Sağlıklı gıdanın öneminin daha net anlaşıldığı korona virüs sürecinde tarımın milli savunma kadar önemli bir alan olduğu tüm kesimlerce kabul edilmeye başlandı. Bir tarım toplumu olarak bilinen Türkiye’de çiftçi ise üretimin sürdürülebilmesi için özellikle su ve dolayısıyla elektrik konusunda maliyet yüklerinin azaltılması ve çalışmaların desteklenmesini bekliyor. “Üretim yaşamdır, bunun desteklenmesi ise şarttır” diyerek konuşmasına başlayan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, tarımda suyun önemine dikkati çekti, teknolojik gelişmeler ve konuyla ilgili hazırlanacak politikalarla çiftçi üzerindeki yükün azaltılması gerektiğini söyledi. Suyun yaşam ve üretim için ayrılmaz bir unsur olduğunu belirten Sındır, “Özellikle tarımsal üretimde kullanılan suyu, sadece çiftçinin kullandığı üretim girdisi gibi görmek son derece yanlıştır. Çünkü üretmek için su gereklidir ve aksi de mümkün değildir. Ancak maalesef ülkeyi yönetenler bunu göremiyor. Türkiye'de Devlet Su İşleri'nin işlettiği sulama tesisleri zamanında sulama birliklerine devroldu. 2018 yılında bir kanun ile sulama birlikleri neredeyse tamamen kapandı. Birlik yönetimlerine kayyum atar gibi atamalar yapıldı. Üretici, örgütlenme yapısından uzaklaştı. Sulama birliklerini çok zor duruma sokan ve bunun üzerinden de üreticinin ihtiyacı olan suyun temininde sıkıntıları beraberinde getiren değişimler yaşandı. Sulama kooperatifleri yine de iyi bir çalışma yapıyor ancak onların da şu anda devlete olan elektrik borçları çok fazla. Bunu ödeyemeyecek durumda olup da borcu faizlerle ötelemeye çalışan pek çok sulama kooperatifi var. Bu anlamda Hükümet’ten sıfırlanması, ötelenmesi veya yapılanması için talepte bulunuyor ancak herhangi bir yanıt alamıyorlar” dedi.

18 YILLIK ÖRNEK…

"Herkes 'Su bir yerden bir yere akıyor. Sen de bunu alıyor ve tarım için kullanıyorsun' diye düşünüyor ancak durumun bununla alakası yok" diyerek sözlerini sürdüren Sındır, "Bunun için bir enerji girdisi gerekiyor o da tabii ki elektrik enerjisi. Bu konuda yardımcı olması, teşvik etmesi ve üretimde suyun kullanılabilmesi adına özendirici olması gerekirken, tam tersine özelleştirilmiş elektrik idareleri çiftçinin boğazını sıkıyor. Devletin de bu konuda destek verici bir pozisyonda yer almaması sonuçta yaşamak için gerekli en büyük unsur olan suyun tarımsal üretim alanına ulaşması için en büyük engel olarak ortaya çıkmış oluyor. Hükümet’in sulama yatırımı anlamında net bir çabasını da göremiyoruz. Sadece GAP projesini örnek verecek olursak; herkes zanneder ki GAP oldu bitti. Güneydoğu Anadolu'nun bu proje ile suya kavuştuğu düşünülür. Normalde 1989'da ilk yapılan master planına göre 2002'de bitirilmesi planlanan bu proje 2012 yılına kadar uzatıldı. Şu anda 2020 yılındayız yani AK Parti iktidarınca 18 yıl önce bitmesi planlanan projenin şu anda sulama yatırımları açısından tamamlanma oranı yüzde 34. GAP'ın sadece 3'te 1'i ancak suya kavuşmuş durumda. Sadece bu örnekle bile sulama yatırımlarına verilen değeri net bir şekilde görebiliyoruz" diye konuştu.

‘36 MİLYON DÖNÜM ALAN…’

Sındır “Suyun varsa çok yüksek verimli ürünler üretme şansın var. Özellikle sebze meyve suyla çok yüksek verim alabileceğin mısır, ayçiçeği, çeltik gibi Anadolu'nun çorak topraklarında susuz yağışa bağlı üretim alanlarında dönüm başına 250 ila 300 kilogram alınırken, su olan yerlerde 750 ila 1 tona kadar verim alabiliyorsun. Su varsa verimi artırabilirsin, ürün çeşitliliğinle de Türkiye tarımına ve ekonomisine katkıda bulunabilirsin. Korona virüs nedeniyle herkes gıda sorunu, olası bir kıtlık dönemine endişelerini paylaşır hale geldi. Dolayısıyla Türkiye tarım topraklarının yaklaşık 36 milyon dönümlük yani Trakya Bölgesi'nin toplam yüzey alanının neredeyse 2.5 misli bir alanı olarak ifade edilen alanda tarımsal ekim gerçekleşmiyor. Amaçsız üretim dışında bu alanların kendi hallerinde durmasının nedeni olarak tarımsal üretimin girdi maliyetlerinin çok yüksek olması; tohum, ilaç, gübre, elektrik, mazot ve suyun çok yüksek ücretlerde elde edilmesi olarak görülüyor. Bu girdilerin düşük maliyetlerde pazara sunulması lazım. Pazara sunulduğunda da üretici kar elde edebileceği ederinden bunu alıcıya satabildiğinde üretim devam eder, çiftçi tarlasına huzurla gider. Böyle olmadığı, girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğu ve ürün fiyatlarının aracılar baskısı altında ederinden çok daha düşük maliyette olduğu için üretici tarımdan kopmuş durumda. İşte bu yüzden tarıma belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde 36 milyon dönüm tarım alanı boş duruyor" ifadelerini kullandı.

ÖNERİLERDE BULUNDU

"Tarımın sorunları ve beklentileri apaçık ortadadır" diyen CHP İzmir Milletvekili Sındır, çözüm önerilerini de sıraladı. Tarımsal beklentilerin bir an önce karşılanması gerektiğini ifade eden Sındır, şu açıklamalarda bulundu; "Tarım politikalarının daha bilimsel ve net olması lazım. Girdi maliyetlerinde de devlet destekleri ve maliyet azaltıcı önlemler gerekiyor. Çiftçi toprağına su istiyor; mazot fiyatlarında ÖTV ve KDV gibi vergilerin azaltılmasını, kredi borçlarında en azından faizlerin kısıtlanması ya da borcun yapılandırmasını istiyor. Bunlar olmadığı takdirde üretici tabii ki de üretimden kopacaktır. Burada suyun önemi hepsinden biraz daha üst düzeyde. Ülkenin yarın bir gün kendine yeter olabilmesi için ki bugün bitkisel ve hayvansal ürünler bazında net ithalatçı bir ülkeyiz. Dışarıdan aldıklarımız dışarıya sattıklarımıza oranla miktar ve değer olarak çok daha fazla. Dolayısıyla Türkiye’yi bu net ihracatçı durumdan kendine yeter bir duruma getirmenin en önemli yollarından biri Türk tarımının su ile buluşturulması geliyor. Bunda tereddüt etmeden net kararlar vermeleri gerekiyor. Küresel iklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle su yokluğundan bahsediliyor ancak iyi bir su politikası ne Türkiye tarımının susuz kalmasına ne de içme suyunda sıkıntıya neden olur. Türkiye’nin teknoloji olarak suyu toprak altında yerleşik borularla sızıntı şeklinde toprağa vermesi ve bunu nem ve fayda sağlayarak buharlaşmanın da minimum düzeyde olduğu bir şekilde kullanılması gerekiyor.”

‘SUYA ÜCRET ALINMAMALI’

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan bir diğer isim de Menemen Ziraat Odası Başkanı Arif Metin Karagöl oldu. “Sulama ile ilgili bir şey söylememiz gerekirse korona virüs ilk çıktığı günden bu yana suyun ve tarımın önemini bir kez daha anladık” diyen Karagöl, “Daha önce devletin, bu sene sulamadan ücret almaması önerisinde bulunmuştuk. Çünkü çiftçiye bir yardım yapılacaksa borçların ertelenmesi bir af değil. Önümüzde yeni yıl da var. Bu süreçte borçların ödenmesi daha zor olacak. Ertelenmekle sorunlar çözülmüyor. Daha kalıcı ve akılcı bir çözüm getirilmesi lazım. Sulamadan bu yıl ücret alınmamasının da en akılcı çözüm olacağını düşünüyorum" dedi.

‘DÜZENLİ GELİR YOK!’

"Eskiden elektrik devletin tekelindeydi. Şimdi ise daha çok özelleştirmenin elinde" diyerek sözlerine devam eden Başkan Karagöl, "Bunlar normal ev ya da fabrika ödemeleri gibi tarımsal ödemeyi de aylık periyodlarda tahsil etmeyi düşünüyorlar. Eskiden bu borçlar ürün zamanında ödenirdi. Biz bunu sorunu uzun zamandır birçok yerde dile getirdik. Bu sistemin üründe ödenecek bir programa alınmasını bekliyoruz. Elektrik, devletin geçmişte yaptığı barajlardan ve termik santrallerden geliyor. Elektriği sattıkları zaman bunu alanlar yeni fabrika kurmadılar. Devletin fabrikalarını aldılar ve bunun ücretini ödüyorlar. Bu konuda da çok sık tartışmalar yaşandı. Biz sorunlarınızı dile getirdiğimiz zaman onlar da 'Biz her ay ödeme yapıyoruz. O yüzden bu ücretleri de her ay çiftçiden tahsil etmek zorundayız' diyorlar. Bu konuda bir düzenleme yapar ve ödemeleri ürün mahsul zamanına göre ayarlarlarsa çok daha iyi olacaktır. Çiftçi her ay düzenli bir gelir elde etmiyor" ifadelerini kullandı.

‘ANLATAMIYORUZ!’

Sanayide su kullanımının ücretsiz olduğu ancak tarım emekçilerinin hala su ve elektrik borçlarını ödemek için mücadele ettiklerini belirten Karagöl, "Cumhuriyet kurulduğunda tarıma, çiftçiye, köylüye çok önem verilmiş. Buna göre bankalar kurulmuş. Ancak bunların pek çoğu şimdi özelleştirildi. Mevzu bahis bankalar bugün sanayiciye de kredi verebiliyor. Artık bu bankalar çiftçinin bankası olmaktan çıktı. Çiftçinin elinde banka da kalmadı. Türkiye'de son 20 senedir sanayiye ve ticarete verilen değer tarım üretimine verilmedi. Türkiye'de milli gelir içinde tarımın payı yüzde 1'in altına düşmemesi gerekiyor. Yıllardır 0.5'lik bir payımız var. Belki de bazı yıllar bu kadar bile yoktur. Yani 'Pamuk primi, devlet şu kadar para verdi' dediğiniz zaman milli gelirden yüzde 1'in altında bir pay alıyoruz. Yeterli değil ancak insanlara bir türlü bunu anlatamıyoruz. İklim şartları korona virüs sürecinde tarımın önemi fark edildiği için belki bu sorunlar da düzelir diye umuyoruz" diye konuştu. Yağmur Gülü / Özel Haber