9. Cumhurbaşkanımız Merhum Süleyman Demirel, “GAP’ı gaptırmam” ifadesiyle hem siyasi muhaliflerine mesaj vermiş, hem de Türk’ün Anadolu topraklarının Güneydoğusu’na vurduğu damgaya işaret etmişti. Kısa adıyla GAP, yani Güneydoğu Anadolu Projesi, dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Mezopotamya’ya bir yandan hayat vermiş, diğer yandan da tarihi değerleri sular altında bırakmış, ancak Türkiye açısından barındırdığı 9 Güneydoğu ilini kalkındırmış ve kalkındırmaktadır. 90’lı yıllarda gazetecilik görevi ile gittiğim Güneydoğu illerini, yani GAP bölgesini bu kez bir vatandaş gözü ile görmek istedim ve Akademic Tour şirketinin otobüsle GAP Turu’na katıldım. İyi ki de katılmışım. Zira hem önemli dostluklar edindim hem de, geçen 20 yılı aşan sürede bölgenin nasıl gelişip güzelleştiğine bir kez daha şahit oldum. Bu noktada, terörden çok çekmiş olan Güneydoğumuz’da, huzur ve sakinliğin gelmiş olmasına da çok sevindiğimi ifade etmeliyim. 7 gün ve 5 gecelik adeta bir maratonu andıran ve 9 ili kapsayan turda, şehir merkezinden tutun da dağ ve taşına kadar gezerken, bazı rutin güvenlik önlemleri dışında, ne bir asker ve ne de güvenlik görevlisine (Korucu) rastlamadım. Aksine bölge insanımızın, şehirde ve kırsalda artık işinde ve gücünde çalışarak bölgenin zenginliğine, dolayısıyla Türkiye’nin zenginliğine zenginlik kattığı da müşahade ettiğim konular arasında. Ayrıca, bölgeyi Adana, Mersin, Konya gibi büyük illere bağlayan çift şeritli yollarda, yüzlerce kamyon, TIR ve ağır vasıta araçların vızır vızır yol aldığını görmek beni mutlu etti. Çünkü, halk arasında bir deyim vardır ki, o da, “Eğer bir ülkenin yollarında kamyonlar seyrediyorsa ekonomi iyi yoldadır” ifadesidir. Evet bugün halkımız ekonomik sıkıntı yaşıyor ama öyle bazılarının iddia ettiği gibi bu durum, “Battık, bittik” derecesinde değil ve asla öyle olmayacağına inanıyorum. Şimdi gelelim, GAP turumuzun duraklarına. Evet turumuza Çukurova’nın parlayan yıldızı Adana’dan başladık. Sebebi ise bu ilimizin GAP’ın kapılarını açan anahtar olması. Pozantı üzerinden Gülek Boğazı’nı geçerek, Tekir Yaylaları’nı da sağlı sollu panoramik olarak gördük. Seyhan ve Ceyhan nehirleri üzerinden geçerek kent merkezine girdik. İlk ziyaretimizi Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde inşa edilmiş ikinci büyük camisi Sabancı Merkez Camii’ne yaptık. Görkemli yapı hakikaten insanı cezbediyor. Hemen güneyinde Seyhan Baraj Göleti üzerindeki tarihi Taş Köprü ve yemyeşil park alanları ile Adana’yı Adana yapıyor. ÇAN-EZAN VE HAZAN: ANTAKYA Çukurovası ile Adana’yı başbaşa bırakırken, meşhur İncirlik Üssü’nü uzaktan da olsa seyrederek İskenderun üzerinden “çan-ezan ve hazan” seslerinin yankılandığı Hatay’a doğru yol alıyoruz. İskenderun Körfezi’nden Akdeniz’in en doğu ucunu görüyoruz. Demir-çelik tesisleri havayı biraz kirletse de, İskenderun Demir Çelik Tesisleri, limanıyla birlikte Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımlarından biri olarak karşımızda duruyor. Ardından Belen Geçidi’ni aşarak, Amik Ovası’na iniyor ve böylece Antakya’ya ulaşıyoruz. Burada, Antalya Arkeoloji ve Mozaik Müzesini ziyaret ederek, Hıristiyanlık kelimesinin ilk defa telaffuz edildiği mağaraya oyulmuş St.Pierre Kilisesi’ni gözlemliyoruz. Habib-i Neccar Camii ve Harbiye Şelaleleri birer harika mekanlar. Dinlerin kardeşliğinin yansıdığı Antakya’dan, Amik Ovası’nı aşarak Şahin Bey’in memleketi ve UNESCO’nun gastronomi kenti ilan ettiği Gaziantep’e doğru yol alıyoruz. Kale ve çarşıları gezdikten sonra, dünyanın en büyük mozaik müzesi Zeugma’yı gözlemliyoruz. Müzedeki mozaiklerin arasında en önemlisi Çingene Kızı. Onu da gördükten sonra, bakırcılar çarşısından alışveriş yapıyor ve Gaziantep’in lezzetlerini tadıyoruz. Daha sonra Şanlıurfa’ya geçerek gece konaklıyoruz. İsteyenler için ekstra Sıra Gecesi adeta kulaklarınızın pasını siliyor. Ertesi gün Birecik Baraj Gölü üzerinde Halfeti’nin sular altında kalan köylerini muhteşem ve eğlenceli bir tekne turu ile turluyoruz. Ardından ise ver elin Harran. Onlarca kilometrelik ovayı yarılayarak, tarihi Harran Üniversitesi kalıntıları ile Konik Harran Evleri’ni hayretler içerisinde izliyoruz. Ağalık sisteminin halen sembolik olarak sürdürüldüğü ifade edilen Harran’da yerel halkla sohbet ediyor, çaylarımızı yudumluyoruz. TARİHİN SIFIR NOKTASI: GÖBEKLİTEPE Dünya tarihinin yeniden yazılmasına neden olan 11 bin 500 yıl öncesi inşa edilmiş ve 1000 sene sonra yapanlar tarafından üstü örtülmüş dünyanın ilk tapınağı Göbeklitepe, herkesin büyük ilgisini çekiyor. Göbeklitepe, zamanda yolculuk yaptırırken, nohut, mercimek ve buğdayın tarihte ilk kez ekildiği yer olarak karşımıza çıkıyor. Bu önemli noktanın ardından ateşin suya, yanan odunların da balıklara dönüştüğü Hz.İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı Balıklı Göl, Ayn Zeliha Gölü ve Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı görüyoruz. Şanlıurfa’nın tarihi değerlerini gördükten sonra, Mardin’e doğru yola çıkıyoruz. Artuklular’ın kenti Mardin’de önce Süryanilerin dini merkezi Deyr-ul Zaferan Manastırı, Ulu Camii ve Zinciriye Medresesi’ni ziyaret ediyor ve Mardin’in dar sokaklarını keşfediyoruz. Daha sonra ver elini Midyat. Burada, birçok ünlü dizinin çekildiği Vilayet Konuk Evi ve yakınındaki Süryani ustaların el ile işlediği telkarilerin imal edildiği atölyeler yine herkesin büyük ilgisini çekiyor. Midyat’ın ardından, Ilısu Barajı’nın suları altında kalan 12 bin yıllık Hasankeyf’i de gördükten sonra ver elini Diyarbakır. Burada 4 ayaklı minare, Ulu Cami, Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi, 10 gözlü Köprü ve hanlar ziyaret ediliyor. KRALLARIN TAHTI: NEMRUT ZİRVESİ Daha sonra da Batman sınırlarındaki Nissibi Asma Köprüsü üzerinden geçerek Kahta’sı ve Menzil’i ile ünlü Adıyaman’da Nemrut Dağı macerası başlıyor. Otobüsten inip minibüslerle 2 bin 150 metreye çıkıp, bir kısmını da yaya olarak tırmanarak dünyanın sekizinci harikası UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki “Kralların Tahtı” Nemrut’ta güneşin batışını biraz da üşüyerek izliyoruz. Ve son durak Kahramanmaraş. Sütçü İmam’ın kenti Maraş’ta, müzeler ve heykelleri gördükten sonra ziyaretlerin olmazsa olmazı Maraş Dondurması’nın tadına bakıp İzmirimize doğru dönüşe geçiyoruz. Kazım Erkmen / Özel Haber