Her yeni güne yeni bir sürprizle uyandığımız güzel ülkemizde gündemin değişim hızına ayak uydurmak çok da mümkün değil. Müreffeh ülkelerin 10-15 yılda görmediği birçok gelişme ülkemizde birkaç gün gibi kısa sürelerde gerçekleşebiliyor.
‘Daha ne olabilir ki?’ sorusuna yanıt vermekte zorlandığımız güzel ülkemizde her an her şey olabiliyor. Dün sabah İstanbul’da başlayan operasyon tüm Türkiye’yi ekranların başına kilitledi. Ellerinde cep telefonları, ekran karşısında gelişmeleri takip eden ülke, siyaset ve yargı tartışmalarının gölgesinde gününü geçirmeye çalışıyor.
Ekonomik sıkıntılar konusundaki sohbetlerin neredeyse anaokullarına ulaştığı güzel ülkemizde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin potansiyel cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarına yönelik operasyonun ardından Euro 45 TL’yi, Amerikan Doları ise gün içerisinde bir ara 40 TL’yi gördü.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri ve Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri arasında halkın yargıya güven oranları karşılaştırıldığında Türkiye yüzde 33 ile son sırada yer alıyor. Halkın yargıya güveni konusunda zirvede yer alan Danimarka’da yüzde 75, Finlandiya’da yüzde 74, Hollanda’da yüzde 73, İsveç’te yüzde 72, Almanya’da yüzde 69, Fransa’da yüzde 62. Komşumuz Bulgaristan’da bile halkın yüzde 38’i yargıya güvendiğini beyan ediyor.
Adil yargılanma konusundaki endişeler, uzun tutukluluk süreleri, ‘Şafak Baskını’ şeklinde yapılan gözaltılar, fikir ve ifade özgürlüğü konusundaki sıkıntılar derken Türkiye’de halkın adalet duygusu bir hayli sarsılmış durumda.
Endişe boyutlarına dönüşen bu güvensizlik durumu nasıl toparlanır, ülkenin geleceği konusundaki duygudaşlık konusu nasıl onarılır hiç kimsenin net bir cevabı yok maalesef.
Beyin göçünün şiddetinin arttığı, hekimlerin Avrupa kapılarında dil öğrenmeye çalıştığı, gençlerin daha iyi bir gelecek kaygısıyla eğitim ve iş olanakları için Batılı ülkelere akın etmesi gibi durumlar bu ülkede emek veren herkes için moral bozucu.
SOSYAL ÇÜRÜME
Ülkede liyakat ve hakkaniyet gibi duygular iyice törpülenmiş durumda. Mülakat mağduru öğretmenlerden, görevde yükselme sınavlarındaki bozulmalara isyan eden kamu çalışanlarına kadar kamunun farklı alanlarında ciddi çürüme yaşanıyor.
Gündemin siyasete, ekonomiye, yargı konusundaki güvensizliklere boğulduğu dönemler bir türlü geçmiyor, aşamıyoruz. Tüm bu tartışmalar bitse ülkenin sürekli bir seçim atmosferindeymiş hissi yaşatması psikolojimizi, sosyal yaşamımızı olumsuz etkiliyor.
Her daim ‘Freni patlamış kamyon’ hissine kapıldığımız güzel ülkemizde başımızı kaldırıp dünyaya bakabileceğimiz fırsatlar bu iç tartışmalar ve gündemler yüzünden maalesef mümkün olmuyor. Hep birlikte umuda ihtiyacımız var. Demokrasinin, fikir ve ifade özgürlüğünün, eleştirinin, sağlıklı tartışmaların yapılabildiği bir Türkiye dileğimiz.