İlk seçimde iktidara talip güçlü bir muhalefet partisinin atacağı adım olmamalıydı bu söylem. Ülkenin kayıtsız şartsı...

İlk seçimde iktidara talip güçlü bir muhalefet partisinin atacağı adım olmamalıydı bu söylem. Ülkenin kayıtsız şartsız en büyük sorunu “geçinme derdi” olmasına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu kalktı “başörtüsü” dedi… Neden dedi? Kimin aklına uydu? Bu “başörtüsü” olayını CHP liderine kabul ettiren kim? Hatta şöyle bir soru sorayım? Bu söylemler umarım “dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan” etmez CHP’yi. Kılıçdaroğlu ortaya ilk kez “helalleşme” sözünü attığında, ben biraz temkinle yaklaşıp “helalleşme” ile “yüzleşme de” gerek diye yazmıştım. Hatta yazıdan sonra da bazı partili dostlarla söyleşmiştim. Helalleşme, yüzleşme, özeleştiri, özür dilemek önemlidir. Yapanı küçültmez tam aksine saygınlık kazandırır. Ama zamanı, yeri, yöntemi çok iyi düşünmek de şarttır. Kaş yaparken göz çıkarmak da var ihtimalde. Şu anda Türkiye’nin neresinde “başörtü” sorunu var da yasal veya anayasal düzenleme ihtiyacı hissedildi? Bu konuyu “karanlık güçler” AKP iktidara gelsin diye sorun edip, AKP de iktidarında ortadan kaldırmadı mı? Yani başı örtülü kadınlarla helalleşme belki doğrudur da bu garip söylemler bana “kılık kıyafet devriminin” bütününü de hatırlatıyor. Her ne kadar artık fesli, sarıklı, cüppeli erkekler de özgürce dolaşıyorsa da CHP’nin “yaşama” sorunlarından vazgeçip kendi partililerinin dahi tepkisini çekecek bir söylemi geliştirmesi tuhaf ötesi. İYİ Parti Lideri Akşener’in “Kapanmış yaraların üzerinde konuşmayı doğru bulmuyorum. Türkiye’nin çok acil çözüm bekleyen sorunları var” sözlerini ise yürekten takdir ettim. Merak ediyorum şimdi ne var acaba Kemal Beyin defterinde?Helalleşme” diye tarikatları falan mı ziyaret edecek? Bir şeyler duyuyorum ama, yok o kadar da değildir artık! HASTANEMİZE NAZAR DEĞMESİN! Yirmi yıldan fazla zamandır tüm sağlık sorunlarıma şifa bulduğum hastane Eşrefpaşa Hastanesi. Acilinden ameliyathanesine girmediğim bölümü yok neredeyse. Aslında hastanenin öyle bir tarihi var ki. Tarihçi Doçent Başak Ocak hocamızın kaleme aldığı “Eşrefpaşa Hastanesi” kitabını da okuyunca, sağlık tarihinde İzmir’in aslında ne kadar önemli olduğunu da öğrendim. Geçen gün Başhekim Yardımcısı cerrah dostum Dr. Yavuz Uçar’ın sosyal medyada paylaştığı bir çağrıyı gördüm. Kendi kendime bağırmaya başladım “Helal olsun” diye. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin imkanlarını, dezavantajlı vatandaşlara daha çok ulaştırmak için Eşrefpaşa Hastanesi içinde ‘Evde Bakım Birimi’ oluşturduk. Hekimler, diş hekimi, fizyoterapist, psikolog, diyetisyen destekli, yara bakım eğitimli personel ile evden çıkamayan yatağa bağımlı, demansı olan, ortopedik engelli, immobil vatandaşlara ulaşmaya çalışıyoruz. Lütfen çevrenizde varsa hastalarınız, eczacınız, aile hekimi gruplarına duyurursanız seviniriz. Hafta içi saat 08.00 – 16.00 arası iş günlerinde telefonumuz: 02322938020. İlgi ve desteğinizi bekliyoruz.” Bu hizmet o kadar önemli, gerekli ve kutsal ki. Pek çok vatandaş bu dertten öyle sıkıntıda ki. Ama iyice çöken milli sağlık sistemimizde hastanelerin halini yazmaya gerek yok. Üstelik bu hizmeti çevremde alan tanıdıklarım da var. Yani memnuniyeti size hizmeti alanlardan yazıyorum. Kendi adıma kutluyorum hastaneyi. Başhekim Devrim Demirel ve ekibini kutluyorum. Sevgili kadim dostum Yavuz Uçar’ı da bir ara kaçırıp yıllardır yapamadığımız bir İzmir buluşmasını yapmak da borcum olsun artık. Sohbeti muhteşem Devrim hocayı da bekleriz. Başhemşire Gülçin Hanım kardeşim, tiyatro aşığı yürek doktoru Gaffar kardeşime de kolaylıklar, onları da bekleriz yani. İzmir hastanesine sahip çıkmalı, yoksa 1999’dan beri “ham yapmayı” bekleyen nice kifayetsiz muhteris var etrafta dolanan! O GENÇ” SİZE İNAT ÇEKİYOR FİLMİ! Geçen yazıda yazmıştım, devam edeyim. Kerem kardeşim, Kültür Bakanlığı’ndan gördüğü ilgi ve desteği ne yazık ki kendi şehrinden görmedi. Ama takip ediyorum, eğer biri çıkar da derse “İzmir’in tanıtımı yapılmıyor” diye, ben bilirim onu nasıl rezil edeceğimi. Yahu İzmirli bir genç, tarihi eser kaçakçılığını konu alan bir sinema filmi çekiyor. Bakanlık destek vermiş. 35 kişilik bir ekip de var ve sadece bir ay öğle akşam iaşe desteği istedi. Üstelik bu destek bedava değil, üstelik vergiden de düşülebiliyor. Ama olmaz… İzmir’de her şeye bulaşan güya sinemacı güya tarihçi güya yayıncı kibir tipleri var ya, bu filmin ayrıntılarını bile öğrenme zahmetine girmeden sadece kıskançlık ve çekememezlikle kapı kapı dolaşıp, yüzünü görmedikleri Kerem’i kötülemişler. Alsancak’ta orada burada oturup sadece mızmızlık yapan bu sahte entelektüel çevreyi ne yazık ki bazen belediyeler de “insan yerine koyuyor”. Bu edepsizleri biliyorum, dertlerinin İzmir ya da kent kültürü olmadığını da biliyorum. Her şeye rağmen özellikle iki önemli isimden ses bekliyorum. Biri Ticaret Odası’nın genç başkanı Mahmut Özgener diğeri de İzmir’de yıllardır yemek piyasasında önemli yer tutan ki ben EGE TV yıllarımda tanımıştım, Hasan Küçükkurt’tan, kendilerine abuk sabuk konuşanlara kulak vermeden bu gence sahip çıkmalarıdır. Tanışsınlar da öğrensinler bu çocuk kimseye sırtını dayamadan neler yapmış? BASMANE GÜNLERİ” YENİDEN… Ne güzel günlerdi… Ayrılık gayrılık yoktu… Şimdi öyle değil. Ne Konak’ın tadı kaldı ne de Basmane’nin… Bir “yalan bulutu” Punta’dan Basmane’yi tasarlamaya uğraşıyor hala. Ama öylesine dev isim ki Orhan Beşikçi, onca yalan, dolan, iftira ve itibarsızlaştırmaya karşı inadına dimdik duruyor. Yorulsa da vazgeçmiyor Basmane’sinden yaşına rağmen. Son “Basmane Günleri” 2014’te yapıldı. Sonra olamadı. Rahmetli Oktay Gökdemir ve Orhan Beşikçi uzunca süre marka değer kattılar, yarattıkları “Basmane Günleri’ne”. Kimse kusura bakmasın ama Basmane tam gözden ve gönülden düştüğünde Orhan Beşikçi’nin “kent gözlemci” ruhuyla yeniden farkındalığa kavuştu. Ne yazık ki bizim siyaset erbabı Orhan Beşikçi gibi “bağımsız ve bağlantısız, yürekli ve dobra” insanı sevmez. Özellikle ilçe belediye başkanlarının “bazıları” çevrelerinde hep “evet efendim sepet efendim, cicim başkanım” edebiyatı ister, eleştiriye tahammülleri yoktur. 2014’ten beri yapılmayan “Basmane Günleri” Orhan Beşikçi’nin gerekli ısrarı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yürek talimatıyla yeniden başlıyor. Program açıklanır ama, aldığım bilgiye göre 18 ya da 19 Ekim gibi başlayacak. Bendeniz de muhteşem bir kadroyla bir panel yöneteceğim. Ama “Maşatlık Mitingi tadında” bir panel. Bence not alın şimdiden. Program açıklanınca ben bir kez daha yazacağım. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanlığı tarafından Orhan Beşikçi’nin ustalığıyla yaşanacak bu günlerde keşke Konak Belediyesi de dahil olsaydı. Lakin olmaz, olamaz…