1970'lerin vazgeçilmezi ve nostalji rüzgarı denince akla ilk gelen isim Ersan Erdura, Ege Telgraf Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Müziğe giriş hikayesini anlatan, yerli Elvis Presley ,"Anneannemin pazardan aldığı bir gitarla başladım" dedi. Sanatla beraber olmak isteyen gençlere seslenen ve kendinize bir tarz yaratın diyen Erdura, çok özel soruları yanıtladı. - Yıllardır müzik sektöründesiniz ve pek çok insanın sevdiği başarılı bir müzisyensiniz, Türkiye'de sanatçı duruşunuzla uzun yıllardır var ettiğiniz pek çok eser var. Öncelikle müziğe başlayış hikayenizi paylaşır mısınız? Ananemin aldığı bir gitarla başladım. Eski tabi pazardan aldı. Geldim, elime aldım bir İtalyan arkadaşım vardı, o bana pozisyonları öğretti ... Nasıl tutulur, nasıl yapılır. Kendi kendime uğraşarak öğrendim. O zamanlar Elvis Presley vardı, beni çok etkilemişti. - Müziğe başladıktan sonra nasıl bir yol karşınıza çıktı, kısacası ne umdunuz ne buldunuz? Bir beklentim yoktu benim. Sevdiğim bir şeyi yapıyordum. Şişli Koleji'nde okurdum teneffüs aralarında sandalyeleri elimize alırdık, gitar şeklinde tutar ve çalardık. Yanımda bir arkadaşım vardı adı Vedat Pişkin onunla beraber bir orkestra kurduk, 13 yaşındaydık kurduğumuz o orkestra, Boğaziçi Orkestrası'ydı. Sevilen yabancı parçalar vardı, o zamanlar çok yabancı parça vardı hatta öyle ki herkes yabancı dinlerdi. Bizde o şarkıları birebir söylemiştik. Hep umduğum ve bulduğum şey müzik. İyi bir müzisyen olmaya çalıştım. Hala arayıştayım hala bir şeyler yapmaya çalışıyorum. - Kısaca pek çok ödül kazandığınızı biliyoruz. Başarılı bir müzik kariyeriniz var. Peki, en çok hangi ödül sizin için akılda kalıcı oldu? 1965'te İstanbul Cadde Bostan'da En iyi Orkestra ve En İyi Solist oldum. 1967'de Altın Ses yarışmasında Ses Kralı oldum aynı zamanda Hey Dergisi'nin bir numarası olmuştum. O kadar çok ödül aldım ki... Ama beni en çok etkileyen Hey Dergisi olmuştur. O zamanlar müzik dünyasındaki en iyi dergiydi. Gençlerin takip ettiği harika bir dergiydi. En popüleriydi. - Böylesine başarılı bir kariyere sahipken kendinizi müzikten kopmuş hissettiğiniz oldu mu? Ne zaman üretmek istemediniz? Müzik tarzları ortalama beş altı senede bir değişiyor. Bir dönem Arabesk geldi. Ben arabesk şarkılar söyleyemedim. Bıraktım, koptum, küstüm... İnsanın sevdiği tarzı yapabilmesi çok güzel. Tepe Bar'da on üç sene çalıştım. Sonra son altı senedir show dünyasına geri döndüm. Kendi şarkılarımı kullandım. Sosyal medya çok önemli. Sosyal medyada iyi bir yere geldim, gerçekten insanlar beni seviyorlar. Beni karakterimle tanıma fırsatı buldular. Yazdıklarımı anlayanlar oluyor, seviyorum insanlarla konuşmayı. - Gaziantep doğumlusunuz... Fakat hangi şehirde tutuklu kaldınız, sizin için en özel kent hangisidir? İzmir'de tutuklu kaldım. İzmir'e geldiğimde Alsancak semtinde oturdum annemler o zaman kordonda bir evde akrabalarıyla kalıyordu. Bende onların yanına geldim. Sibel Gece Kulübü vardı. Kordonun sonunda. Orada 'Rockers' diye bir İtalyan bir orkestra grubu müzik yapıyordu. Onlardan çok etkilendim. İzmir'in insanlarının sıcaklığını, kalitesini, sevecenliğini havasının güzelliğini çok seviyorum. Bir zamanlar Amerikalılar vardı burada. Orada dönen bir kültür var böyle nasıl denir? Kaliteli. Amerikalıları son dönemlerde ben pek sevmiyorum ama o zamanlar bir kültür vardı. O zaman çok farklıydı, daha başkaydı. Bu bahsettiğim dönemler Kennedy'nin olduğu zamanlar. Kennedy Türkiye'yi çok seven bir başkandı. İstanbul'da bulamadığım bir kalite vardı İzmir'de ve fuara geldiğim zaman çok etkilenmiştim. 1978 senesi fuara geldim, çok büyük bir ilgiyle karşılaşmıştım. Hala İstanbul'da yoğunluğum olmasa yaşayacağım şehir İzmir'dir. - İzmir'de gerçekleşen sanat etkinlikleri ve izleyici kitlesine yönelik ne düşünüyorsunuz? İzmir'in hali ülkenin durumunu gösteriyor. İzmir çok başka bir şehir. Halkın bir kültürü var, burada bir seçicilik var, bir özellik var. İzmir çok farklı, başkanlarına kadar. Bugün yanımda oturan başkan çok iyi şeyler yapmaya çalışan, desteklemeye çalışan bir başkan. Burada bir konser yapalım yabancı müziklerinizi söyleyin dedi. Bu İstanbul'da yok burada samimiyet var. - Nostalji denildiğinde ürettiğiniz eserler ve müzikleriniz akla geliyor, peki ya sizin aklınıza kimler geliyor? En özlediğim isimler Erol Büyükburç'tur, Tanju Okan'dır, Cem Karaca'dır, Barış Manço'dur, Kayahan’dır... Onların hepsini çok seviyorum. İnsan bir isim olduysa boşuna olmuyor. Değerliler. - Yeni jenerasyon müzisyenler ve eski jenerasyon müzisyenler diyecek olursak, müzik ve müzisyenler arasında bulunan ilişkiyi göz önünde bulundurarak, yeni nesil sanatçıları ve müzik dünyasını nasıl buluyorsunuz? Artık herkes beste yapıyor. Öyle kolay değil harmonisiyle, melodisiyle, sözüyle, yapısıyla ve ritmiyle yapılmalı. Tüm bunların çok uyumlu ve bağlantılı olması lazım. Ben gitarı alıyorum inanın elime aldığımda bana hiç arabesk melodi gelmiyor, fakat bu şekilde halka yaklaşamıyorum, öyle acı ki... Halkın kulağına ters geliyor. On sene önce bir şarkı yaptım. Facebook'ta paylaştım çok farklı bir şarkı inanın çok batı, ama demek ki benden bu çıkıyor. Yeni nesil şarkı sözleri çok farklı ölüyorum, bitiyorum, yandım kül oldum böyle bir söz yok yahu. İnsan aşkını sevgisini böyle gösteremez yani bir denizden, bir martıdan o martının kanat çırpışından çok daha güzel şeyler çıkarabilirler. - Genç sanatçıların sanat algısını ve sanata yakınlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tavsiyeleriniz var mı? Hiç emek vermiyorlar. Hemen şarkıcı olmaya çalışıyorlar. İyi bir sanatçıyı dinlemeden onun gibi söylemeye çalışmadan olmaz. Altını çiziyorum bu taklitçilik değildir. Ben yıllarca Elvis Presley söyledim. Frank Sinatra’lar... Tüm hepsini dinledim, onlardan hep bir şeyler aldım. Birden bire biri çıkıyor şarkı söylüyor diyor ki Ahmet'in şarkısı bu. Sen kendin bir şeyler üreteceksin, kendinden bir şeyler vereceksin. Eğitimini alabiliyorlarsa eğitim alsınlar olmaz ise etrafta dinledikleri müzisyenlerden daha iyi olduklarına inandıkları kişinin ne yaptığına bakılmalılar. Çok iyi bir sanatçı dinlesinler hatta yabancı dinlesinler. Orada çok güzel gruplar var, her şey var. Burada dinleyen yok. Burada kalkıp Serdar Ortaç dinliyoruz, saygım var ama sanatçı olmak isteyen bir insana hiç bir şey vermez. Enstrümanı tanımadan çalan insanlar var daha tanışamamışlar fakat kucağında. Biraz eğitim alarak, bilen birine danışarak zaman ve emek ile olur. - Günlük rutininizde müziğe dair ve hala devam ettiğinizi söylediğiniz kendinizi keşif yolculuğunuz için neler yapıyorsunuz? Bir müzisyen olarak sizin günlük yaşamınızda çalışmalarınız nasıl gerçekleşiyor? Benim evimde eski bir tesisatım var, büyük hoparlörleri olan kuvvetli bir cihaz. Üç adet sanatçım var. Tom Jones, Elvis Presley, Shania Twain vardır onları cihazıma koyarım, saatlerce onlarla beraber şarkı söylerim. Her gün yarım saat bir Shania Twain muhakkak söylerim. Şimdi sollerdeyim ben. Yeni başladığım sesleri hep kullanıyorum ama neden biliyor musun? Devamlılık. Gençlere tavsiyem devamlı olsunlar ve sevdikleri bir tarzın üzerine gitsinler. Kendilerine bir tarz yaratsınlar. - Herkesin merak ettiği gibi bir müzisyen olarak, müzik dünyasında bulunduğunuz süre boyunca başınıza gelen ilginç bir hikaye var mı? Öztürk Serengil, Tarsus'ta bir gece kulübü açtı dedi ki on gün çalışacaksın burada, on birinci günü bana bırakıyorsun. Tabi gittik üç gün çalıştık para alamadık çocuklar dedim Öztürk abi para vermeyecek, burada kalıp çalalım mı diye sordum, yok gidelim dediler. Öztürk abi Ersancım yarın çıkın dedi, bizde tamam dedik ama eşyaları sabah erken saatte yüklüyor kaçıyoruz. Arkamızdan bir yeşil chevrolet geldi, önümüze geçti durdurdu bizi. İndi arabadan, kovboylar gibi yürüyoruz karşılıklı, arabanın içinde duran arkadaşlarım endişeli. Elini uzattı ve Ersancım dedi neden veda etmeden gidiyorsun, güle güle evladım dedi. Üzerine biz tokalaştık, sarıldık. Tabi çocuklar arabada çok meraklılar gittim söyledim. Rana Beyza Öztürk / Röportaj