Yaklaşık 1 milyon öğrenci için yeni bir dönem başlıyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) yerleştirme sonuçlarında birçok öğrenci hayal ettiği okula yerleşirken bazı öğrencil...

Yaklaşık 1 milyon öğrenci için yeni bir dönem başlıyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Liselere Geçiş Sistemi (LGS) yerleştirme sonuçlarında birçok öğrenci hayal ettiği okula yerleşirken bazı öğrenciler de pandemi koşulları nedeniyle online gerçekleşen eğitimler sonucunda istediği verimi alamadı ve adrese dayalı bir liseye yerleşti. Peki, hayatlarında yeni bir dönem başlayan ergenlik çağındaki gençlere aileler nasıl yaklaşmalı? Psikolog değilim, bu konuda bir uzmanlığım da yok ama bundan birkaç sene öncesine kadar bende bir öğrenciydim ve konuya odak noktasından rahatlıkla bakabildiğime inanıyorum. Elbette her anne-baba çocuğunun her derste her alanda en iyisi olmasını ister ancak bu çok zor bir ihtimaldir. Matematik Türkçeye kıyasla daha kötü ya da daha iyi olabilir. Her dersin en iyi olmasını beklemek ve bu konuda baskı yapmak çocuğa verilen yükün ağırlaştırılmasından başka bir şey değildir. Tabi bu başarısızlığın alkışlanacağı anlamına da gelmemeli. Bence başarının sırrı 24 saati eşit parçalara bölmekten geçiyor. Nasıl mı, hemen açıklayayım. Dersler kadar önemli olan bir şey varsa o da kişinin kendine ve zevklerine vakit ayırmasıdır. Bu kitap okumak da olabilir, bilgisayarda oyun oynamak da. Çocuğunuzun artık bir birey olduğunu kabul edip onun isteklerine de önem verirseniz derslerinde de olumlu yansımalar olacağını fark edeceksiniz. Israr, baskı ve açıklama yapmadan iyi sonuç beklemek hayalcilikten başka bir şey değil. Uzmanlara göre ailenin çocuğa sınır koyarken nasıl bir yol izlediği de çok önemli. “Cezalandırıcı, baskıcı bir otorite mi yoksa sevgiden beslenen bir otorite mi kuruluyor?” Ebeveynin kendine sorması gereken soru bu. ‘Bu senin ihtiyacın, bunu yapmamız gerekiyor o yüzden birlikte çizdiğimiz bu programa uyman gerekiyor’ demek yerine ‘Bu programa uymazsan şu yok, bu yok’ denilirse çocukta olumsuz etkiler olması muhtemeldir. Bu durum çocuğa yediği yemeğin adını ya da yararını söylemeden aç kalmaması için zorla yedirtmekle eş değer. Ayrıca bence yasaklı dil hiçbir zaman işe yaramaz. Kurallar tabi ki olmalı ama bu kurallar yasakmış gibi sert bir dille yansıtılırsa çocuk da o baskıyla mücadele etmeye başlayacaktır. Unutmayın ki yasak olan her zaman daha cazip gelir. Maalesef ki eğitim sistemimiz dinlendiren bir eğitim sistemi değil, aksine çocukların günleri yorgun, bıkmış ve yarış halinde geçiyor. Bu nedenle ailenin çocuğun yükünü ağırlaştırmaktan çok hafifletmesi gerekiyor. İyiliği için yaptığınız her şey iyilik olmayabilir. Ve unutmayın ki çocuğunuz sizi yansıtır. O kızdığınız ya da başarısıyla gurur duyduğunuz karne de sınav sonucu da çocuğunuzun değil ailenizin sonucu. Yolunda gitmeyen bir şey varsa da hatanın kökü size dayanıyor, olumlu ya da olumsuz tepkilerinizi buna göre verirseniz hem siz hem de çocuğunuz daha huzurlu olacaktır. Sevgiyle kalın…