Tıp Bayramı, 14 Mart 1827’de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı’daki Tulumbacıbaşı Konağı’nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, “Tıp Bayramı” olarak kutlanıyor. Bu yıl ise Tüm Dünya’da ve Türkiye’de pandemi süreciyle birlikte 'tıp' ve sağlık çalışanları adeta göz bebeği oldu. Tüm dünyayı esir alan virüsle mücadele edenler ise 'Sağlıkçılar' yani onlara göre halkın ‘değer görmeyen’ kahramanları... Sağlıkçılar; mobbing, yoğun çalışma temposu gibi pek çok zorlukla hala ara vermeden mücadele veriyor. Tüm mücadeleye rağmen en çok sevdikleriyle olamamak onları üzüyor. Büyük bir özveriyle pandemide mücadele ettiklerini ve zor dönemlerin hala bitmediğini belirten İzmir Bornova Türkan Özilhan Devlet Hastanesi’nin Yoğun Bakım Hemşiresi ve Birlik Sağlık Sen Genel Başkan Yardımcısı Seray Şahin, “Hiç molasız pandemi hastanesiydik. Pandemi hastanesi olmamızda tüm çalışanların, İl Sağlık Müdürlüğünün emekleri yadsınamaz… Yoğun bakımımız hala Covid birimi. Hasta sayısı azaldıkça yeni yeni birimlerimizi açabildik. Pandemi hastanesi olarak özveriyle çalıştık ve çok emek verdik. Kız kardeşimle aynı evde nasıl kendimizi koruyacağımızı düşündük, onun kronik bir kalp rahatsızlığı vardı… Mücadele ettik ama bu süreçte ise halk önce sağlıkçıları sevdi, kıymetini bildi. Ardından bizleri unuttu, haklarımızı unuttu” ifadelerini kullandı. seray-sahin-14-mart-tip-bayrami ‘HASTALAR İÇİNDE ZORDU’ Pandemi sürecinde hastaların en büyük problemlerini ve gözlemlerini aktaran Şahin, “Hastaların yaşadığı en büyük sorun yakınlarıyla temas kuramamalarıydı. Çocuğunun sesini duymak isteyenler, ailelerini aramak istiyorlardı, pek çoğu aynı anda hastalığa yakalandı en büyük sorun buydu. Aynı yoğun bakımda tedavi gören iki hastadan birinin vefat ettiğini diğerine söyleyemiyorduk. Eşini kaybettiğini söylersek kendi durumunu bırakacak ve kendisi hastalık ile savaşamayacaktı. Hastalarda en büyük zarar ‘ya iyileşemezsem’ psikolojisiydi.  Bu kaygı ile daha kötüye giden pek çok hasta oldu. Biz bu süreci her anlamda çok zor geçirdik, geçirmeye devam ediyoruz. Genç bir hastamız 3 ay boyunca riskli durumdaydı. Çok emek, çok savaş verdik iyileştiğini görmek bizi mutlu etti” dedi. ‘KARDEŞİM KRONİK HASTA’ Süreçte ise kendi yaşamına ve yaşadığı zorluklara yönelik konuşan Şahin, “Benim kız kardeşim kronik kalp rahatsızlığı olan biri. İkimiz yaşıyoruz. Süreç başladığında oteller ayarlanacak dendi. Ama şu oldu, geçici görevle gelmek zorunda kalan kırsaldaki arkadaşların hiç yeri olmadığı için öncelik onlara verildi. Bizler talep etmemize rağmen imkan bulamadık. Benim annem düzenini bırakıp, başka kentten bize gelmek zorunda kaldı. İki kızım var biri nasıl çalışacak, biri kronik rahatsız. Bana mı üzülsün? Kız kardeşime mi üzülsün? Bilemedik, kayıp yaşar mıyız korkusuyla yaşadık. Korku anlatılabilir bir duygu değil. Hem risk taşıyorsunuz, hem can kurtarıyorsunuz… En üzücüsü ise; hastalık nasıl bir şey? Nasıl bulaşır? Bu soruların yanıtını bilmeden kimseyle görüşmedik. Alıştık, süreci öğrendikten sonra görüşmeye başladık. Ona rağmen bizler için insanlar ‘nasıl onla görüşürsünüz?’ dediler. Ben bunu kendi kulaklarımla duydum. Sağlık çalışanları hastalık taşıyor gibi algılandı. Oysa biz tedbir almayı bilerek çalışıyoruz. Risk altındayız ama en iyi önlemi bizler alıyoruz” açıklamalarında bulundu. ‘UNUTULMAMAK!’ Sağlık çalışanları olarak tüm bu mücadelenin ardından ekonomik anlamda da rahatlayamadıklarına değinen Şahin, “Hastalığa yakalanma riski çok fazlaydı. İnsanlar pandeminin başında bizlerin çok değerli olduğumuzu düşündüler. Ama bu değeri bize göstermediler. Veriyormuş gibi yaptılar ama vermediler. Sağlıkta şiddet var, sağlık çalışanları yoruldu dendi, ‘e parasını alıyor bu işi yapmak zorunda’ dediler. Tekrar olay çok değişti. Biz çok çalıştık ama karşılığını almadık. Bunu aktaramadık. İnsanlar bizi başka meslek gruplarıyla karşılaştırıyorlar ölüm riski üzerinden. Elbette ben bütün meslek gruplarına saygı duyuyorum. Herkes canını ortaya koyuyorsa karşılığını alsın, ama onlar alıyorlarsa biz neden almadık? Yeni göreve başlayan hemşire 2 bin 900 lira alıyor. Tüm haklarımız kapandı. Öyle ki; ücretsiz izin alamadık, yıllık izin alamadık, tayin hakkımız, emekli olma ve istifa etme haklarımız kapatıldı. Aldığımız parada karşılığını vermedi. Ama hepsinden önemlisi halk ise bizleri unuttu. Bizler bu yıl bu bayramda ‘unutulmamak’ istiyoruz” diye konuştu. RANA BEYZA ÖZTÜRK / ÖZEL HABER