Evet, ülkemizde ekonominin durumu ne? Siyasi tartışmaların dışından bakmakta yarar var. Türkiye ekonomisinde ithalat yoluyla para kazanma yolu yeni değil. Eskiden de ithalat yoluyla para kazanmak v...

Evet, ülkemizde ekonominin durumu ne? Siyasi tartışmaların dışından bakmakta yarar var. Türkiye ekonomisinde ithalat yoluyla para kazanma yolu yeni değil. Eskiden de ithalat yoluyla para kazanmak vardı, son 10 ve 15 yıldaki kadar gerekli gereksiz alışkanlık olmamıştı. Daha vahim olan, ithalatın alanı çok gereksiz, düşüncesizce yaygınlaştı. İş çığrından çıktı; çünkü ithalat buğday gibi temel gıda maddelerine dayandı. Bu tür ithalat ile devletler ithalatçı devletleri sıkıştırarak emperyalistler, istek ve baskılarını vahşice kullanır. Kar etmeye doymaz, ara ara ve beklenmedik zamanlarda darlıklar yaratarak siyasi etkilerini artırarak, kendi çıkarcı isteklerini kabul ettirir. Sonuçta buğday, bir sürü tantana ile geliyor. Suriye’de zeytinyağı ve İspanya’da Türk damgası ile paketlenen zeytinin ülkeye olan faydası, zararı, dahi irdelenmiyor. Bir diğer önemli konu Türkiye’nin kendini ekonomik yönden yanıltması. ‘Bu yanıltma nedir?’ derseniz ihracatın devamlı arttığını söyleyerek dolar bazındaki miktarı söylemeyi ihmal etmemek. ‘Nasıl bir ihracat bilgisi bu?’ diyen de yok. İhracat materyallerini kronolojik sıralayarak, her yıl bir evvelki yıla nazaran hangi miktarda artış ile ihracat yapıldığına bakmamak, irdelememek çok yanıltıcı. Birçok ihraç ürününde, dolar bazındaki artışlar, miktar bazından kaynaklanmamakta, kur farkından kaynaklanmakta. İhracat konusu materyaller kilo, metre, metrekare, litre vs. ölçüleri ile miktar bazında yıllara göre incelenmeli ihracata öyle bakılmalı ki gerçek durum ne görülsün. Sadece bu veriler gerçek ihracat rakamını bulmamızı sağlayacak. Güzel ama bir konu daha bu gerçeği perçinleyecek; o da ithal konusu. İthalat ile yapılan ihracat oranı bulunmalı maliyet kontrol edilmeli. Yani şu bela ödemeler dengesi ne durumda.Çünkü maliyet enflasyonu yaşanıyor. Bir başka konuda yabancı mali görüşler takip edilmeli. Türkiye için aynı durumlar söz konusu mu değil mi üzerinde durulmalı. Örneğin Povelle kendileri için sıkı para politikasına ihtiyaç olduğunu faizlerin yükselmesi ile gıda ve enerji fiyatlarının düşmeyeceğini belirtiyor. Türkiye ve bütün ülkeler için sanki... Bir şey daha konut, yani emlakta yüksek fiyat dönemi bitti gibi bir düşünce de var. Ama konutta yüksek fiyat dönemi bitti gibi bir anlayışa katılmak çok zor. ‘Neden?’ derseniz enflasyon olan ülkede para belirli kişi ve kuruluşlarda şişer yani orantısız gelir artışları olur. Böyle olunca emlak satışlarında yüksek fiyatların düşeceğini beklemek çok da gerçekçi yaklaşım olmaz. Kur korumalı mevduata rağmen dolar 17,5 lira, altının gramı bin 29 lira olmuşsa ve endeks yönünü yukarıya doğru tutmaya devam ediyorsa durum ekonomik olarak zorda demektir. Hatta acil tedbirler gündeme getirilmez ise vahim bir durumdan söz etmek mümkün. Biz tarımı her ne kadar ihmal etmemeyi düşünsek de imalat sanayi ile çok ciddi ve uzun vadeli çalışmak gerekmekte. Buğday koridoru ve uluslararası uzlaşmalar ile ilgilenirken kaçan veya kaçırılan sanayi enstrümanlarını geri almanın yolunu ya da yollarını bulmak gerekiyor. Türkiye buğday ile uğraşır olsun Ford elektrikli araç üretiminde İspanya’nın Valencia şehrini seçti bile. Türkiye’deki ekonomik krizden bir şey olmaz diyenler varsa Sri Lanka Başbakanı Ranil Wickremesinghe tarafından ekonomimiz çöktü açıklamasına bakmalıdır. Çok merak edenler iki ülkenin ekonomik verilerini karşılaştırabilir. Adaletin dahi kişi bazında neticelendiği yaygın kanaat olarak konuşulan Türkiye’de iyi bir ekonomi yönetimi bulunmadığı gibi düzeltebilecek bir bilge kadro da maalesef yok! Sanırım dümeni kırık bir gemide yol alıyoruz. Çok çabuk uyanıp tamirat yapmak gerekiyor. Aksi taktirde yüksek maliyet enflasyonu ve resesyon kaçınılmaz.