Atopik dermatit, yaygın ve kronik bir cilt hastalığı olup tipik semptomlar arasında ciltte kızarıklık, kaşıntı, kuruluk ve kabarcıklar yer almaktadır. Ayrıca, egzamanın belirli özelliklerinden biri olan Lichenifikasyon adı verilen cilt kalınlaşması da sıklıkla görülür. Tanıyı desteklemek için cilt biyopsisi, alerji testleri ve cilt bariyeri değerlendirmesi gibi testler de kullanılabilir. Tercih edilen tedavilerle cilt bariyerinin güçlendirilmesi ve inflamatuar yanıtların azaltılmasın amaçlanır. Tedavi seçenekleri arasında nemlendiriciler, topikal kortikosteroidler, immün modülatörler, antihistaminikler, fototerapi ve sistemik immünsüpresanlar yer almaktadır.

Patofizyoloji ve genetik yatkınlık

Genetik yatkınlık, immünolojik reaksiyonlar, cilt bariyerinin fonksiyonu ve çevresel faktörlerin etkileşimi, egzama patogenezi üzerinde kritik bir rol oynar. Birden çok genin ve genetik varyasyonun egzama gelişimi üzerinde etkisi olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, epidermal bariyer fonksiyonunu düzenleyen genlerin özellikle önemli olduğu düşünülmektedir.

Moleküler düzeyde atopik dermatit

Filagrin gibi cilt bariyeri proteinlerindeki genetik mutasyonlar, epidermal bariyer fonksiyonunun bozulmasına ve egzama riskinin artmasına yol açar. Ayrıca, T hücreleri ve sitokinlerin aktivasyonunda rol oynayan genlerdeki değişiklikler, inflamatuar yanıtların artmasına ve egzama semptomlarının şiddetlenmesine katkıda bulunabilir.

Bağışıklık sistemi, egzama patofizyolojisi üzerinde önemli bir rol oynar. Egzama hastalarında Th2 (T yardımcı 2) hücrelerinin aşırı aktivasyonu ve Th1/Th2 (T yardımcı 1/T yardımcı 2) dengesinin bozulması gözlemlenir. Th2 hücrelerinin, IL-4, IL-5 ve IL-13 gibi inflamatuar sitokinleri salgılaması, immün hücrelerin ve epidermal hücrelerin aktivasyonunu artırarak ciltteki inflamatuar yanıtları tetikler.

Cilt bariyerinin bozulması, egzama gelişiminde kritik bir faktördür. Filagrin eksikliği veya cilt bariyeri proteinlerindeki diğer mutasyonlar, cilt bariyerinin bütünlüğünü ve nem dengesini bozar. Bu durum, alerjenlerin, mikropların ve irritan maddelerin cilde nüfuz etmesini kolaylaştırır ve ciltte inflamatuar yanıtların artmasına yol açar.

Çevresel faktörler, atopik dermatit semptomlarını provoke edebilir veya ağırlaştırabilir. Alerjenler, irritan maddeler, mikroorganizmalar, hava kirliliği ve stres gibi çevresel faktörler, egzama semptomları üzerinde doğrudan etkiye sahip olabilir. 

Moleküler düzeydeki egzama patofizyolojisinin ayrıntılı bir şekilde anlaşılması, daha etkili tedavi stratejilerinin geliştirilmesine imkan tanıyabilir. İmmünomodülatörler, biyolojik ajanlar ve gen terapisi gibi yenilikçi tedavi seçenekleri, moleküler mekanizmaların spesifik olarak hedef alınmasına dayanır ve egzama semptomlarının hafifletilmesi ve hastalığın ilerlemesinin kontrol altına alınması için umut verici bir yaklaşım sunar.

Özetle, Atopik dermatit, genetik, immünolojik ve çevresel etkenlerin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir cilt hastalığıdır. Egzama tanısı ve tedavisi, semptomların hafifletilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması için çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Moleküler düzeyde gerçekleştirilen araştırmalar, egzama patofizyolojisinin daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına ve daha etkili tedavi seçeneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.