“Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” sözü öğretmenlik yıllarımda çokça kullanılırdı. Bu sözün kullan...

Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” sözü öğretmenlik yıllarımda çokça kullanılırdı. Bu sözün kullanım amacı farklıydı. 1891'de İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü görevinde de bulunan Emrullah Efendi, hasbelkader veya siyasi kimliği ile bakanlık koltuğuna oturan bir Milli Eğitim Bakanı değildi. Çekirdekten yetişmiş idealist bir milli eğitimciydi. Liselere felsefe derslerini bakanlığı sırasında ilk kez o koydurdu. Bu konuda kitaplar yazdığı söyleniyor. Eğitimde reformların önce yüksek öğretim kurumlarında başlaması gerektiğine inanıyordu. Açtığı okullardan rahatsız olan ve açacağı okullar için maarif bütçesine ek ödenek istemesine kızarak, "Bıktık senin bu okullarından" diyenlere karşı, şimdilerde hep yanlış kullanılan meşhur sözünü söyledi: "Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim." Eğitimde reformlar uygulamayı düşünen bir bakanın, okul sayısını artırmasından yakınanlara, söylediği verdiği bir sözdü aslında. Bugünkü Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un “Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir” sözü de yıllarca tartışılacaktır. Bu sözü bakanlığı ile özel okul sahipliği ile mi karıştırdı acaba diye düşünmedim değil. Basın toplantısında şunları söylemişti. "Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz. Neye göre; personel maaşına göre... Bu tüm okullar için böyledir. Yani asıl yük varsa kirada ve öğretmen maaşındadır. Geri kalan yük vergi yüküdür ve elektrik su parasıdır…" Daha sonra bu sözün üzerine şu açıklamayı yapıyor Sayın Bakan; “Ziya öğretmen olarak benim bir öğretmen kimliğimle benim, öğretmenlerimizin itibarının özlük haklarının yükselmesi dışında hiçbir hedefim olamaz…” Milli Eğitim Bakanlığı görevine ilk başladığı günde şöyle demişti. “Bu iş yükselecekse, bir bayrak yükselecekse tümüyle öğretmen arkadaşlarımızın omuzlarında yükselecek." Sayın Bakan sanırım hükümetin bir üyesi olarak Milli Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğinden yakınmıştır. Çünkü Bakanlığa ayrılan bütçenin çoğunu öğretmen maaşları oluşturuyorsa, eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğini gösteriyor. Türkiye’de öğretmen maaşları dünya standartlarına göre düşük. Eğitim ve işletme fakültesi mezunu bir emekli öğretmen olarak 3.503 TL maaş alıyorum. Sahi ya bir zamanlar herkesin dilinde dolaşan 3600 göstergeye ne oldu? Öğretmenin görevi sadece derslere girip çıkmak değil. Plan program yapar, yazılı sorusu hazırlar, yüzlerce yazılı kâğıdı okur, vicdani sorumluluğunun getirdiği yükle sınav kağıtlarını okurken ne kadar zorlandığını, yaşamayan bilmez. Sorunlu öğrencileri kazanmaya çalışır, bir de kendini yenilemek için zaman harcar. Bütün bu uğraşlara karşı aldığı ücret, güzel bir semtte oturmaya yetmez. Ek ders ücreti alamayan çok öğretmenin de olduğu da unutulmamalı. Bakanlığa atanmasının ilk günlerinde deneyimli, eğitim kökenli birinin atanmasından en çok sevinenlerden biriydim. Ancak İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğünden tanıdığım, görev süresinde hayırseverler ile yakın diyalogları sayesinde İzmir’e çok sayıda okullar kazandıran Vefa Bardakçı’nın daha sonra Ankara İl Milli Eğitim Müdürü iken görevden alması bende ciddi hayal kırıklığı yaratmıştı. Bardakçı’nın biyografisi bile bana göre görevden alınmamasına bir gerekçeydi. Şu pandemi sürecinde yüz yüze eğitimin Milli Eğitim Bakanlığını öğretmen maaşlarından daha çok zorlayacağını düşünüyorum. SON SÖZ: "Bir öğretmen öğrenmeyi keserse, öğretmeyi de keser, böylece sabitleşir, yol gösteremeyen bir işaret levhası olur"