Aslında cebe dokunan bir durum yoksa her şeye tahammül ederiz. Bu hafta ne yazmalıyım dedim; Ayasofya, LGS, YKS, Kovid-19, ihracat, ithalat, sanayi kısaca ‘Ekonomi mi?’ diyerek saydım. Sonuçta geldim...

Aslında cebe dokunan bir durum yoksa her şeye tahammül ederiz. Bu hafta ne yazmalıyım dedim; Ayasofya, LGS, YKS, Kovid-19, ihracat, ithalat, sanayi kısaca ‘Ekonomi mi?’ diyerek saydım. Sonuçta geldim üsluba takıldım. Siyasi üslup sosyal medyadaki lisan, toplumsal ve kurumsal temsilcilerin lisanı nasıl olmalı, bunların sebep sonuç ilişkileri… Lisan derken herhangi bir ülke dilinden değil, diyalog potansiyelinin mükemmel olmasına yardım eden iletişim becerisini kastediyoruz. Yani üslubunu… Medyada profesör, doçent, emekli general gibi kamuda ciddi görevler yapmış insanların kullandıkları yakışıksız vücut dilleri buna dahil. Bu insanların konuşmak, münazara etmek yerine birbirlerine bağırmaları çok yakışıksız. Şu anda bile konuşmacılar önceki ifadelerini unutup çevir kazı yanmasın mealinde ki lisanları hoş değil. Bir takım yuvarlak laflar ile önceki beyan ettiği düşünceleri yanlış olsa bile ısrarlı üslupları kırıcı olarak devam ediyor. Milletin değerlerine ima yolu ile olsa bile ağır ifadeler kullanılıyor. ‘Hangisi?’ dediğinizi duyar gibiyim. Konuşan herkes… Medya- sosyal medya fark etmiyor. Methiyelerin, yergilerin şirazesi kaydı sanki. İnsanları rahatsız eden gelişmeler hoş olmuyor. Kabul edersin etmezsin sonuçta bu tür lisan veya üsluplar topluma zarar verebilir. Hele dini ve milli liderler olaylar üzerinden tartışmak dikkat etmeyi gerektirir. Yapılacak hatalı tartışmalar daha sonra ortamı toplamakta sıkıntı yaratabilir. O zaman kamu görevlileri üslupları sonucunda hoş olmayan durumlara sebep olabilir. Dozundan fazla yalan söylenmesi toplum güvenini olumsuz etkiliyor. Halkı cahil yerine koyan kelime oyunları demogojik ve ilgisiz misaller vermeye devam etme yanlışını fark etmemek çok elim. Bu yazı esasen bir tecrübenin ürünü olarak kaleme alındı. Sevgili yurttaşlarım, özellikle yönetime talip ilim, bilim, kamu yöneticileri ile siyaset adamlarına yazıyorum: Görüntülerinizi seyretmelisiniz. Medyadaki tartışmalar sosyal medyada yoğun yer buluyor. Bu kişiselleşiyor, yayılıyor, gerginlik yaratıyor, büyüyen bir ayrılma ortamını besliyor. İnsanlar değerlerine laf edilmesine üzülüyor, siz devam ettikçe öfkeleniyorlar. Esasen bu gelişmelerin konusu psikiyatristlerin analizini gerektirir. Bu gün için üslup, lisan bozukluğu ciddi bir güven sorunu yaratmıştır. Süratle bir üslup değişikliği güveni geri getirecektir, getirmelidir. Ciddi bir güven boşluğu oluştu desek yalancı çıkmayız. İş hayatı, öğrenci dünyası, bürokrasi, siyaset kullanılan lisan nedeni ile sorunlu. Daha vahimi, ciddi bir kontrol de yok. Kamusal konularda kaliteli, bilgili elaman da yok gibi. Peki ne yapmalı? 1- Asla yalana başvurmamalı. 2- Kimseyi emin olmadan suçlamamalı. 3- Geçmişin bilinmeyenlerine takılmamalı, gelecek ve ilim konuşulmalı. 4- Milli ve dini değerler konusunda yersiz konuşulmamalı. 5- Devletin bütün yönetici ve değerleri hakkında dikkatli konuşulmalı. 6- Kamu görevlileri partili gibi konuşmamalı. 7- Medyaya vekiller çıkmalı, terbiyeli konuşmalı, demogojik konuşmamalı. Hiç bir millet yoktur ki hitabet ile yönetilmesin. İşte hitabete dikkat, insana, millete vatana dikkat etmektir. Dikkatinizi bize, ilme, bilime, ekonomiye verin lütfen. Huzur ve sağlıkla…