Türk sinemasının “ustasız ustası” Lütfi Ömer Akad, 19 Kasım 2011’de 95 yaşında aramızdan ayrıldı. Araştırmacı- yazar...

Türk sinemasının “ustasız ustası” Lütfi Ömer Akad, 19 Kasım 2011’de 95 yaşında aramızdan ayrıldı. Araştırmacı- yazar Tahir Şilkan’la usta yönetmenin sinemamıza kattıklarını konuştuk Işıkla Karanlık Arasında” adlı kitabı yayımlandığında (2004) bir solukta okumuştum. 90 yaşına yaklaşıyordu ve suskunluğunu bu sefer kendi kalemiyle sonlandırıyordu. 95 yaşında öldü ama ölümünü de hiçbir zaman kabullenmedim. Öyle insanlar ne kadar uzun yaşarsa yaşasın dünya onlarsız çok şey kaybediyor. Defalarca yazdım ama bu sefer Tahir Şilkan’ın kapısını çaldım. Türk sinemasının ustası Yılmaz Güney’in iki ustamdan biri dediği Lütfi Akad’ı Şilkan’a sorduk. Şilkan, onun yönetmenliğin yanı sıra sinema emekçilerinin mücadelesinde yer alan duyarlı bir insan olduğunu kaydetti. Şilkan, “Lütfi Akad "Işıkla Karanlık Arasında" adıyla yazdığı anılarının son cümlesinde bu 23 yıl için her zaman onur duyacağını söylemiştir. Işığıyla, karanlığın aydınlanmasına ve sinemamıza yaptığı katkılarla Lütfi Akad unutulmayacaktır” dedi. Lütfi Akad’ı anlatmak isterseniz ilk olarak ne söylemek istersiniz? Türk sinemasının 1950-1980 arasındaki en etkin ve üretken döneminin en büyüğü olan Lütfi Akad, on yıllar geçse de unutulmaması gereken filmlerin yönetmeni olmanın yanı sıra binlerce öğrenci yetiştirmiş öğretmeni, sinemaya büyük oyuncular ve yönetmenler "armağan" etmiş ustası, sinema emekçilerinin haklarını toplu sözleşme masasında savunmuş sendika yöneticisi bir sinema emekçisi, tek sözcükle özetlemek gerekirse sinemamızın 'bilge'siydi. Sinemaya dahil olması ve en önemli eserleri konusunda neler söylersiniz? Lütfi Akad sinemaya, 1946 haziranında memuru olduğu Osmanlı Bankası’ndaki işini bırakarak hesap- kitap (muhasebe) elemanı olarak başlamıştır. Sonra çevre düzeni, yapım yönetmenliği sonrasında senaryo ve 1949 yılında Halide Edip Adıvar'ın 'Vurun Kahpeye' eserinin yönetmenliği... Son uzun metrajlı filmi, Gelin(1973). Düğün(1973) üçlemesinin son filmi olan Diyet' ti.(1974) Lütfi Akad'ın en önemli filmleri arasında son filmleri olan üçleme dışında, Sait Faik'in Menekşeli Vadi öyküsünden Türkan Şoray ve İzzet Günay'ın başrolde oynadığı Vesikalı Yarim(1968), Yılmaz Güney'le çektiği Hudutların Kanunu(1967), Kızılırmak-Karakoyun(1967), Kurbanlık Katil (1967), Orhan Kemal'in 1970 yılında romanlaştıracağı Kaçak'tan Vedat Türkali'nin senaryolaştırdığı Üç Tekerlekli Bisiklet (1962), Gökçe Çiçek(1973), Irmak(1972), Attila İlhan'ın senaryosunu yazdığı Yalnızlar Rıhtımı (1959), Yaşar Kemal'’in eseri Beyaz Mendil (1955), Kanun Namına(1952), Yaralı Kurt (1972) ve Orhan Gencebay'ın oynadığı Bir Teselli Ver (1971) sayılabilir. Sadece yönetmen olarak değil onun bir de sendikal mücadeleyle ilgili çabaları ve fikirleri var değil mi? Evet, doğru. Lütfi Akad, sinema emekçilerinin emeklerinin karşılıklarını alabilmeleri için sendika çatısı altında toplanmalarını savunucusu olmanın yanında sendikanın yöneticisi, örgütçüsü, toplu sözleşme pazarlığını yürüten temsilcisidir. O, "yardımcı oyunculardan, senaryocusuna, laboratuvardan, ses uzmanına, oyunculardan çevre ve sanat yönetmenine her üye kendi uzmanlığında olan işin en iyisini vermeye çalışsa da"; "film kolektif bir iştir" sözünün doğru olmadığını, yönetmenin, "...kalabalığın ortasında bir yerde, ağır ağır, kaygılar içinde yapayalnız" olduğunu söyler. Sinema eleştiri dünyasında onunla ilgili söylenen, yazılan en çarpıcı tespiti size sorsak? Lütfi Akad sinema içinde olduğu dönemde de sonrasında da daima eleştirinin ve akademinin gündeminde olmuştur. Ancak bazı yazılar daha çok öne çıkıyor. Lütfi Akad sineması üzerine yazdığı "Ustasız Bir Usta" başlıklı yazısında, sinema yazarı Burçak Evren şunları tespit ediyor. "Akad'ın sinema dili, hiç kimse tarafından yadsınamayacak denli duru, saf gösterişten ve yapaylıktan tümüyle soyutlanmış bir dildir. Düz bir anlatım tüm filmlerine egemendir. Tüm filmografisinde alegorik anlatım, geri dönüşler, teması ortak olan koşut kurgular ya da buna benzer ortalama seyircinin algılamakta güçlük çekeceği hiçbir anlatım üslubu gözükmez. Onun sineması tıpkı bir fotoğraf makinası gibi gerçeği olabildiğince tespite yöneliktir." Akad, edebiyattan çok beslenen bir yönetmen. “Vurun Kahpeye” filmiyle başlaması da bir yönü. Orhan Kemal’le sıkı bir dostluğu ve işbirliği olduğunu biliyoruz. Ne söylemek istersiniz? Lütfi Akad, 1950'li yılların sonundan itibaren göç olgusuyla ilgilenmiş, o yıllarda Orhan Kemal'le birlikte bu konu üzerine çalışmıştır, Orhan Kemal'in 'Gurbet Kuşları' senaryosu ve sonra romanına yansıyan bu çalışma, neredeyse 10-12 yıl sonra Gelin, Düğün, Diyet üçlemesiyle Lütfi Akad sinemasında doruğa ulaşacaktır. Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı'nın değerlendirmesiyle göç olgusu, Akad sinemasında Düğün filminde örgütlenmemiş seyyar satıcılar, Gelin'de büyümek isteyen esnaf, Diyet'te ise sanayi işçileri, sendika olarak görünecektir. Akad bu filmlerde senaryo çalışmasını genç bir yazarla Selim İleri ile yapacaktır. Lütfi Akad, 48 uzun metrajlı filmin dışında 8 tanesi ormanla ilgili toplam 10 belgesel film ile televizyon için Ömer Seyfettin'in eserlerinden kendisinin senaryolaştırdığı dört, Prof. Dr. Faruk Erem'in 'Bir Ceza Avukatının Anıları' adlı kitaptan dört ve 'Dört Mevsim İstanbul' üst başlığı altında çekilen dört TV filmini yönetmiştir. Akad'ın başka yönetmenler tarafından sinemaya aktarılan 7, filme çekilmemiş 2 senaryosu vardır. TRT için çekilen bu filmlerden 'Emekli Başkan' ve 'Isı' filmleri idam cezasının gayri insaniliği ve adaletsizliği üzerine önemli filmlerdir. Akad’ı araştırmak için nasıl bir yol izlenebilir? Elbette önce filmlerini izlemek gerek. Ardından ödüllü filmlerinin festivalleri ve hakkında yazılanlara bakılsa iyi olur. Lütfi Akad, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'Düğün' filmiyle en iyi yönetmen ödülünü, 'Hudutların Kanunu' ve 'Vesikalı Yarim' filmleriyle de aynı festivalde aldığı ödüllerin yanında birçok üniversiteden ve festivalden sinemaya verdiği emekle ilgili emek ödülleri verilmiş sinemamızın büyük ustasıdır. Lütfi Akad sineması üzerine, pek çok bilimsel araştırma ve tez çalışması yapılmıştır. Prof. Dr. Alim Şerif Onaran'ın profesörlük tezi Lütfi Akad sineması üzerinedir. Lütfi Akad uzun yaşamının 23 yılını Mimar Sinan Üniversitesi, Sinema- Televizyon okulunda ders vererek geçirmiştir. Lütfi Akad "Işıkla Karanlık Arasında" adıyla yazdığı anılarının son cümlesinde bu 23 yıl için her zaman onur duyacağını söylemiştir. Işığıyla, karanlığın aydınlanmasına ve sinemamıza yaptığı katkılarla Lütfi Akad unutulmayacaktır. Işıkla Karanlık Arasında kitabının arka kapağı….Sinema işine girmeyi hiç ama hiç düşünmemiştim, böyle bir iş de yoktu aslında. Sinemayı tiyatrocular ek bir iş olarak yapıyorlardı. Diyeceğim meslek değildi. Aslına bakılırsa hiçbir zaman da meslek olmamıştır. Olsa olsa bir tutkudur sinema. Akıllı uslu insan işi değildir; tutkulu insan işidir.” Işıkla Karanlık Arasında Türkiye sinemasının “ustasız ustası” Lütfi Ö. Akad’ın anıları, aynı zamanda sinemaya duyulan tutkunun kitabı… Akad’ın yapım yönetmenliği ile adım attığı sinema dünyasında yavaş yavaş sinemanın büyüsüne kapılışı, ilk filmi, “görerek - duyarak - okuyarak” değil deneyerek öğrenme süreci, Türkiye’nin dört bir yanında kurulan setler, oyuncu seçimleri, Halide Edip Adıvar, Orhan Kemal, Vedat Türkali, Yaşar Kemal, Selim İleri gibi edebiyatçılarla yürütülen senaryo çalışmaları, ülke sinemasının ahvali, genç sinemacılara verilen usta bir el ve bir yandan devam eden hayat… Akad, sadece geçtiği bu yolları anlatmakla kalmıyor, yarattığı özgün sinema dilini de tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Sadri Alışık’tan Hülya Koçyiğit’e, Türkan Şoray’dan İzzet Günay’a, Yılmaz Güney’den Fatma Girik’e Türkiye sinemasının usta oyuncularının beyaz perdeyle yeni yeni tanıştıkları ana şahit olurken, bir sinemanın doğuşuna doğrudan tanık olacaksınız. Işıkla Karanlık Arasında sinemaseverler için bir başucu kitabı niteliğinde…