Ege Telgraf'ın sorularını yanıtlayan Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği (ŞAGAD) Başkanı Erdem Çerçioğlu, gazilerin yaşadıkları sıkıntılar, talepleri ve temennileri hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Başkan Çerçioğlu, geçtiğimiz günlerde kutlanan Gaziler Günü’nde gururlandıklarını ve kendilerine gösterilen ilgiden memnun kaldıklarını ancak, aynı vefayı ertesi günden itibaren göremediklerden ötürü de üzüldüklerini söyledi. Geçtiğimiz hafta içerisinde kutlanan Gaziler Günü sizler açısından ne anlam ifade ediyor? Gaziler Günü bize unutulmamayı, bir gün de olsa hatırlanmayı ifade ediyor. Tıpkı Dünya Engelliler Günü gibi aynı şeyleri hissediyoruz. Aslında bizler için çok garip bir gün. Yöneticiler geliyor, her yıl sırtımızı sıvazlıyorlar. Ama bizler açısından değişen hiçbir şey yok. Bizim kaderimiz yok. Atatürk'e 1922 yılında gazi unvanı verildi ve 19 Eylül Gaziler Günü sayıldı. Ama ne hikmetse ülke olarak bu konuda duyarsız durumdayız. Ne yazık ki her şey 20 Eylül'de bitiyor. Aslında bir gün bile sürmüyor. Yaşadığımız sıkıntılar hep aynı. En basit örneği ile daha resmi makamlar ve yöneticilerden randevu almakta bile güçlük yaşıyoruz. Ciddiye alınmıyoruz. Bizi böyle özel günlerde törenlere çağıranlar daha sonra bizleri unutabiliyor. Gazi olduğunuz için kendinizi özel hissediyor musunuz? Sokağa çıktığınızda toplumun sizlere karşı tavır nasıl oluyor? Açıkçası kendimizi hiç özel hissetmiyoruz. Çünkü öyle hissettirmiyorlar. Toplumun bakışı bize şu şekilde oluyor: "Gazi olduğunuzda size maaş veriyorlar mı?", "Hakkınız var, işe girebiliyor musunuz?", "Ne kadar maaş alıyorsunuz?", "Ulaşım sizlere bedava mı?" Geçmişte askerliğini er ve erbaş olarak yapıp gazi olan bizler böyle haklarımız olduğundan bile haberdar değildik. Biz bu vatanı karşılıksız sevdik. Gaziliğe öyle çalışıp da, çaba gösterip de, uğraşarak erişemezsiniz. Gazilik bir şirkette müdür olmak gibi bir şey değil ki... Bunun şartları var. Ben terörle mücadele gazisiyim. 3713 sayılı özel yasa çerçevesinde bana gazilik unvanı verilmiş. İnsanların anlamadığı nokta bu. Kim gazi olmayı severek ister ki? Bırakın yaralanmayı, parmağınızın ucunu bile isteyerek kesemezsiniz. Ben bu vatan için 20 yaşında oluk oluk kan döktüm. Kaldı ki, gaziliği ömür boyu taşıyorsunuz. Bir örnek vereyim, ben eşim olmasa tırnaklarımı bile kendim kesemiyorum. Öyle çok zorluklar yaşıyoruz ki. Arkadaşlarımızı düşününce benim durumum yine iyi diyorum. Benim sadece sağ kolumda engelim var. Mayına basıp iki ayağını birden kaybeden arkadaşlarım var. Kolunu, gözünü ve daha başka uzuvlarını kaybeden arkadaşlarım var. Bunlar bedensel engeller. Bir de işin manevi boyutu var. Fidan gibi delikanlı, evlenmiş, askere gitmiş, gazi oluna engelinden ötürü eşi tarafından terk edilmiş kardeşlerimiz de var. Bu psikolojiyi yaşamadan anlayamazsınız. Şehit yakınları için de aynı şeyler söz konusu. Düşünseniz ya, bir anne 20 yaşında çocuğunu toprağa veriyor ve bu acıyla yaşamak zorunda kalıyor. Günlük hayatta ne gibi sıkıntılarla karşılaşıyorsunuz? Bugün vefat eden bir erin şehit yakınları, ailesi ya da biz gaziler ordu evine gidip bir bardak çay içemiyoruz. Çünkü şehit olan çocuğu, ya da gaziler rütbeli olmadığından ötürü içeri alınmıyor. Bu sorun bir türlü çözülemedi. Eğer bize bir bardak çayı çok görüyorlarsa, vatan bize minnettar falan değil demektir. Törenlerde söylenen sözler demek ki lafta kalıyor. Bunu anlatmadığımız makam, dile getirmediğimiz ortam kalmadı. Bu konuyla ilgili gereken düzenleme yıllardır yapılamadı. Gaziler olarak bu konuda kırgınız. Daha bir bardak çay içemeyen kişi kahraman mı olurmuş? Orduevlerinde gazilere uygulanan bu rütbe ayrımı kaldırılmalıdır. Kaldı ki, biz bir lütuf ya da ayrıcalık beklemiyoruz. Oraya giren rütbeli ne şartlarda ağırlanıyorsa, biz de parasını ödeyip aynı saygıyı görmek istiyoruz. Bedava bir şey istediğimiz yok ki. Bir laf var, damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Çocuğu ölmüş bir şehit annesi orduevine girip bir çay içemiyor. Ne kadar onur kırıcı bir şey... Toplu taşımada Türkiye'nin diğer illerinde yaşanan olaylar malum. Her ne kadar İzmir'de buna benzer bir vaka ile karşılaşmasak bile haberlerde gördüğümüz olaylar bizleri üzüyor. Şiddet gören, aşağılanan, ya da adli bir olayla karşılaşan bir arkadaşımıza bakış "Bana mı gazi oldun?" şeklinde olabiliyor. Hakim karşısına çıktığımızda ya da şikayetçi, olduğumuzda bizleri koruyan bir özel madde yok. Kimsenin bizlere böyle bir söz söyleme hakkı yoktur. Biz bu ülkenin refahı için, bu ülkenin vatandaşları gece yatağında rahat uyuyabilsin diye gazi olmuşuz. Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları rahatça uyuyabiliyor ise hiç bilmedikleri, tanımadıkları bizler gibi insanlar sayesinde korunduğundan ötürüdür. Sınır boylarını koruyan hiç tanımadığımız annelerin çocukları şehit olduğu için böyle rahat bir yaşam sürebiliyoruz. Vefa denilen şey unutulmamalı. İzmir'de derneğinizi nasıl kurdunuz, örgütlenme çalışmalarınız nasıl devam ediyor? Kentteki tüm gazilere ve şehit yakınlarına ulaşabiliyor musunuz? Bizim dernek örgütlenmemiz iyi durumda. İnsanlara ulaşma konusunda iyi gittiğimizi söyleyebiliriz. Kurulduğumuz günden sonra yaklaşık 70 üye olduk. Üye sayımızı yükseltmek kolay bir şey değil. Çünkü şartlarımız çok ağır, bir kere gazi olmanız gerekiyor. Diğer sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi herkes derneğimize üye olamıyor. Bir dayanışma içerisinde yolumuza devam ediyoruz. Derneğimizin tüm masraflarını hep birlikte karşılayabiliyoruz. Kendi yağımızda kavruluyoruz. Bugün en basit örnekle bir yer problemi yaşıyoruz. Dernek ofisimizin kira giderlerini sadece topladığımız aidatlar ile karşılamakta zorlanıyoruz. Bugün İzmir'de hiçbir gazi veya şehit ailesi derneğinin üyelerinin bir araya gelip toplanabileceği, görüşebileceği bir lokal ne yazık ki yok. Bu konuda tüm resmi makamlardan destek bekliyoruz. Gazileri koruyan ve haklarınızın tanımlandığı yasalarda yeni bir revizyon yapılmalı mı? Gaziler Günü'nde geliyorlar "Sizler için ne yapsak azdır" diyorlar ama sonra gerçekten hiçbir şey yapmıyorlar. Gaziler Günü aslında hiç unutulmamalı. Son dönemde aslında gaziler unutuldu. Bir anıyı paylaşmak istiyorum. Geçmişte Kore gazilerini o yıllar önce savaştıkları Kore'ye götürmüşlerdi. Koreli vatandaşlar bizim gazilerimizi gördüğünde iki dizlerinin önüne çöktü ve ellerini kavuşturup saygı duruşunda onları selamladılar. Amerika'da yoldan bir gazi mi geçiyor, isterse polis bir selam durmasın bakın neler oluyor... Birçok şey yasayla güvence altına alındığı gibi, toplumun gazilere özel bir bakışı, saygısı ve pozitif tavrı var. Bugün gazilerin toplumda gördüğü tek ayrıcalık şudur; toplu ulaşımda ücretsiz biniş hakkı ve şehirler arası tren ile uçak seyahatlerinde indirim hakkı. Gördüğümüz, göreceğimiz budur. Biz bedelsiz hiç bir şey istemiyor. Hiçbirimiz bize ev verin, araba verin demiyoruz, uçuk şeyler istemiyoruz. Bizim tek talebimiz saygı ve vefadır, unutulmamaktır. Gaziler çok mağrur insanlardır. Gaziler şikayet etmez. Zaten içi yanmış insanlarız. Hiçbir gazi ve şehit ailesi bir şey talep edip de kendisini dilenci gibi hissetmek istemez. Pandemi sürecini nasıl geçirdiniz? Gaziler bu süreçte engelliler gibi zorluklarla karşılaştılar mı? Bizim tekrar eden ya da periyodik olarak tekrarlanması gereken raporlarımız ya da kontrollerimiz olmadığından bu konuda çok fazla zorluk yaşamadık. Ancak son dönemde yeniden uygulanmaya başlanan esnek çalışma sistemi konusunda bazı sıkıntılarımız var. Aramızda kamuda çalışan arkadaşlarımız var. Genelge kapsamında yüzde 40 ve üzeri oranda engeli olan gaziler, e-nabız sistemi üzerinden raporunu belgelediği takdirde uzaktan çalışma imkanına sahip olabiliyor. Raporu 2012'de alınmış, engel durumu da yüzde 45 olan bir gazi vatandaş, raporu eski olduğundan ve e-nabız sisteminden çıktığı alamadığı için işe toplu taşımayla gidip gelmek, dolayısı da salgına karşı riske girmek zorunda kalıyor. Raporu eski tarihli arkadaşlarımız böyle bir zorlukla karşı karşıya. Astım, bronşit ve diğer hastalıklar, yani kronik rahatsızlığı bulunan kamu personelleri işe gitmiyor, ama raporu eski olan arkadaşlarımız salgın riskine rağmen işe gidip geliyorlar. Bu konuda ek bir düzenleme bekliyoruz. Erman Şentürk / Özel Haber