Neye üzüleceğimizi, kime kızacağımızı şaşırdık. Sadece 1 hafta önce "asrın felaketi" olarak etiketlenen, oysa İnşaat Mühendisleri Odası binasının dimdik ayakta durmasıyla doğanın değil aç gözlülüğün neden olduğu anlaşılan afetin yıldönümüydü.

 Hayatını kaybedenlere, bulunamayanlara ağladık bir kez daha. Yarım kalan hayatlara, yiten umutlara gözyaşı döktük, sebep olanlara ise kahrettik. Çıkardığımız ders var mı, bunu tarttık. Öfkemizi, acımızı haykırdık, değişen bir şey olmayışının verdiği yürek yangınıyla. 

Bir hafta geçmişti ki, bir acı haber de Erzincan'dan geldi. İliç'teki altın madeni sahasında geniş bir bölgede toprak kayması meydana geldi. Milyonlarca metreküp toprak aktı. 9 işçi heyelan altında kaldı ve kurtarma çalışmalarının ikinci gününde henüz iyi haber yok. Facia öncesinde, 9 işçiden 5’inin bir konteynerde, 3’ünün bir araç içinde, birinin ise bir kamyon içinde olduğu açıklandı. Bakan Yerlikaya, “Arama kurtarma çalışmalarımız aralıksız devam edecek.” dedi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bölgede şu ana kadar bir kirlilik tespit edilmediğini açıkladı. Felakete ilişkin soruşturma ise sürüyor. 7 kişiden oluşan bilirkişi heyeti, toprak kaymasının nedenlerini araştırmak için bölgede çalışma yaparken, aralarında maden saha görevlisinin de bulunduğu 4 kişi, gözaltına alındı.

Aynı günlerde İstanbul Üniversitesi müzeye dönüştürüldü, geziye açıldı. Öğrencilerin ders yapmasına aldırmayan bazı ziyaretçiler amfilerde derse girdi. Şaka değil, ders sırasında binayı görmeye, gezmeye gitmişler. Hem de bazı iddialara göre kimlik soran bile olmamış. 

Bu densizliğin sebebi nedir, diye bir sormak isterim. Çoluk çocuğunun yaşı ne olursa olsun, dersteyken dışarıdan ziyaretçilerle bir arada olmasını kimler ister? Bunu kendi çocukları istemeyen başkalarının çocuklarına neden yapar? Bir akademisyenin dersi nasıl ve neden bölünür? Anlamak mümkün değil. 

Maden faciasına mı üzülelim, deprem felaketinin "siyasiler dışında" hepimizde açtığı yaralara mı ağlayalım, köklü kurumların kukla sahnesine dönüşüne mi yanalım, biz neye üzülelim? Toplumsal psikolojimizi, akıl sağlığımızı nasıl koruyalım? 

Sebep olduğu kayıplardan utanan, işi neyse en iyisini yapmak için çalışan, cana değer veren, ülkesinin yeraltı yerüstü zenginliklerini emaneti olarak gören, tarihi kurumlarını titizlikle gelecek nesillere aktarmak isteyen kimse yok mu, neredesiniz? 

Etiketler: deprem, erzincan, maden, istanbul üniversitesi