Viyana denince akla sadece tarihi yapılar ya da klasik müzik değil, aynı zamanda kültürel birer hazine olan kafeleri de gelir. UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak kabul edilen Viyana kahve kültürü, şehri sadece bir tat alma durağı değil, aynı zamanda entelektüel bir merkez haline getiriyor. Melange kokuları eşliğinde filozoflardan devrimcilere, sanatçılardan yazarlara kadar pek çok ismin iz bıraktığı bu mekanlar, yüzyıllardır sosyal hayatın tam ortasında yer aldı.
“VİYANA KAFELERİNİN KÖKENİ…”
Viyana kafelerinin kökeni Osmanlı kuşatması sonrası şehirde unutulan kahve çuvallarına kadar uzanıyor. Georg Franz Kolschitzky'nin açtığı The Blue Bottle ile başlayan bu serüven, Café Central, Demel, Sacher, Sperl ve Hawelka gibi ikonik mekanlarla zirveye ulaşıyor. Her biri yüksek tavanları, mermer masaları, klasik Thonet sandalyeleri ve geleneksel servis anlayışıyla nostaljik bir atmosfer sunarken; bir kahve eşliğinde saatlerce oturmayı teşvik ediyor. Viyana kafeleri, sadece tatlıların ve kahvelerin değil; aynı zamanda fikirlerin, hayallerin ve devrimlerin de doğduğu yerler olarak hafızalara kazınıyor.
“FREUD’UN NOTLARINI KARALADIĞI SALONLAR…”
Kahve menüleri kadar tarihi dokularıyla da öne çıkan bu mekanlarda Wiener Melange’dan Einspänner’e, Sachertorte’den Apfelstrudel’e uzanan lezzetler misafirleri bekliyor. Freud’un notlarını karaladığı, Zweig’in hikâyelerini düşündüğü, Klimt’in ilham aldığı bu salonlar günümüzde hâlâ sanata ve sohbete ev sahipliği yapıyor.
KAYNAK: HABERTÜRK