Sırtını Nif Dağı’na yaslayarak efsanelere bürünmüş; kışın karla kaplı yamaçları, yazın meyve çiçekleriyle süslenen bereketli topraklara sahip bir yer Kemalpaşa… Asırlardır emsallerini kıskandıracak güzelliği nedeniyle gelinlere benzetilen ve Smryna ile Sardes arasında bir geçiş noktası olması nedeniyle antik çağların izlerini taşıyan bu kent, özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerinin önemli yerleşim yerlerinden... Tarihte Nif ismiyle anılan ve önemli bir tarihi dokusu olan Kemalpaşa’yı ve Bizans döneminde Thedoros Laskaris tarafından yaptırılan ve bölge halkı tarafından ‘Kız Kulesi’ olarak bilinen Laskaris Sarayı’nın dünden bugüne yolculuğunu “Nif’ten Kemalpaşa’ya- Bir Bizans Başkentinin Türkleşme Süreci” kitabının yazarı ve kent tarihçisi Rahim Sağ, Ege Telgraf okurları için anlattı…

“İSTANBUL’UN İŞGALİYLE…”

Binanın tarihi açıdan ele alındığında çok ilginç bir yapı olduğuna dikkati çeken Sağ, “Hakkında efsaneler de var ama işin gerçeğine bakarsanız, İstanbul dışında Bizans imparatorlarına ait tek saray burası. Yapılışı 13’üncü yüzyıla dayanıyor. 4’üncü Haçlı Seferi’ne ilişkin bir durumlar da var. 4’üncü Haçlı Seferleri İstanbul’un güzelliklerinin işgali ile başlar. Aslında amaç Kudüs’e gitmektir fakat nedense bir yerde amaçtan sapılır ve Katolikler dini açıdan kutsal sayılan İstanbul’u işgal ederler. Kent işgal edilince hanedanlık mensupları İstanbul dışına kaçar ve üç tane Bizans İmparatorluğu kurulur. Bunlar Arnavutluk’ta Epir Devleti, Trabzon’da Rum- Pontus Devleti ve İznik Devleti’dir. İznik Devleti’ni kuran Theodoros Laskaris’tir. Bizans’ın Kemalpaşa yolculuğu da bu dönemde başlayacaktır” dedi. Nif’in yani Kemalpaşa’nın, Bizans döneminde imparatorların dinlenme yeri olarak ünlü olduğunu ifade eden Sağ, “Thedoros Laskaris’in ölümünden sonra 1222 yılı ve 1254 yılları arasında İznik-Bizans Devleti’nin başına geçen damadı Ioannes 3’üncü Vatatzes oldu, bölgede en büyük gelişmeyi yaratan da aslında o’dur. Devlet ilk olarak İznik’te kurulmuş olsa da, İstanbul’a çok yakın olduğu için güvenli bulunmamıştır. O yüzden daha stratejik alanlara yönelmeyi tercih etmişler ve bilindik bir yer olan İzmir dolaylarına yönelmişler” dedi. “İstanbul'da ikinci Bizans Dönemi, Palailogos Hanedanı'nın 1261 yılında İstanbul'u Latinlerden geri almasıyla başlar. Zaten kurulmuş olan üç Bizans Devleti’nin amacı da İstanbul’u geri almak ve gerçek Bizans’ın sahibi olduğunu kanıtlamaktır” diyen Sağ, “O gün gelene kadar, Vatatzes’in uzun iktidarı boyunca İznik sembolik dini başkent olarak varlığını sürdürürken Nymphaion yani Kemalpaşa, devletin asıl idari başkenti olarak kullanılmış. Dönemin imparatoru kendine burada bir saray inşa ettirmiş. Çok fazla mimari süslemeleri olmayan, dört köşe ve büyük bir bina… Taş ve tuğla sırasıyla işlenmiştir. Üç katlı olan bu sarayın, birinci katında altı pencere vardır. Yan taraf yüzünde, açık bir salon olması muhtemel büyük ve boş bir yer görülür. Bu sarayın tarzı ve bölümleri, Konstantin’in İstanbul’daki sarayına tamamen benzer. İşte, Laskaris Sarayı da tam da bu döneme ışık tutan oldukça önemli ve değerli bir yapıdır” açıklamalarında bulundu.

BİRÇOK EFSANEYE KONU

Saray’ın sahibi olan Laskarisler’in soylu fakat bahtsız bir haneden ailesi olduğunu söyleyen Sağ, şunları anlattı: “Belki de ailenin hazin bir sonla biten varlıklarından dolayı mıdır bilinmez, etrafında oluşturulan mitolojik anlatılar ve inanışlar da hep hüzünlüdür. Yakın zamanda derlenen bu efsaneye göre; Bizans kralı sefer yaptığı sıralarda Nif’e gelir ve burada dinlenmek ister. Kızı burada fakir bir gence aşık olur. Genç, prensesten uzak durmak ister ama o da çok sevmiştir kralın biricik kızını. Sevdalarına söz geçiremeyip gizli gizli buluşurlar. Bu buluşmalar kralın kulağına gider ve zalim kral kızından habersiz bu genci öldürtür. Prenses bir gece yine her zamanki buluştukları yerde beklemeye başlar ama genç gelmez. Kız her şeyi anlar fakat artık iş işten geçmiştir. Babasından son bir isteğinin olduğunu söyler ve onun için bir kule yaptırmasını ister. Babası da kızının bu isteğini kıramayarak bu kuleyi yaptırır. Kız kendini oraya kapatır. Kral uzun zaman sonra kızını merak eder ve kızı için armağan olarak yaptırdığı bu kuleye bakmaya gider ki kızı çoktan ölmüştür. Anlar ki sevdasından biricik kızı ölmüştür. Kral ne kadar büyük bir hata yaptığını anlar ama çok geçtir. Kızını ve genci yan yana kuleye gömer. Ve bu kulenin adı da ‘Kız Kulesi’ olarak kalır.”

ÖNERİLERDE BULUNDU

Saray’ın çevresinde yapılacak ufak dokunuşlarla yeniden ön plana çıkarılabileceğinin de altını çizen Rahim Sağ, “Şu anda baktığımızda Laskaris Sarayı’nın hemen arkasında bir okul var. Bu okulun böylesi bir alanda olmasının çok yanlış olduğu düşüncesindeyim. Ayrıca yapının hemen arkasında ‘Osmanlı Parkı’ adında bir park var. Ortada Bizans Sarayı var ve siz hemen yanındaki parkın adını ‘Osmanlı’ koyuyorsunuz… Tartışılacak bir konu. En azından bu parka ‘Uygarlık’ ya da ‘Kültür’ adı verilebilirdi. Dediğim gibi, bölgede ufak dokunuşlar yapılması gerekiyor. Ayrıca Bizans imparatorlarından 3’üncü Theodoros Laskaris’in lahit taşı Kemalpaşa’da bulundu. Bu da tarih açısından çok mühim bir buluş. Nif’e, bir saray yanında bir okul, kütüphane de inşa ettiren ve dindarlığı ile tanınan Vatatzes, başta Kuzenas ve Sosandra olmak üzere İzmir ve çevresindeki birçok manastırı da canlandırmıştır. Hatta imparatorun Sosandra’da gömülü olduğu da biliniyor. Hala Bizans tarihçilerinin arasında bir tartışma var; tarihçilerin bir kısmı Sosandra’nın Meryemi manastırının Manisa’da diğer bir kısmı da Kemalpaşa’da olduğunu söylüyor. Yani ikiye bölünmüş vaziyetteler. Bu lahtin bulunmasıyla birlikte Sosandra’nın Meryemi Manastırı’nın, ki döneminin en önemli manastırıdır, Kemalpaşa’da olduğu ihtimali güçleniyor. İşte, atılacak doğru adımlarla Ege Bölgesi’nin İzmir’in ve belki de Türkiye’nin en güzel ve donanımlı açık hava müzesi hayata geçirilebilir. En uygunu da bu olacaktır” dedi.

‘MEŞHUR VE MEÇHUL…’

Laskaris Sarayı’nın tarihe tanıklık etmiş bir yapı olduğunu da sözlerine ekleyen Sağ, “Kemalpaşa’yı bana sorduklarında en iyi ‘Meşhur ve meçhul bir yer…’ olarak tarif ediyorum. Hem meşhur hem de çok meçhul… Yıldızı tarih boyunca iki kez parlayan Nif, yıldızın her iki kez parlayışında da 1204 ve 1261 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nun başkenti, İstanbul’un Latinler tarafından işgali ile başlayan süreç sonunda Palaelogos’un İstanbul’u yeniden alarak Bizans’ın varlığını yeniden sürdürmesi ve 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türklerin kendi yurtlarında yeniden egemen olmaları ve yeni bir devlet kurmalarıyla kendisine asıl sahip olan ve sahip olma gücünü kanıtlayan halklara yeniden özgürlük ve egemenlik getirmiştir. Kemalpaşa, tarihin derin izlerine ev sahipliği yapan bir yerdir. İzmir’de kent merkezine bu kadar yakın bir yerin bir an önce turizme kazandırılması gerekiyor. Potansiyel var, önemli olan onu doğru ve stratejik bir biçimde kullanmak. Doğru adımlar atılırsa Kemalpaşa İzmir’in tarih başkenti olur” diye konuştu.

DEFİNECİLERİN BAŞKENTİ

Tarihi yapılarla ilgili birçok şehir efsanesi olduğunu söyleyen Sağ, “O dönemlerde bir yerden bir yere gittiğiniz zaman mobilyalarınızı taşımak istemezsiniz ama altın en kolay taşınan malzemedir. O dönemde dahi kullanılmayan altınları gömmek gibi bir durum yoktur. Kemalpaşa’da neredeyse ilçe nüfusu kadar defineci var. Buldukları her yeri kazıyorlar ve kulaktan kulağa yayılan söylemlerle hareket ediyorlar. Bundan 3 ila 4 sene önce Torbalı tarafında bir yerde 80 ton altın olduğu iddia edildi. Kısacası, böyle dedikodular çok fazla oluyor. Şu anda ilçenin tarihi yapısı ele alındığında, gördüklerimiz sadece buzdağının görünen kısmı gibi bir şey.

DRAKULA DA HAPİS YATMIŞ

Kemalpaşa, tarihi açısından gerçekten çok önemli bir ilçe. İlçenin tarihinde, burada yaşadığı bilinen şahsiyetlerden biri de daha çok sinema filmlerinden vampir kişiliği ile tanıdığımız Kont Drakula’dır. Kont Drakula pek çok roman, tiyatro, opera ve sinema filmine konu olmasına rağmen hayali bir kahraman olmayıp tarihte tanınan önemli bir tarihi kişiliktir. Kont Drakula’nın bir süre Nif Kalesi’nde tutulduğu biliniyor. Bu da çok önemli bir unsur” dedi. Yağmur Gülü / Özel Haber