Geçmiş olsun, güzel İzmirim… Geçmiş olsun, her sabah ‘Günaydın’ dediğim Ayşe Teyzem… Geçmiş olsun, her sabah gevreği ile güne başladığım sıcak çayını yudumladığım Ahmet Amcam… Geçmiş olsun, saçları...

Geçmiş olsun, güzel İzmirim… Geçmiş olsun, her sabah ‘Günaydın’ dediğim Ayşe Teyzem… Geçmiş olsun, her sabah gevreği ile güne başladığım sıcak çayını yudumladığım Ahmet Amcam… Geçmiş olsun, saçları örgülü, kırmızı pabuçlu güleç çocuk ve onun güzel arkadaşları… Geçmiş olsun… Geçtiğimiz hafta cuma günü hepimiz derinden sarsıldık… Kendimizi sokaklara atıp can ve canan derdine düştük… Hem kendimizi hem de sevdiklerimizi korumak o an önceliğimizdi… Ama sonra… Sonrasında işin rengi çok değişti... Görüntüler… Görüntüler… Görüntüler… Haberler… Haberler… Haberler… Sesler… Sesler… Sesler… Çığlıklar… İç çekişler… Acı, bekleyiş, umut, hüzün… Duygudan duyguya geçtik, yorulduk ama beklemekten asla vazgeçmedik… Çünkü her sabah selam verdiğim Ayşe Teyze oradaydı… Ahmet Amca oradaydı… O neşeli, güleç ‘bizim’ çocuklar… Hepsi oradaydı… Ben onlara bir zamanlar dokunmuştum… Sokaktan geçerken gözlerimiz kesiştiğinde tebessüm ettiğim, vapurda yan yana oturduğum, aynı banka kuyruğunda sıra beklediğim, aynı konserde mest olduğum, aynı Körfez’de seyre daldığım insanlar hep oradaydı… Sustum… Uzun bir süre ellerim kalbimde, sustum… Bekledim… O beton yığınları arasında çıkan her bir mucizede içimde yaseminler çiçek açtı… Her vedada kara kışlara döndü yüreğim… Canım yandı… Çok canım yandı… Bir yandan evsiz kalmış insanları görmek, bir yandan umuda tutunanlara yeniden nefes olmak, bir yandan da ellerimde güç biriktirip destek olmak için ayakta durmaya çalıştım… Yardım mücadelesindeki insanları görünce bir kez daha gurur duydum… Uykular gözlerime uğramaz oldu… Telefonlarım susmaz oldu… Gözlerim haberlerde bir alkış, şifaya koşan bir ambulans sireni duyma umuduyla bekledim… Bazen sevinçten havalara uçtum bazen gözlerimdeki yaşları avuçlarıma dizdim… Hala da beklemeye devam ediyorum… O tozun dumanın içinden bir ses gelecek ve bize ‘Ben buradayım’ diyecek… İnsanlar susacak… Kalplerin sesi duyulacak… Her bir yürek onun oradan kurtulması için çarpacak… Kim bilir belki Ayşe Teyze, belki de Ahmet Amca… Ya da o güzel saçları örülmüş çocuk… ‘Ben buradayım’ diyecek… İşte o güne kadar bizler, 4.5 milyon İzmirli, ‘Orada biri var mı?’ diye seslenmeyi sürdüreceğiz… Belki dışarıdaki bilmez ama bizim umudumuz suya inene kadar değil su kuruyana kadardır… O su kuruyana kadar… Son nefes gökyüzüyle bulaşana kadar… Yorgun bedenlerin üstüne gün doğana kadar herkes tek yürek bağırsın: Orada biri var mı? Çünkü orada biz varız… Çünkü orada umut var… Çerçevedeki anıların diğer yarısı… Annenin evladı… Evladın ana baba kucağı var… O su kuruyana kadar koruyun umudunuzu… Çünkü orada İzmir var…