Kimilerine göre gri ve betondan bir şehir, kimilerine göre bozkırın ortasında bir vaha. Cumhuriyetimizin başkenti Ankara insanların zihninde farklı anılar barındıran, farklı hisler yaşatan, henüz ziyaret etmese bile herkesin kendine has hikayeleri olan bir şehir.

Geçen hafta sonu bir sivil toplum kuruluşunun eğitim daveti üzerine çokça uzun bir zamandan sonra Ankara’yı ziyaret etme fırsatı buldum. Denizi olmayan yerde yaşayamam mantığıyla hareket eden bir İzmirli olarak Ankara’ya her gidişimde olumlu duygularla geri dönüyorum.

Bu ziyaretimde de benzer duyguları yaşadım. Ankara’da uzun süreli yaşama fikri hala geçerli olmasa da Ankara’ya kısa süreli ziyaretlerin psikolojinize iyi geleceğini, zihin açıcı ve gülümsetici bir etkisi olacağını söyleyebilirim.

Ankara, Türkiye’nin en politik şehirlerinden biri. Bu politiklik durumu sadece Ankara’nın Türkiye’nin başkenti oluşu, Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve bakanlıklar gibi bürokratik merkezlerle önemli devlet kurum ve kuruluşlarının yönetim merkezlerine ev sahipliği yapması bilgileri ile açıklanamaz.

Bu kurumlara ev sahipliği yapmasının yarattığı bir etki var tabi ama şehrin Türkiye’nin doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi arasındaki en önemli çekim merkezi olması burada inanılmaz bir renklilik ve çeşitlilik yaratıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayınladığı, ikamet edilen ile göre nüfus kütüğüne kayıtlı olunan il istatistiklerine göre, Ankara’da en çok Çorumlu, Yozgatlı ve Çankırılı, en az ise Yalovalı, Hakkarili ve Kırklarelili yaşıyor.

Ankara geçmişten bu yana özellikle Orta Anadolu’dan çok sayıda insana ev sahipliği yapıyor. Alternatif fikirlerin yetiştiği çokkültürlü ortam üniversite yaşamından sivil topluma konuşan, sorgulayan, düşünen, eleştiren, hakkını arayan, gerektiğinde tartışmaktan çekinmeyen bir toplumsal yapının oluşmasına zemin sağlamış.

ÇOKKÜLTÜRLÜ HAVA

Bu ilginç ve özlem duyduğum atmosfer her Ankara ziyaretimde beni fazlasıyla etkiliyor, keyif alıyorum. İki gece boyunca gittiğim farklı kafe ve restoranlarda çokkültürlü havanın etkisini buram buram hissettim.

Makine Mühendisleri Odası ve Mülkiyeliler Birliği’nin sağladığı sosyal tesisler birbirinden farklı ve alternatif buluşmalara ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen sivil toplum kuruluşlarına üyelerinin katılım fırsatı bulduğu etkinlikler tam anlamıyla Türkiye’yi aynı salonlarda, aynı mekanlarda buluşturuyor.

Yıl boyunca onlarca farklı kurum ve kuruluşun genel kurul organizasyonlarının Ankara’da düzenleniyor olması da Türkiye’ye ait meselelere Ankara’dan politika üretmenin başka bir rutinine dönüşmüş.

Mülkiyeliler Birliği’nin Konur Sokak’taki kültür merkezinde izlediğim Bu bir veda değil: Hatay’ belgeseli, 6 Şubat depreminin birinci yılında depremin ilk günlerinde alana inen Zilan Azad ve Devrim Orhan Koç’un imzasını taşıyor.

Belgesel gösteriminin ardından izleyiciler ile sohbet eden genç isimleri dinlemek yepyeni sorgulamalara neden oldu bende. Deprem sürecinde yaşadığımız bilgi kirliliği, dijital dünyaya müdahaleler, yardım ve müdahale krizlerini yeniden hatırlamak hafızamızın ne kadar kırılgan olduğunu düşündürdü.

İki günlük Ankara yolculuğu yeni sorgulamalar ve düşüncelere neden oldu bende. Size de kısa süreli bir Ankara seyahati öneriyorum en kısa zamanda.