Yeni yıl

Yeni yıla merhaba dediğimiz gün 2020’ye dair anılar ve akılda kalanlar neler oldu diye sorarsanız iyi birkaç kelimeye rastlamak bile oldukça zor. 2020 yılı tüm dünyada korona virüs salgınının etkisiyl...

Abone Ol
EĞİTİM 2021 yılından itibaren dünyanın daha iyi bir yer olması, mutlu, huzurlu ve geleceğe güvenli adımlar atmak isteyen toplumların yeni dönemle birlikte eğitim politikalarını güncel yaşamla daha uyumlu hale getirmeleri şart. Dünyada birçok ülkenin nüfusundan fazla öğrenci sayısına sahip olan Türkiye’de hala sınıf mevcutları düşük, öğretmen sayısı az, hizmet içi eğitim konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri ve öğrencilere daha fazla destek ve yol gösterici olabilmeleri için birçok konuda desteklenmeleri gerekiyor. Türkiye’nin matematik alanında öncü isimlerinden Ali Nesin’in Türkiye’deki eğitim sistemiyle ilgili kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımı görünce aynı şeyleri düşündüğünü gördüğüm insanlara rastlamanın ne kadar güzel bir şey olduğunu yeniden fark ettim. Bakın şöyle demiş Ali Nesin: ‘’Gazeteciler benimle çoğu zaman eğitim hakkında konuşmak isterler, özellikle de matematik eğitimi hakkında doğal olarak. Söyleyecek bir çift sözüm var ama üç çift sözüm yok, üçüncüsü olsa dördüncüsü yok. Bir insanın bir konu hakkında ne kadar fikri olabilir ki? Ben de her seferinde aynı şeyleri tekrar edip dururum. Ama geçenlerde eğitim üzerine yeni bir yorum geldi aklıma. Sizlerle de paylaşmak istedim. Türkiye'nin nüfusu son 60 yılda 3 misli arttı. Ayrıca zorunlu eğitim 5 yıldan 12 yıla çıktı. Ayrıca herkes ilkokula bile gitmezken şimdi herkes 12 yıl okuyor. Dolayısıyla öğrenci sayısı müthiş bir patlama yaşadı: 60 yılda 3 milyondan 24 milyona çıktı, yani 8 misli arttı. Bir de öğretmen sayısını düşünün. Öğrenci sayısı artışına ilaveten bir de bu modern çağlarda ideal sınıf mevcudiyetinin 24'ü geçmemesi gerektiğini dikkate alın. Öğretmen sayısı 60 yılda 16 misli artıp 70 binlerden 1,1 milyonlara gelmiş. Şimdi de icra mercii olan hükümetleri düşünelim. Türkiye'de her dört yılda bir seçim olurdu. Dolayısıyla hükümetler dört yıl sonraki seçimi düşünmek zorundaydılar. Hatta tüm enerjilerini günü kurtarmaya harcadıklarından, hiçbir hükümetin 60 yıl sonrasını düşünme lüksü yoktu. Türkiye'nin koşulları buna izin vermiyordu. Hiçbir hükümet 60 yıl sonra ne olacak, o günlerin koşullarına nasıl hazırlanacağız sorusunu sormadı, bu soruyu soranlar da dinlenilmedi. Buna zaman ve enerji yoktu. Mesela bugün ülkemizin 60 yıl sonrasını düşünen siyasetçiler var mı? 60 yıla kim öle kim kala! Sonuç? Sonuç şu ki eğitim işi hükümetlere bırakılmamalı. Eğitim, günlük kargaşalardan ve siyasi beklentisi olmayan bağımsız bir kuruma devredilmeli.’’ Hepimizin yeni yılı kutlu olsun!