Yürürlükteki deprem yönetmeliğinin güvenli olduğunu ancak uygulamada yaşanan sıkıntıların bazı sıkıntıları beraberinde getirdiğine vurgu yaparak vatandaşlara seslenen Oda Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, “Ev alırken, ya da yeni bir eve taşınırken sadece maliyeti, salonun büyüklüğünü, balkon sayısını ya da mutfaktaki fayansların kalitesini değil, evin depreme karşı ne kadar güvenilir ve sağlam olduğunu da sorgulayın. Yapınız için mutlaka mühendislik hizmeti alın, hayatınızı şansa bırakmayın” dedi. Yaşanan büyük depremin ardından aralarında yıkılan binaların müteahhitlerinin de yer aldığı 9 ayrı kişiye yönelik gözaltı kararı verildi. Yaşadığımız bu hasarın ve can kayıplarının sorumlusu bugüne dek uzanan sürece baktığımızda sadece bu 9 kişiden mi ibaret? Depremden ötürü can kayıpları var, yaralılar var. Elbette bunun hukuki sonuçları olacaktır. Bu binaların yapımından tasarımına, uygulamasına ve de denetlenmesine kadar hukuki süreç olacaktır, olmalıdır da. Biz şu anda bu süreci yaşıyoruz. Depremin ardından tek sorumlu olarak 9 müteahhit ilan edildi. Ancak tek bir gurubu suçlamak doğru değil. Bilindiği üzere şimdiye kadar herkes müteahhit olabiliyordu. Yeni değişen bir yönetmelikle bu engellendi. Ancak onun yetkinliği de tartışılır bir durumda. Herkesin müteahhitlik yapıyor olması bir sorun. Hadi herkes müteahhitlik yaptı bu işin sermaye boyutu da var. Bu müteahhitlerin yanında çalışan teknik personelin de söz sahibi olması lazım. Ancak bunu göremiyoruz. Depremde yıkılan ve hasar gören çok sayıda yapı var. Baktığımızda bunlar dönemin yönetmeliklerine uygun ancak günümüz koşullarında teknik açından yetersiz ve yaşlı binalar. Olası bir depremde bu riskleri nasıl aşacağız? Yönetmeliğe uygun olması gerekir. 1999 Marmara Depremi'nin ardından yeni bir yönetmelik çıkartılmıştı. Daha hassastı ve milat kabul edilen bir uygulama idi. Bunun ardından daha güvenli tasarımlar yapılmaya başlandı. Bu deprem yönetmeliğinden daha önce yapılmış olan binaların da o dönemki yönetmeliklere, şartlara, kurallara uygun olarak yapılması gerekiyordu. Bunların hepsi bir denetim mekanizmasından geçmiştir. Ama bu iş bir bütün olarak ele alınmalı. Olayın bütününe baktığımız zaman bir sistem sorunu var. Uygulanması, denetlenmesi, burada görev alan kişilerin yetkinliği önemli. Yaptığımız incelemelerde çok basit hatalar bile görüldü. Çiroz dediğimiz bir bağlama çeşidi var bina kolonlarında bu uygulama dahi kullanılmamış. Aslında tartışılması gereken birçok konu var. Belki binalar yapılırken kolaya kaçılmış, dikkat edilmemiş hususların hepsi kaçınılmaz olarak ister istemez bu sonucu doğurdu. Bayraklı bölgesinde İzmir'in diğer ilçelerine baktığımızda nispeten daha zayıf bir zemin yapısı söz konusu. Depremin ardından yıkılan yapıların bulunduğu bu bölgede yeniden yapılaşmaya izin verilmeli mi, yoksa aynı yerde yeni binaların inşaatı yasaklanmalı mı? Vatandaşların başka alanlara yönlendirilmesi çözüm değil. Burada esas vurgulanması gereken nokta, mühendislik hizmetleri alınması gerektiği. Mühendisler yapının inşaatındaki o süreçte orada söz sahibi olmalı, gerekirse patron yetkisine sahip olabilmeli. Bu sağlanırsa, burada da binalar yapılır. İnsanların buradan taşınması gibi bir şey söz konusu olamaz. Neticede bu işin bir de sosyal boyutu da var. Burada depremden etkilenen tüm vatandaşlarımızın öncelikle sosyo-ekonomik durumları incelenmeli. Neye ihtiyaçları olduğu, ne durumda oldukları göz önünde bulundurularak ona göre yönlendirilmeliler. Seni buradan başka bir yere götürüyorum demek oldukça sıkıntılı bir süreci de beraberinde getirir. Onlarla birlikte, onların istekleri doğrultusunda bir süreç işletilmeli. Yeni bir konut alacak olan, ya da yeni bir eve taşınacak olan vatandaşlar nelere dikkat etmelidir? Biz uzman olarak, karşımızdaki bu deprem tehdidine karşı alınacak tedbirler konusunda ne gibi tavsiyelerde bulunacaksınız? Esas önemli olan can sağlığı ve binanın depreme dayanıklı olup olmadığının tespitine yönelik taleplerdir. Vatandaşlarımızın bir kere bunu talep etmeleri, istemeleri, akıllarında bunu bulundurmaları şarttır. Bu noktada mühendislerden destek almaları gerekiyor. Sadece yeni ev alacaklar değil, mevcut evlerinde oturan insanlar da kendi binaları ne durumda diye tespit yaptırmalı ve mühendislerden destek almalıdır. Mühendislere ulaşsınlar, bu konuda yetkili olan makamlara başvursunlar. Yapılacak çok şey var. Sonuçta birçok şey yönetmeliklerde tanımlanmış durumda. Deprem yönetmeliğinde binaların nasıl test edileceğine dair birçok esas var. Gözlemsel olarak yapıya yerinde bakılır, projeye uygun olup olmadığı denetlenir, laboratuar süreçleriyle desteklenen ileri tetkik yöntemleri vardır. İşte tüm bu süreçlerin yapılması gerekir. Yeni alacakları evlerde binalarını yapan müteahhitleri sorgulasınlar. Mühendislerini sorgulasınlar. Daha önceden yaptıkları işleri, denetim firmalarını sorgulasınlar. Sadece evin maliyetine, salonun büyüklüğüne, mutfakta kullanılan fayanslara, ya da balkon sayısına bakmasınlar. Bunda eksiklik var. Bunların sicillerinin tutulmasında gerçek anlamda bir eksiklik, bir sorun var. Esas bunun sağlanması gerekir. Merkezi idare tarafından bunun yapılması gerekir. Deprem yönetmeliği en son ne zaman değiştirildi? Bundan sonra yeni bir revizyon yapılmasını bekliyor musunuz? Yönetmelikte ne gibi iyileştirmeler yapılmalı? 2007 yılında değişti. Yeni deprem yönetmeliği 2019 yılında da uygulanmaya başladı. Bu deprem aslında İzmir'in mevcut yapı stokunu sınamadı. Dolayısı ile deprem yönetmeliğinden kaynaklı bir sorun görmüyoruz. Bu yüzden de bir revizyon beklemiyoruz. Aslında daha önceden bir revizyon söz konusu idi. Bu deprem yönetmeliğin sorgulanmasını ya da revize edilmesini gerektirmez. Aslında şu anda sanılanın aksine çok güvende kalınan bir yönetmeliğimiz var. Onun uygulamasında birtakım sıkıntılar var. Güvenli olmasına karşın uygulamada birtakım sıkıntılar yaşanan bir yönetmeliğimiz var. Bu konu hep gündemdeydi. Biz bu süreci 1999 yılında yaşadık. Sadece eski yönetmelikleri tek başına suçlamamak lazım. Çünkü olay bundan ibaret değil. 1999 yılından önceki tüm binalar çürük diyemeyiz. Esas sorulması gereken tek bir soru var, o da bina mühendislik hizmeti almış mı, almamış mı? Almışsa evet iyi durumdadır, almamışsa kötü durumdadır. Kentsel dönüşüm olgusunun ne kadar önemli olduğunu gördük. İzmir'de bundan sonra bu süreç nasıl işletilmeli, kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandıracak ne gibi adımlar atılmalı? Bir kere öncelikle bir envanter çalışması yapılmalı. Öncelikle imar affından faydalanan yerler buna dahil edilmeli. Çünkü bunlar aslında hiç mühendislik hizmeti almamış olan yerler. Yapı stokunun iyi olmadığını bildiğimiz yerler var. Burada bu binaların ne durumda olduğunu hızlı bir çalışma ile çıkartılması gerekiyor. Bunu yapacak hızlı teknikler de var. Ardından da o bölgelerden başlayarak kentsel dönüşüme başlanması lazım. Daha önceki örneklerde gördüğümüz gibi insanları yerinden etmek, ya da o bölgeyi soylulaştırma dediğimiz olgunun meydana geldiği gibi olumsuz durumlar yaşanmamalı. Halk bu sürecin içine dahil edilmeli. Sosyo-ekonomik çalışmalar çok önemli. Halkın neye ihtiyacı var, nasıl yaşamak istiyor, bunlar sorgulanmalı. İnsanlar ekonomik olarak da desteklenmeli. İşte tam burada vatandaşlar nasıl isyan ediyor görüyoruz. İnsanlar çaresiz kalmış, ne yapacaklarını bilmiyor. Vatandaşa destek olunmalı. Muhakkak vatandaşın cebinden bir miktar para çıkacaktır, bir yük getirecektir, ama bunun devlet tarafından da desteklenmesi lazım. Önemli olan can güvenliğidir. Erman Şentürk / Özel Haber