Korona virüs ile mücadele sürecinde kat edilen aşamalar sonucu sosyal hayatın normale dönüşüyle ilgili tahmini milat tarihlerde yavaş yavaş açıklanmaya başlandı. Pek çok anlamda hayatımızı değiştiren virüsün özellikle iş hayatında oluşturdu etkinin izleri bir süre daha süreceğe benziyor. Salgınla mücadele sürecinde kimi iş yerleri kapanma kararı verirken kimileri ise çalışmayı sürdürmüştü. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde fabrikalardan küçük işletmelere kadar virüse yakalanan çok sayıda çalışan olduğu haberleri de bu minvalde yayıldı. Verilere göre 7 bin 428 sağlık çalışanı virüse maruz kaldı. Peki, çalışma sırasında hastalanan, tedavi olan veya yaşamını yitiren emekçilerin ne gibi hakları var? Sosyal Güvenlik Müşaviri Dilek Ete, Türkiye’de konuyla ilgili yargı kararının henüz bulunmadığını belirtti, elde başka salgın hastalıklarla ilgili emsal kararlar olduğunun altını çizdi. Ete, hukuki yoldan hak aranabileceğini, bunun için de gerekli belgelerin elde tutulması gerektiğini vurguladı.

‘İŞ SIRASINDA OLUŞTUYSA…’

Virüsün özellikle insanların yoğun olduğu hizmet sektöründe çalışmak zorunda kalanlar için risk doğurduğunu belirten Sosyal Güvenlik Müşaviri Ete, kurumların önlem almaya çalışsa da sürece hazırlıksız yakalandığını hatırlattı. İş sırasında virüse yakalanan hastaların durumunun iş kazası ve meslek hastalığı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini anlamak için bunların ne olduğunu bilmek gerektiğini aktaran Ete, “İş kazası, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13.maddesine göre; Sigortalının işyerinde bulunduğu ya da işveren tarafından tanımlanan görev sırasında ya da görevinin dışında patronun istediği başka bir işi yaparken veya bunları yerine getirmek için gidilen yolda meydana gelen, kişiyi hemen veya sonradan bedenen, ruhen özre uğratan olaya deniyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da iş kazasının yine ölüme veya vücut bütünlüğünün bozulmasına yol açan olaylar olarak tanımlıyor. Meslek hastalığı da, 5510 sayılı Kanun’un 14.Maddesi’ne göre, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple, işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici ya da sürekli hastalık olarak açıklanıyor. Yani çalışanın bu tür durumlardan hak iddia etmesi için, sağlık sorununun çalışırken ortaya çıkması gerekiyor” dedi.

‘MESLEK HASTALIĞI’

Virüs nedeniyle başta sağlık çalışanları olmak üzere çok sayıda kişinin tehdit altında olduğunu, son verilere göre Türkiye’de 7 bin 428 sağlık çalışanına virüs bulaştığını kaydeden Ete, “Çalışırken korona virüs nedeniyle hayatını kaybeden veya kalıcı sağlık sorunu yaşayanlar için sadece hastalık nedeniyle öldüler demek çok kolay bir yaklaşım olacaktır. Bugüne kadar mevzuatımızda salgın hastalıklarının sonuçları ile ilgili bir düzenleme yok. Fakat çalışanların, virüse maruz kalmasının ardından mahkemeye giderek bu bir iş kazasıdır deme hakkı var. Çünkü görünen o ki bu virüs sonucunda hasta olup tedavi olsanız dahi bazı kişilerin organlarında hasar kalabiliyor. İşin yürütülmesi ve iş esnasında virüse maruz kalmak bu hastalığın meslek hastalığı veya iş kazası kapsamına alınması için yeterli. Özellikle mevzuatta yapılacak değişiklik ile bunun karar altına alınması gerekiyor. Çünkü hastalığa yakalanan kişinin çalışmak için işe gidip gelmesi yeterli bir sebep. Özellikle sağlık çalışanları için korona virüs tartışmasız bir meslek hastalığı. Yine hastalığın tespiti ve tedavisi de hastane de yapıldığı zaman bu durumun çalışan için ispatı da kolay olacaktır” diye konuştu.

GEREKLİ BELGE UYARISI

Türkiye’de konuyla ilgili yargı kararının henüz bulunmadığını belirten Sosyal Güvenlik Müşaviri elde başka salgın hastalıklarla ilgili emsal kararlar olduğunun altını çizerek, yapılması gerekenleri anlattı. Dilek Ete şunları söyledi :“Başka salgın hastalık olan Domuz Gribi nedeniyle meydana gelen vefata Yargıtay 21.Hukuk Dairesi İş Kazası demişti. Burada yeni karşılaştığımız iş yaşamında örneği olmayan durum için şu anda yapabileceğimiz şey hastalığa yakalanma durumunda hastaneden alacağımız rapor ve epikrizlerin detaylı olmasıdır. Diğer bir konu ise işyerinde çalışma gün ve saatlerimizi de ispatlayacak yazılı belgeleri muhafaza etmemiz. Yarın virüsle ilgili açılması muhtemel dava süreçlerinde bunlar eldeki deliller olacak. Bu evraklar bazen işe giriş çıkışta kullandığınız manyetik kart, bazen bir rapor, bazen de teslim ettiğiniz bir koli, maaş bordrosu, yemek fişi olabilir. İşyerleri de daha sonra yaşayacakları sorunları düşünerek bugünden gerekli önlemleri almalıdır. Bunun için işyerinde hijyen, sosyal mesafe, maske, dezenfekte gibi şartlar için önlemleri alması sonradan oluşacak sorumlulukların bir nebze önüne geçecektir.” Utkucan Akkaş / Özel Haber