litre su vermek zorundasınız. 4.3 milyon ton elma ürettik. Ne yaptık? Her gün 4.3 milyon metreküp su verdik. İzmir İstanbul ve Ankara'nın 1 günlük suyu 5.3 milyon, neredeyse bu miktarda su verdik. Elmaya suyu nereden verdik? O daha vahim! Yer altından veriyorsunuz. Nasıl kuraklık olmasın?” dedi. KURAK YERE SU BİTKİSİ Kuruyan göllere yönelik değerlendirmelerde bulunan Yaşar, “Güneyde kurumalar oldu. Göller Bölgesi’nde 50’den fazla göl kurudu. Beyşehir Gölü 5 metreye düştü. Konya obruk ovası oldu. Buğday depomuz orası ve en az yağış alan bölgesiydi ülkemizin. Buğday üretirken şeker pancarı 6 kat fazla su istiyor. En kurak yere en çok su isteyen bitkiyi ektik.Yer altından su kalmadı. Her yerde 600’den fazla obruk var. Derin obruklar bunlar. Yanlış tarım ürünü deseniyle ova kurudu, güney kurudu. Şöyle bakınca Göl Marmara sıfırlandı. İklimle ilgisi yok. Su kullanmasını bilmiyoruz. Hala vahşi sulamada ısrar ediyoruz. Toplam suyun Amerika’da yüzde 37’si tarımda kullanılırken bu rakam Türkiye’de yüzde 80” dedi. Denizden su arıtılmalı mı?” sorusuna yanıt veren Yaşar, “Arıtma işine ihtiyaç falan yok, su yönetimi sorunu var, su yok değil. Büyük kuraklık görmedik. Volkan patlarsa yandık, 5 sene yağmur yağmaz. O zaman düşünülmeli bu tarz sistemler. Şu anda o suya ihtiyaç yok. Arıtmadan çıkan sularının yeniden geriye, tarıma döndürülmesi lazım. İzmir’in en kurak yılı 1992’ydi. Menderes ovasına yağmurlardan yıllık 800 milyon metreküp su geçer. Her sene burdan 1 milyar 800 metre küp su çekiyoruz. Geçen sene Gediz’den kuyu açmayı yasakladılar. Avrupalı ve Amerikalı, çim dikimini ve sulamayı yasakladı. Yüzme havuzlarına su koymayı yasakladı. Hala daha kuyuları açıyoruz. Çamlı Barajı hala duruyor, altın mı önemli su mu önemli? 300 bin kişinin su ihtiyacını karşılayacak bir yer. Altın madenleri yüzünden kalıyor. Bu örneklerle görüyoruz ki bir yönetim olayı aslında. Su sorunu yok su yönetimi sorunumuz var” açıklamalarında bulundu.Küresel ısınma sanmayın’ Bu sorunların nedeninin küresel ısınmaya bağlanmaması gerektiğini vurgulayan Yaşar, “Gelişmiş ülkelerde tarım bakanlığı karar verir her zaman. 2020’lerde 126 milyon ton ile üretim rekoru kırdık. Isınma dönemi yaşadık. ABD 176 milyar dolarla rekor kırdı. Rusya ilk defa tarımda ihracatçı konuma geçti. 126 milyon ton ihracat yaptık. Patates soğan çoktu, çöpe attık. Küresel ısınma sendromundan çıkmamız lazım. Müsilaj oluyor, deprem oluyor, küresel ısınma diyorlar. Önce STK’lar, sonra idareciler kullanıyor. 2009 yılında sel silsilesi vardı, en yağışlı yıldı. Seller oldu. Bunun nedeni takdiri ilahi değil. Sen sel yatağına ev yapıyorsun. Müsilajda da yüzde 93 su arıtılmadan Marmara’ya bırakılıyor. Sana bunu küresel ısınma mı söylüyor?” diye konuştu. RANA BEYZA ÖZTÜRK/ ÖZEL HABER