Cilt sağlığını olumsuz etkileyen ve özellikle yüz bölgesinde kızarıklık, kaşıntı ve sivilce benzeri belirtilerle kendini gösteren gül hastalığı (rosacea), toplumda sık karşılaşılan kronik dermatolojik rahatsızlıklardan biri olarak öne çıkıyor.

Kadınlarda daha yaygın görülen bu hastalık, tedavi edilmediği takdirde kalıcı cilt değişikliklerine ve psikolojik sorunlara neden olabiliyor.

Uzmanlar, doğru tanı ve uygun tedavi yöntemleriyle hastalığın kontrol altına alınabileceğine dikkat çekiyor.

Gül hastalığının ortaya çıkış nedenleri tam olarak bilinmese de genetik yatkınlık, bağışıklık sistemi bozuklukları ve çevresel tetikleyiciler etkili rol oynuyor.

Ciltte doğal olarak bulunan mikroskobik akarlar (Demodex), Helicobacter pylori bakterisi, aşırı güneşe maruz kalma, stres, alkol ve baharatlı yiyecek tüketimi hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırıyor.

Hormonal dalgalanmalar, sıcak hava ve yoğun egzersiz gibi fiziksel etkiler de bu rahatsızlığı tetikleyebiliyor.

Ayrıca, yanlış kozmetik ürün kullanımı ve bazı gıda maddeleri de semptomları kötüleştirebiliyor.

Gül hastalığı çoğunlukla burun, yanak, çene ve alında kızarıklıkla kendini gösteriyor.

İnce kılcal damarların belirginleşmesi, yanma ve batma hissi, kaşıntılı döküntüler hastalığın tipik belirtileri arasında yer alıyor.

Bazı durumlarda gözlerde sulanma, kızarıklık ve arpacık oluşumu da eşlik edebiliyor.

Uzun süre tedavi edilmeyen vakalarda ciltte kalınlaşma ve burun bölgesinde şekil bozukluğu gibi daha ciddi semptomlar ortaya çıkabiliyor.

Gül hastalığının tanısı, genellikle dermatolog muayenesi ile konuluyor. Özel bir test yöntemi bulunmamakla birlikte, hastalığın benzer belirtiler gösteren diğer cilt hastalıklarıyla karıştırılmaması için bazı laboratuvar testleri gerekebiliyor. Sivilce, egzama, lupus gibi cilt sorunları ile karışmaması adına dikkatli bir değerlendirme yapılması önem taşıyor.