Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan dış ticaret verileri göz önüne alınarak yapılan hesaplamalara göre 2020 yılının ilk 4 ayında tarım, gıda ve içecek sektörü 5,22 milyar dolar ithalat yaparak geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20,6 oranında artış gösterdi. 2020 yılının ilk 4 ayında en çok ithal edilen ürünler buğday, soya fasulyesi ve dane mısır oldu. Bu ürünler toplam ithalatın yaklaşık yüzde 20'sini oluşturdu. 2020 yılı ilk 4 ayında hayvan yemi, bitkisel yağ ve un, en çok ithalatı gerçekleştiren sektörler oldu. Toplam ithalatın yarısından fazlası (Yüzde 51.7) bu üç sektör tarafından yapıldı. Örneğin, Venezuela menşeli bazı tarım ürünlerinin ithalatında tarife kontenjanı uygulanmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı yayımlandı. Karara göre bu ülkeden “500 ton taze peynir, 500 ton eritme peynir, 500 ton diğer peynir, bin ton pirinç, 2 bin ton yulaf, 400 ton yerfıstığı, bin ton rep veya kolza tohumları, 5 bin ton ayçiçeği tohumu, 2 bin ton hintyağı tohumu, 2 bin ton susam tohumu, 2 bin ton aspir, 200 ton yağlı tohum, 1500 ton çikolata ve kakao içeren diğer gıda müstahzarları” ithal edilebiliyor. İthalattaki bu artışın olumsuz bir tablo oluşturduğunu ve çiftçinin artan Euro ve dolar fiyatları nedeniyle üretim maliyetinin arttığını belirten Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Tevfik Türk, “Tohum fiyatları dahi yüzde 20 zamlandı. İthal ürünler bir yana çiftçimiz bir yana. Bu tabloda çiftçi çok zor durumda. 5,22 milyar dolar ithalat yapılıyor fakat çiftçi mazot parası, tohum parası düşünmekten belini doğrultamıyor. Çiftçi artık dayanamıyor” dedi.

DÖVİZDE ARTIŞ

Türkiye’nin genel ekonomik yapısına bağlı olarak tarımsal ürünlerin üretilmesindeki girdi maliyetlerinde olan ciddi artışlara değinen Türk, “Özellikle tohum, ilaç mazot ve gübrede girdilerin neredeyse tamamı dövize bağlıdır. Dolayısıyla dövizdeki artış çiftçinin maliyetlerini de ciddi şekilde artırmaktadır. Ancak ürünlerin satışı döneminde ise bu fiyat artışlarını üretici ne yazık ki yansıtamamaktadır. Dolayısıyla gün geçtikçe üretim maliyetleri satış maliyetlerinin üzerine çıkmakta ve tarım sürdürülebilirlikten uzaklaşmaktadır. Tabii dönem içerisindeki fırsatçılık ve devletin üretim planlamasının olmaması da kimi ürünlerin fiyatlarını doğrudan etkilemektedir” dedi.

YA SÖZLEŞMELİ TARIM?

Sözleşmeli tarımın olumlu gelişmelere gebe olmadığını söyleyen Türk, “Son dönemde patates, hıyar ve domateste görüldüğü gibi sözleşme yaptıkları halde üreticiler sözleşme fiyatlarının altında ürünlerini satmak zorunda bırakılmıştır. Bu da bize göstermiştir ki tarımın kurutuluşu olarak gösterilen sözleşmeli tarım da bir çare olamamaktadır” ifadelerini kullandı. Kamusal politikalara yönelmeden çiftçinin güçlenemeyeceğini ve ithalatın artacağını belirten Türk, “Eğitim ve Sağlık gibi Tarım da özel sektör eliyle yönetilmeye ve planlanmaya çalışıldığı takdirde çiftçi sayımızda düşüşlerin yaşanması kaçınılmazdır ki 2002 yılında 2 milyon 588 bin olan çiftçi sayımız 2020 Ağustos 1 milyon 803 bine düşmüştür. Aynı şekilde tarlada üreticimiz kazanamamakla birlikte şehirde kentlimizde gıdayı yüksek fiyattan satın almak zorunda bırakılmaktadır. Bu konu elbirliğiyle çözülebilir” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber