Havalar zaten acayip, bir yoğun sıcak, bir kapalı hava. Bir de üzerine üst üste deprem sallan...

Havalar zaten acayip, bir yoğun sıcak, bir kapalı hava. Bir de üzerine üst üste deprem sallantıları. Aslında teknik açıklamalar, değerli bilim adamlarının uyarıları değil de, ben kafayı meslektaşlarıma taktım. Her sallantıya “korkutan deprem” diye ezberden başlık atmak tek kelimeyle “gerçeklere” göz kapamaktır. Meslektaşlarıma kalben tavsiyem, gazetecilik yaptıkları kentlerinin “deprem gerçeğine” objektif ve içten yaklaşmalarıdır. Araştırma, soruşturma yaparlarsa “ezber açıklamaların” İzmir halkını daha çok korkuttuğunu anlayacaklardır. Okuduğunuz yazıyı kaleme alırken bitmeyen sallantılara alıştığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Depreme karşı çalışmayan sisteme isyanım beni umutsuzluğa düşürdüğü için, depreme de alıştım, kafama kolon yeme ihtimalini düşünmeye de. Ege Denizi su dolu çanak gibi sallanıp duruyor, fokur fokur fokurduyor yıllardır. Biz ise her depremde doğal olarak 30 Ekim 2020’yi hatırlıyoruz hemen. Ama hala kabul etmiyoruz, gündemde tutmuyoruz, tartışmıyoruz. 30 Ekim depreminin kötü sonuçlarını hala tam analiz etmedik. O deprem “İzmir depremi” değildi, o depremdeki ölümlerin ve yıkımların nedeni de deprem değildi. Eğer o depremin merkezi İzmir olsaydı sonucun ne olacağını düşünemiyorum. Şu anda deprem gerçeği yerine vekilinden bakanına herkesin “kentsel dönüşümü” öncelediğini inkar edecek var mı? Depremde evi yıkılan, hasar görenler mi sadece riskte olanlar? Bayraklı deprem ilçesi de Karşıyaka, Karabağlar değil mi? 1688 depremi Balçova merkezli değil miydi? Ama Balçova’da da İzmir’in tümünde de şöyle halkın, hepimizin yüzünü güldürecek insani tek çalışma gösterin bana 1999’dan bu yana? 30 Ekim’i demiyorum, zira 30 Ekim iktidar ve muhalefet ekseninde “insanlığın yıkılmasına” sebep oldu. İktidar baştan sona yanlış, hata ve şov temelli icraat yaparken, muhalefet “künefeci” dükkanı dışında bir görüntü vermedi. Makamı ne olursa olsun kimse açtırmasın ağzımı benim… Bir zamanlar en sık söylenen söz “depremle yaşamayı öğrenmeliyiz” olmuştu. Hatta zamanın “çokbilmişleri” sıkça ekranlarda “deprem çantası hazırlayın, dolapları duvarlara vidalayın” falan diye dersler veriyordu. Ama biri bile çıkıp “ey millet evinizi inceleyin, müteahhitlere asla güvenmeyin, siyasi kimliği olan, siyasi iktidara ya da belediyeye yakın müteahhitlerin yaptığı inşaatlara çok dikkat edin, oy verirken oy vereceğiniz insanları iyi araştırın” demiyorlardı. Ya da aynı muhteremler, devletin en önemli görevlerinden olan “milletin sağlam konutlarda oturma hakkını” hatırlatmadılar. Bu yüzden de, 30 Ekim depremi sonrası yapılan konutlar bile bugün tartışmalı, sorunlu. Soran yurttaşlara “halinize şükredin” diyen kafalara da rastlamıyor muyuz? Türkiye’nin bütününde iktidarından muhalefetine, “siyaset-müteahhit” birlikteliği bitirilmeden biz halka düşen sadece “kafamıza yiyeceğimiz kolonu” düşünmek olur. ÜST ÜSTE GAFLET! Adlarını yazmaktan imtina ediyorum. Adlarını söylemeyi bile İstiklal Savaşı şehitlerine saygısızlık kabul ediyorum. Gafilin biri çıkmış “İzmir kurşun atılmadan alındı” buyurmuş. Sanırsın ki konuşan “uzaylı”. O yaşa gelmişsin, Gazi Meclisin başkanı bile olmuşsun ama… Fetihler kutlanmalıymış… Hazrette öyle bir tehlikeli anlayış var ki, o ölüp giden “fesli” gafilin sanki mirasçısı. “Keşke Yunan galip gelseydi” lafını edebilmek için acaba nasıl bir yaşam çizgisi gerekiyor, anlamak mümkün değil. Ama böyle olacağı belliydi. “cehalet” siyaset olursa, eski talancı İngiliz kafası hortlarsa, tarih yeniden yazılmaya kalkılırsa ne olur ki? Böyle ipe sapa gelmez, düşmanları güldürüp sevindiren laflar edilir. Sanki Ali Kemal’le Sait Molla mezarlarından çıkıp “makamlara” gelmişler. Bir de üstüne İzmir Valisi’nin “halka ayar verme” girişimi… 1980 darbesi toplumsal amacına da ulaştı galiba ne yazık ki! 6. Filo hayranı gafil, “fetihler önemli” demiş ya? Sormak lazım, 1922 zaferi olmasaydı adın ne olurdu acaba? Acaba ey gafil, 1922 zaferi olmasaydı, o hayran olduğun 6. Filo acaba sana fetihlerini kutlatır mıydı? Ya da, 9 Eylül “önemsiz ya, kurşun dahi atılmadı ya” Halkapınar Şehitliği’nde yatanlar kim acaba? Haydi özür de dilemiyor, sözlerinin ardında açıklaması yapıyor, hiç olmazsa inancın gereği mahşeri düşün, o şehitlerin hakkını nasıl ödeyeceksin? Başka bir gafil de, Mustafa Kemal dahil herkesin aslında “ABD Mandası” istediğini söylemiş. Sevgili Sinan Meydan çok güzel cevabını verdi bu gafile de, hiç mi öğrenmemiş genç tıbbiyeli Hikmet’i acaba? Görüyorsunuz değil mi bu olay “iki ayyaş söyleminden nerelere geldi? Korkarım bazı kafalar, o karanlık mahfillerinde “Anıtkabir” arazisine de “recidance” planları “avm” projeleri hazırlıyordur. Hatta eminim o avmlerinde “maklube” dükkanları da olur! Ne de olsa “yağan yağmurda beraber yürümüşlerdi”. EFENDİLER BUNUN ADI “UTANÇTIR”! Dün çarpıcı bir haber yayımlandı Yenigün Gazetesi’nde. Yürekten kutluyorum meslektaşlarımı. İşte kent haberciliği budur. Sevgili Hakan Dirik gelir gelmez gösterdi farkını. Bilemem tabii, acaba o haberi İzmir Valisi okudu mu? Milli Eğitim İl Müdürü ile Buca Kaymakamı ve İlçe Milli Eğitim Müdürü okudu mu? Ya İzmir milletvekilleri? Kendi kabahatleri değil tamam da, makamları gereği acaba bir saniye bile olsa “utandılar mı”? Hatta İzmir’in “zenginleri” arasında okuyup da utanan var mı? 2009’dan beri İzmir’in Buca ilçesinde onlarca yavrumuz per perişan olmuş yahu! Depreme dayanıksız diye okul boşaltılmış, çocuklar 13 yıldır konteynerlerde eğitim alıyormuş. Tam 13 yıldır hem de! Geçen 13 yılda İzmir’de kaç tane lüks apartman yapıldı, kaç AVM dikildi? Dağlar tepeler inşaat dolmadı mı? Valisinden vekiline iktidar hava atıp, caka satıp durmadı mı İzmir’de? Ya Buca’dan oy alan vekiller? Buca’daki siyaset insanları? Yahu ciddi ciddi yazıyorum, isterlerse taşlasınlar beni. 13 yıldır babaları anneleri vergi veren bir çok çocuğumuz konteynerde öğrencilik yapıyormuş, gerçekten mi utanan yok? Para yoksa söyleyin, her Bucalı, beş on verir yapardı okulu… Bu haberi okuduktan sonra tansiyonum çıktı resmen. Sonra aklıma yine geldi o söz: Konuşsam tesiri yok, sussam gönlüm razı değil! PAZARTESİ’YE… Neler oluyor Yeşildere’de? Ne olacak Yeşildere’de? Kimler kimler arazi toplamaya başlamış? Yeşildere’yi ne kadar biliyorlar, tanıyorlar? Bence Belediye Başkanları çok dikkatli olmalı. En iyisi pazartesi bir “Yeşildere” yazısı yazmalı.