Ah bu havalar, bu havalar... Bitirdiler beni! Bir gün sıcak, bir gün soğuk. Doğalgazı açıp kapatmaktan bir hal oldum. Tabii onu da anlamış değilim; bu doğalgazı sürekli açık mı bırakmak gerekiyor yoks...

Ah bu havalar, bu havalar... Bitirdiler beni! Bir gün sıcak, bir gün soğuk. Doğalgazı açıp kapatmaktan bir hal oldum. Tabii onu da anlamış değilim; bu doğalgazı sürekli açık mı bırakmak gerekiyor yoksa evdeyken açıp dışarıya çıkarken kapatmak mı? Son günlerde arkadaş ortamımızda ‘trendtopic’ haline gelmiş bu konuyu aranızda bilen varsa rica ediyorum beni de aydınlatsın... Ne hızlı bir giriş oldu, değil mi sevgili okurum? Dertler derya olunca hemen parmak uçlarım klavyeyi dövmeye başladı. Kış aylarında toplum olarak ne yapacağımızı bilemez hale geliyoruz. Hele bir de İzmir’de yaşıyorsanız, vah ki ne vah... Bu canım kentin havasına romanlar, destanlar yazılır da yine anlaşılmaz. Abartmıyorum, tam iki gün önce evimizin önünden kısa kollu tişörtle geçen ablalarımız, kardeşlerimiz vardı. Bugün utanmasak battaniyeye sarınıp dışarıya çıkacağız. Bir sıcak bir soğuk, tabii hepimiz de hastayız. Ne kadardır burnumu çekiyorum, saymadım. Sürekli bir halsizlikle mücadele ediyorum. Bir de uzun zamandır çektiğimiz romatizma ağrıları dizlerime vurdu... Vah ki ne vah... Aynaya baktıkça ninem geliyor aklıma, gülüyorum. Eskiden ninem böyle ‘Bir dizim, bir başım ağrıyor’ der, dert yanardı. Şimdi biz böyle olduk. Sakın yanlış anlamayın, yaşlanmaktan bahsetmiyorum. Artık 7’den 70’e ağrılı ya da sancılıyız... Hazır ninemin kulaklarını çınlatmışken biraz ondan bahsedeyim iztiyorum... Bu aylarda onu koltuğun köşesine kıvrılmış, elinde iki tane şiş, renk renk yünlerle boğuşurken hatırlıyorum. Dizlerinin ağrısını kesmek için ördüğü yeleği, ceketi iyice bacaklarına kadar çeker, gözlüklerinin üzerinden yünü takip ederdi... O metalin birbirine değerken çıkardığı ses bana ninni gibi gelirdi. Hele bir de kömür sobası yanıyorsa salonda... Sobanın önünde kedi gibi kıvrılır, televizyon izlerdim. Çok özlüyorum o günleri... Hem ninemi hem de çocuk olmayı... Şimdi hep bir hayat telaşı hep bir fırtına... Sokaklarda koşuşturmaktan eve gidemiyor, eve gitsek bile aklımızı toparlayamıyoruz. Oysa elimde bir bardak sahleple kömür sobasının önüne uzanmayı, gönlümce bir filmi ya da programı izlemeyi ne çok isterdim şimdi... Düşünüyorum, gönlümüzden geçenleri yaparsak ya da yapmak için çabalarsak güler miyiz biz de çocuklar gibi? Biter mi bu ağrılar, sancılar? Biter elbet, neden bitmesin! Her şey biter de... Ne yapacağız bu doğalgazı bilemiyorum. Açsak bir dert, açmasak bir dert... Isınsak boyumuz kadar faturalar, üşüsek gelsin hastalıklar! Ah be kömür sobası, sanırım sensin dertlerin çaresi. Hem götürürsün bizi çocukluğumuza hem de ısıtırsın güp güp yana yana! Üzerinde de kızartırız kestaneyi ve ekmeği, ne tasan kalır geriye ne de kederin. Aslında bu kadar kolay sorunlarından kurtulmak. Bir kömür sobasına bile bağlı gülerek yaşamak. O zaman ne diyoruz, sen de bul çocukluğundan kalan güzellikleri sarıl onlara. Bak ben başladım şimiden kömür sobasını kurmaya!