Şehir merkezleri, meydanlar, caddeler, okullar, üniversiteler bomboş. Restoranlar, kafeler, mağazalar, hatta dev alışveriş merkezleri kepenk indirdi. Durumun ciddiyeti anlaşıldıkça temel ihtiyaçlar...

Şehir merkezleri, meydanlar, caddeler, okullar, üniversiteler bomboş. Restoranlar, kafeler, mağazalar, hatta dev alışveriş merkezleri kepenk indirdi. Durumun ciddiyeti anlaşıldıkça temel ihtiyaçlar dışında sokağa çıkan insan sayısı her geçen gün azalıyor. Toplu taşıma, özel araç kullanımının azalması, birçok iş yerinin kapalı olması, fabrikaların üretim hızının düşmesiyle fosil yakıt kullanımı büyük oranda düştü. Tabi, bütün bu etkenlere bağlı olarak hava kalitesi arttı; hava kirliliği yüzde 30 azaldı. İnsanlık kilitli kapıların ardında izole edilmiş durumda… Herkes ebeveynlerinden, dedelerinden, ninelerinden, çocuklarından, torunlarından uzakta. Basit görülen sarılmanın, ufak bir temasın, diyaloğun, tokalaşmanın ne kadar değerli olduğunu nihayet anladık. Ufacık bir virüs ne mi yapabilir? Ufacık bir virüs tüm insanlığa yüzyılın dersini verebilir… Bize sunulana şükretmek yerine insanlık gelişimimizi nasıl da geriye sardığımızı anlatabilir. Kendimizi, kendi ellerimizle hızla mahvedişimizi gösterebilir. Birbirimize ve doğaya karşı nasıl bencilce davrandığımızı, şiddetle, önyargıyla nasıl insanlıktan uzaklaştığımız gerçeğini bir tokat gibi yüzümüze vurabilir… DURMADAN KÖTÜYE GİTTİK Önce milyonlarca canlının telef olduğu eş zamanlı yangınlar çıktı. Sonra gezegenimizin ayrı noktalarından yükselen savaş sesleri arttı. Yine eş zamanlı depremlerle doğa insanlığı uyardı… Biz ne yaptık? Her gün yüzlerce insan açlıktan ölürken kendimizi daha iyi(!) hissetmek için; en güzel elbise, en yeni telefon, en hızlı araba arayışlarından vazgeçmedik. Orman yangınını önlemek amacıyla 5 bin yabani deveyi, kuraklığı sebep göstererek öldürdük. Afet sonrasında canlarını ve mallarını kaybeden insanlara sırt çevirdik, onlar üzerinden ‘daha fazla’ para kazanmaya çalıştık. Bencilce, üç maymunu oynamaya devam ettik. “Bana ve sevdiklerime bir şey olmasın da…” dedik. Bizi evlerimize kapatan o küçük virüs bir gün gidecek. Durma noktasına gelen hayat tekrar akmaya başladığında; kendimize ve ailemize ne kadar az zaman ayırdığımızı, yüzeysel şeylere daha az anlam yüklememiz gerektiğini, iletişim kurmak için sanal dünyadan fazlasına ihtiyacımız olduğunu ve en önemlisi memnuniyetsizliklerimizi bir kenara bırakıp şükretmeyi anlamış olmayı umut ediyorum.