Son günlerde sıkça tartışılan ve Marmara Denizi’nde ürküten görüntüleri de beraberinde getiren deniz salyası tehdidi İzmirlileri de korkutuyor. Uzmanların ve bilim insanlarının çare aradığı söz konusu tabloyu ve nedenlerini Ege Telgraf’a değerlendiren TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Helil İnay Kınay, İzmir’in sahip olduğu ileri biyolojik arıtma tesisleri sayesinde riskin daha az olduğunu belirtti ancak uyarmayı da ihmal etmedi.
EGE İLLERİNDE DE DİKKAT
Riskin ciddiye alınması gerektiğini kaydeden Şube Başkanı Helil İnay Kınay, “Arıtma konusunda sadece İzmir’in çabaları tek başına yeterli değil. Çevre iller olan Manisa, Uşak, Kütahya gibi arıtması olmayan kentlerden gelen sanayi atıkları ve atık sular ile akarsuların da kontrol altına alınması gerekiyor. Diğer illerin de artıma tesislerini İzmir ile aynı kalitede yapması gerekiyor. Yüzülebilir Körfez için bu şart” dedi.
İzmir’deki mevcut durum ve riskler hakkında bilgiler veren Kınay şunları ifade etti: “Marmara’da yaşanan sorunun temel sebebi atık suların büyük oranda arıtılmadan yani, sadece fiziksel ön arıtmaya tabi tutularak deşarj edilmesi sonucunda çok büyük miktarda organik kirleticinin Marmara Denizi’ne ulaşmasıdır. İzmir Körfezi’ne deşarj edilen atık sular ileri biyolojik arıtma işlemi sonrası deşarj edilmektedir. Bununla birlikte, özellikle akıntının düşük olduğu görece kapalı koy ve körfezlerde, sıcaklık artışı, denize giriş yapan arıtılmamış, kirlilik yükü yüksek olan yüzeysel sularla taşınan kirlilik gibi etkilerle bu örneklerin yaşanma olasılığı ortaya çıkmaktadır. Kentin artan nüfus yükü ile birlikte altyapı ve arıtma kaynaklı sorunlar, yetersizlikler, sanayi, tarımsal kaynaklı kirleticilerin miktarındaki artış bu riskleri arttıracaktır” dedi.
KİRLİLİK YÜKÜ AZALMALI
“Bu kapsamda, Marmara örneğinin İzmir’de yaşanmaması için, kentin mevcut atık su arıtma tesislerinin sağlıklı işletilmesi, artan nüfus ve kirlilik yükünü karşılayacak biçimde kapasite artışı ve yatırımların ivedilikle gerçekleştirilmesi gerekmektedir” diyen Kınay, “Tarım ve sanayi kaynaklı organik kirlilik yükünün azaltılması için gerekli önlemler ivedilikle hayata geçirilmelidir. Gerekli evsel atık su arıtma tesislerinin hayata geçirilmemesi, atık suların arıtılmadan denize verilmesi, Marmara Denizi’nde su değişim hızının düşük olması ve giderek düşen çözünmüş oksijen miktarı ötrofikasyon seviyesini yükselterek ekolojik kaliteyi de düşürüyor. Marmara Denizi’ne gerekli arıtım yapılmadan gerçekleştirilen atık su deşarjları da ötrofikasyonun ana nedenlerini oluşturmaktadır. İzmir Körfezi’nde de, İzmir kenti arıtma oranı ve ileri biyolojik arıtma yapılması riski düşürmekle birlikte, körfezi besleyen akarsularda, Ege Denizi’ne ulaşan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes gibi akarsuların doğduğu noktadan denize ulaştığı noktaya kadar geçtiği alanlardan gelen yerleşim alanlarının arıtılmamış atık suları, tarım ve sanayi kaynaklı kirleticiler denize ulaşmaktadır. Kirliliğin temel kaynağını çözmeden, gerekli altyapı ve arıtma süreçlerini çevre mühendisleri gibi uzman personel ile yönetmeden, mevcut tesislerin denetimlerini çok etkin şekilde gerçekleştirmeden tehlikeyi bertaraf etmek mümkün değildir. Bu noktada planlama uygulama ve denetim mekanizmalarında konusunda uzman disiplin olan çevre mühendislerinin mutlaka yer alması gerekmektedir.”
Erman Şentürk / Özel Haber