Toplumun hemen her kesiminde ortaya çıkabilen tüketim bağımlılığıuzmanlar, karşılaşılan bozukluklardan biri olarak tanımlıyor. Tüketim bağımlılığının tıpkı madde bağımlılığına benzediğini söyleyen pek çok uzman var. Tüketim bağımlılığında pek çok kişinin eşyaya aşerdiği söylenmekte, bu aşerme ise ihtiyacı olmadan alışveriş yapmak olarak belirtiliyor. Yani; tüketim bağımlılığı.

‘SINIRLARI KOYMAK’

İnsanın bebeklikten çıkıp çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine doğru büyüdüğü sırada her dönem için denetleyebileceği dürtüleri bulunuyor. Bilim insanları bunun en bilinen örneğinin insan yavrusunun, tuvaletini yapma veya yemek yeme gibi dürtülerini denetlemeyi öğrenmesi olarak tanımlıyor. Bu nedenle tüketimin sınırlarını kendi için belirlemekte zorlanan ve ihtiyacı olmadığı halde sırf tüketmek amacıyla bir şeyler alma arzusunda olan kişilere tüketim bağımlısı denebiliyor. Tüketim bağımlılığı ile ilgili olarak tüketmenin ve sınırsız taleplerin insanların yaşadığı süreçlerden bağımsız olmadığını vurgulayan Eski Psikologlar Derneği Başkanı Mevlüt Ülgen, “Bir takım talepler ve tüketme isteği aynı zamanda sosyo-ekonomik ve siyasal yaşam ile ilintili bir şey. Bu değerlerden bağımsız bir şey yok. İnsanlarda sürekli bir alma şevki var çünkü bize sunulan ve gerçekleştirilen kültür sürekli bir açlık duyumsama ve tüketme üzerine” ifadelerini kullandı.

‘EŞYAYA AŞERME’

Tüketim bağımlılığında bir diğer başlık ise madde ve maddiyata yönelik karşı konulamaz bir arzu duyuluyor tabiri caizse eşyaya aşeriliyor olmasıdır. Eşyaya sahip olunduktan sonra yeni edinilmiş her nesne kişi için, kısa sürede cazibesini yitiriyor ve eskiyor. Eskimiş her nesnenin ise yenisi ile değiştirilmesi gerekiliyor. Sürekli yenilenmesi gereken bir döngü halini alan tüketimin madden olmasa dahi manen kötü sonuçlara yol açabileceğini söyleyen Ülgen, “İhtiyaç dediğimiz şey görece bir şey. Yapay ihtiyaçları insanların kendi yaşam tercihleri ve biçimleri aynı zamanda anlık ruhsal durumu da etkiler. Biri için ihtiyaç olan bir şeyin bir başkası için ihtiyaç olmamasından dolayı göreceli bir kavram. Temel gereksinimler dışında. Eğer kişi tüketim kültürünün etkisi içerisindeyse daha çok bu davranışa yönelebiliyor” dedi. Tüketme unsurunu besleyen kültürün insanlara verdiği en etkili duygunun ise ‘sahip olma’ olduğunu söyleyen Ülgen, “Bu duygu toplumdaki bireyleri etkiliyor. Bunun yanı sıra bireylerdeki özgüvenin düşük olması, yetersizlik gibi duygular sürekli açlık ve yoksunluk hissi oluşturabiliyor. Dolaylı olarak bunlar tüketme hissini arttıran şeyler” açıklamalarında bulundu.

‘HERKES BAĞIMLI DEĞİL’

Bağımlılık unsurunun, herkes için geçerli olmayacağını belirten Ülgen, “ Her birine bağımlılık demek mümkün değil. Kontrol edilemeyen yani kişi istese de kontrol edemediği durumlarda bir bağımlılık durumundan söz edebiliriz. Bazen kişiler tüketim toplumlarında kendini ifade edebilmek için daha fazla tüketme ve marka benzeri ürünler alarak bir kimlik oluşturur. Bu sürede tüketimi gerçekleştiren kişinin gerçekten burada kendi kontrolünde ve iradesinde olması önemli bir şey” diye konuştu. Kişilerin bağımlılığının dönemsel olarak ve koşullar çerçevesince izlenmesi gerektiğini vurgulayan Ülgen, bireysel bir dürtü sorunu yahut arkada başka bir ruhsal sorun yoksa olayın büyük bir pencereden incelenmesi gerektiğini ve toplumsal olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Ülgen, “İnsanların gerilim ve anksiyete dönemleri olabilir, sıkıntılı bir süreci olabilir. Böyle dönemlerde tüketimi kendini rahatlatma biçimi olarak kullanabilir. Farklı şekillerde ele almak gerekiyor. Kişinin davranışı hangi durumda hangi niyetle yaptığı kontrollü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

‘İRADE ŞART’

Tüketim bağımlılığının içinde bulunduğumuz ‘Tüketim Toplumu’ndan kaynaklı olduğunu söyleyen ve Türkiye’nin 1980 senesinde bir politik tercih olarak aldığı ekonomik kararlar olduğunu söyleyen Sosyologlar Derneği Başkanı Necati Yıldız, “O zaman Türkiye ekonominin üretim yerine tüketim üzerine inşa eden bir politik tercihe yöneldi. Bunun için para gerekiyordu. Yeni bir toplum türü ve kuşak yaratıldı. Yaşı belli bir düzeyde olanlar ayak uyduramasa dahi bu duruma… Türkiye neoliberal sistemin uygulama alanı olarak seçildi. O gün bugündür de yaşanan bu tür sıkıntılar ile karşılaşıyoruz” açıklamalarında bulundu. Kişilerde görülen tüketim bağımlılığının toplumsal bazda incelenmesinin insanları bunalıma ittiğini söyleyen Yıldız, “ Bunun sonucu herkesi toplumsal bir bunalıma götürmektedir. Bunun içinde hep gördüğümüz intiharlar ve doyumsuz tüketim isteği yatıyor. Hepsi çok iç içe konular. İnsanlar bulamadıkça, alamadıkça ne yapacak bunalıma girecek çünkü sonu yok” diye konuştu. Konunun çözümünün ise ancak çok devrimsel ve radikal kararlar olarak alınacak kararlar olduğunu belirten Yıldız, “ Olayı tersine çevirecek iradeler ve politik duruşlar gerekiyor” diye konuştu. Rana Beyza ÖZTÜRK / Özel Haber