Eski patronumun şu sözü hiç aklımdan çıkmaz: Tasarrufun sonu yoktur. Ekliyorum; israfın da sonu yoktur… Ülkemizde gıda israfı her geçen gün önem kazanıyor. Öyle ki, yıllık gıda israfının yaklaşık 28...

Eski patronumun şu sözü hiç aklımdan çıkmaz: Tasarrufun sonu yoktur. Ekliyorum; israfın da sonu yoktur… Ülkemizde gıda israfı her geçen gün önem kazanıyor. Öyle ki, yıllık gıda israfının yaklaşık 280 milyar lirayı bulduğu söyleniyor. Dahası da var, bu rakam özellikle korona virüs salgını dönemi ile yaşanan tedarik zincirindeki kırılmalarla 2020 sonuna kadar 300 milyar liraya ulaşabilir. Bu da dünyada yaklaşık 87 milyon ailenin aylık geçim masrafına tekabül ediyor. Eğer bu israfı önleyebilirsek o parayla 109 milyon çocuğun yıllık eğitim masrafı karşılanabilir. O kadar anlamsız, bir o kadar da ucuz nedenlerle israf ediyoruz ki… Araştırmalara göre her yıl üretilen gıdaların üçte biri renk, şekil gibi kalite standartları, fazla üretim, yanlış lojistik kararlar ve tüketim tarihleri ile ilgili basit bilgilerin eksikliğinden dolayı çöpe gidiyor. Dünyada çöp dağlarına dönen gıda atıkları her yıl 1,3 trilyon dolar finansal kayba neden oluyor. Bu, beraberinde çevre kirliliğine de yol açıyor. Çevresel gıda atığı toplam karbon salınımına yüzde sekiz etki ediyor. Türkiye’ye dönelim… Ülkede her yıl üretilen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yaklaşık 11,6 milyon tonu nakliye aşamasında doğru şekilde taşınmadığı için çöpe gidiyor. Bu şu demek; kişi başına yılda 125 kilo sebze ve meyve israf oluyor. 125 kilo… Ürünler çöp depolama alanlarına gidiyor. Bir yılda oluşan 9-10 milyon ton sebze meyve atığı yıllık ihracatımızın yaklaşık 4 katına karşılık geliyor. Sebze ve meyvenin bedelinin ortalama 1 dolar olduğunu varsayarsak bunun ekonomimize maliyeti 9-10 milyar dolar… Konunun uzmanı değilim ancak bildiğim şu; tasarrufun temelinde kaynakları doğru kullanmak var. Bunun, geleceğe borcumuz olduğuna inanıyorum. “Tasarruf yapalım” demekle de tasarruf olmuyor elbette…Bunun için inanç, istikrar ve eylem gerek… Para kolay kazanılmıyor. Ancak deliyi tutmaktan zor bir konu da o parayı nasıl harcadığımız… Çünkü nasıl harcadığımız, ne kadar kazandığımızdan daha önemli. Tam bu noktada doğru ve tasarruflu tercihler devreye giriyor. Kullandığımız enerjiden, gereğinden fazla alınıp bozulan yiyeceklere, ‘Olmasa da olur’ dediğimiz alışverişlerle kadar paramızı ve zamanımızı boşa harcamamalıyız… Kolay kolay fark edilmeyen ancak cebimizde büyük yaralar açan küçük alışkanlıklarımızı değiştirmek bile tasarruf yolunda bir adımdır. Kemer sıkmaktan bahsetmiyorum. Anlattığım cimrilik hiç değil… Sadece ‘istek mi, ihtiyaç mı’ ayrımını iyi yapabilmek, anlattığım… İhtiyacın olmayan ürün ve hizmetlerin farkında olmak. Elektriği, doğalgazı, suyu gereği kadar kullanıp yaşam kaliteni düşürmeden gereksiz harcamaları kısmak. Yalnızca tüketimi azaltmak değil, aynı zamanda verimliliği de artırmak. Ve bunu sürdürülebilir hale getirmek… Üniversite yıllarında çektiğim bir kısa filme replik olarak yazdığım, rahmetli babamın sözü ile bitiriyorum: Hesabın güzelse, hayatın da güzel olur…