Ege Telgraf'ın sorularına yanıtlayan Ege Girişimci Sanayici ve Yatırımcı İş İnsanları Derneği (EGSİYAD) Başkanı Zeki Karatay, kent gündemine ve ekonomik gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Uzun yıllar boyunca İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin fuar organizasyonlarını yürüten İZFAŞ'ı yöneten Başkan Karatay, İzmir'in en büyük önceliği turizm ve fuarcılık alanına vermesi gerektiğini kaydetti. Ekonomik büyümenin anahtarının kentin geleneği haline gelen fuarcılık olduğunun altını çizen Karatay, "Pazarlama anlamında bütünsel çalışmalara ve takım oyununa ihtiyacımız var" dedi. Derneğinizin kuruluş öyküsü nedir? Kaç üyeniz var, katılımcılar ağırlıklı olarak hangi sektörlerden? Biz herhangi bir kimsenin desteği ya da herhangi bir kuruma alternatif olmak maksadıyla yola çıkmadık. Sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleri belli bir güce eriştikten sonra yeni üye katılımlarına olanak sağlayamıyor. Ya da üyeleri o oluşumun olanaklarından yeteri kadar sağlayamıyor. Ama bu kasten olan bir şey değil. Bir boşluk vardı ve bir sivil toplum örgütü şemsiyesi altında buluşup bir paylaşım kültürü oluşturmak ve bu güç ile birlikte hareket ederek yeni birtakım alanlar açmak adına bir ihtiyaç olduğunu gördük. Biz birilerine rakip olmak için değil, bir ihtiyaç ve eksik olduğu için bu yola çıktık. Bu çatının altında birtakım değerler üretmek ve ortak bir hikaye yazmak anlamıyla toplandık. Gerek iş potansiyeli, gerekse sosyal potansiyel anlamda bir şeyler için kurulan bir derneğiz. 60 civarı üyeye sahibiz. Üye profili açısından bir kompleks ya da bir yarış içerisinde değiliz. Aceleci davranmadık, niyetimiz nicelik. Üyemiz çok olsun, gelirimiz de artsın diye bir kaygımız yok. Mümkün olduğunda kamuoyunda karşılığı olan ya da yeni girişimci olmuş, heyecanlı arkadaşlarımızı bünyemize ekliyoruz. Belli kategoriler ya da meslek gruplarına ağırlık vermedik. Süreç içerisinde üye profil analizi süreç içerisinde yapılacak bir şey. Henüz belli bir sektörde ağırlığımız yok. Yani o alanda çalışalım, üyelerimize katkı sağlayalım noktasında değiliz. Emlak, inşaat, tekstil, kimya ürünleri, mobilya, matbaa ve baskı, lojistik, turizm gibi sektörlerden üyelerimiz var. İleride bir takım oyunu kurmak istiyoruz. Acele etmiyoruz. Niyetimiz İzmir'de söz sahibi bir kurum haline gelmek. Önümüzde temiz bir sayfa var. Birlikte o sayfaların içini doldurup bir hikaye yazmak istiyoruz. Önümüzdeki döneme ilişkin projeleriniz, hedefleriniz nelerdir? Geleceğe ışık tutacak bir şeyler geliştirebilir miyiz diye devamlı üyelerimizle fikir alışverişi yapıyoruz. Yoksa yerimizde sayar dururuz. Her dakika bir şey üretiyormuş gibi yapıp birileri bizi görsün diye bir çaba sarf etmiyoruz. Önce üyelerimiz kaynaşacak, birbirini tanıyacak, güveni sağlayacağız. Ondan sonra ne yapacağımıza karar vereceğiz. Bu yüzden acele etmiyoruz. Eğer bir projeler serimiz var deseydik, hikaye yazan taraf olamazdık. Ben başkanım hadi bunlar da benim projelerim deseydik demokratik bir tavır sergilemiş olmazdık. Birlikte nelere imza atıp, ne gibi faaliyetler yapmalıyız, çalışmalarımıza ülkeye ve kamuya ne gibi faydalar sağlayacağız ortak akılla karar vereceğiz. Elbette hepimizin projeleri var ama arkadaşlarımızla tartışarak bunları zamanla hayata geçireceğiz. Yıllarca fuar organizasyonlarında görev yaptım, elbette organizasyon konusunda deneyimliyim, ancak benim aklımda bu var, illa bu olacak diye başkanlık yapmıyorum. Üyelerimizin ihtiyaçları doğrultusunda bir yol haritası çıkartacağız. Önce kendi içimizde birlik olacağız. Önceliğimiz bu aidiyet duygusunu kurabilmek. Herkesin düşüncesine değer veren bir sistem oluşturacağız. Teşvikler, yatırım politikaları, AB fonlarının tesisi, iş olanaklarının aydınlatılması anlamında çalışmalarımız olacak. Sadece ekonomik değer yaratmak için değil, topluma öncü olacağımız, katkı sağlayacağımız sosyal projelerin altına da imza atacağız. İzmir yatırım üssü kent olma noktasında hangi aşamada? Kentteki yatırımların arttırılması için neler yapılabilir? İzmir bir kere fuarcılığın kurulduğu kent. Bu noktada lokomotif olan bir kent. Ayrıca bir liman kentiyiz ve ticarette de oldukça avantajlı durumdayız. Ayrıca İktisat Kongresi'ne öncülük yapmış kentiz. Ama İzmir, dinamikleri olarak kendini günün koşullarına adapte etmekte güçlük yaşadı, biraz mütevazi kaldı. İzmir rahat davranınca çağa ayak uyduramadı. Günün koşulları maalesef agresiflik ve bencillik içeriyor. Toplumu, kenti doğayı, değerlerimizi, kültürümüzü koruyalım bakışı global anlamda kalmadı. Herkes nasıl daha çok kazanırım, nasıl rant elde ederim diye düşündüğünden bu gibi unsurlar ikinci planda kalıyor. İzmir bu değerlere önem verdiği için yavaş kaldı. İzmir bana göre halen yatırım öncelikli bir kent. İzmir özellikle son dönemde İstanbullular açısından gözde bir mekan haline gelmeye başladı. Bu tersine göçü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hareketin ekonomiye yansıması nasıl oldu? İstanbul artık fiziksel anlamda tahammülü kalmayan bir il. İzmir bu açıdan yarı tatil, yarı yatırım anlamında bir şubeleşme merkezi oldu. Ama büyük global bir şirketin merkezini buraya taşıdığını görmedik. Ara argüman mantığı ile buraya yatırımlar akıyor. Buraya halen şube gözüyle bakılıyor. İzmir'in iş anlamında bir duruşu var. Buradaki yatırımcılar "Her yol mubah" demiyor. Bu anlamda daha ilkesel ve kuralları var. Herkes İzmir'i çok seviyor ama, insanları yatırım için buraya davet ettiğimizde "Bana ne katkısı olacak?" "Ne kadar para kazanırım?" diye soruyor. Eskiden yaşlanınca İzmir'e yerleşirim diyorlardı. Ben de emekli olup buraya geldiğinizde kente katma değer yaratamazsınız. İzmir'i güçlü kılacak katkılarda bulunun diyordum. İzmir vahşi kapitalizmi besleyecek bir yapıya sahip değil. İstanbul'da boğulacak hale gelenler nefes yatırımlarını burada yapıyor. İzmir hangi anlamda marka kent olmalı, yatırım ve kalkınma anlamında hangi sektörlere öncelik verilmeli? İzmir bir anlamda arazi fakiri. İzmir'in bu sebepten ötürü bacasız sanayi dediğimiz turizm alanına ve kültür sanata ağırlık vermesi gerekiyor. Bu anlamda önemli politikalar üretiliyor. İzmir, sağlık, tarım, hizmet sektörü, fuarcılık, turizm, kültür sanat, ticaret, sanayi, bunların hepsini içinde barındırıyor. Fuarcılık ve turizmde bu atılımı görüyoruz. Tarım konusunda Ege ve İzmir bölgesi bence zaten şu anda ülkenin bir numarası. Tarım Türkiye'de kimliğini kaybederken, İzmir'de ise yükselen bir değer halini aldı. Ülkemizde tarım politikalarına yön verecek ve geleceğe vizyon kazandıracak en doğru zemin İzmir'dir. Ege Bölgesi ve İzmir bu konuda daha nitelikli. Sayın Aziz Kocaoğlu ve Sayın Tunç Soyer bu anlamda gereken önceliği verdi. Kooperatifçilikte de ilerideyiz. Ama markalaşma konusunda istenen noktaya ulaşamadık. Markalarımızı dünya markası haline getirip, menşei İzmir diyebilirsek bir dünya kenti olabiliriz. Ülke politikaları da bu anlamda yeniden gözden geçirilmeli. Üreticiyi koruyan bazı tedbirler de alınması gerekiyor. Yıllarınızı verdiğiniz fuarcılık konusuna gelecek olursak, turizm ve fuarcılık alanında İzmir neler yapmalı? İzmir ülkedeki pastadan alacağı payı nasıl arttırabilir? Bu anlamda İzmir'de oldukça köklü bir altyapı var. Malzememiz iyi. 1936 yılında İzmir'e kazandırılan Kültürpark ve İEF'den bu yana gelen bir fuar kültür var. Kent yaşayarak bunu öğrenmiş, bu bir avantaj. Fuarcılık zaten kentin dokusuna girmiş. Bunu kullanmamız gerekiyor. Önemli tesislerimiz var. Fuar İzmir, Kültürpark var. Bu yeni bir konsensüs ile geliştirilebilir. Türkiye'de kamu eliyle yürütülen tek fuar bizde. Bu yapı devam etmeli. Kenti çekim noktası yaratmak istiyorsunuz, fuarcılığa öncelik verilmeli. Kentin bilinirliği sadece reklamla sağlanamaz. İnsanlar fuarlar sayesinde İzmir havasını soluyor ve tanıtıma büyük katkı sağlıyor. Fuarcılık turizmle entegre düşünülüp geliştirilmeli. İzmir'in Agora'sı, Kadifekale'si için, Kemeraltı için daha etkin politikalar üretilmeli. Evet önemli çalışmalar yapılıyor ama yetmiyor. Bugün Selçuk, Bergama, Ödemiş gibi birçok önemli değerimiz var. Ama bunu pazarlama anlamında bütünsel bir çalışma yok. Ülkede siyaset her konuda tarafçılık boyutuna çekilmiş durumda. Böyle olunca bir takım ruhu yakalanamıyor. Her şeye siyaset karar vermemeli. Ülkenin yönetimi ile sınırlı kalmalı. Politika, bir kentin, mahallenin kaderini tayin edecek boyuta indirgenmemeli ve bu olayın dışında kalmalı. Her kentin kendi dokusu, kendi kültürü var. Kentler kendisini yönetebilmeli. Biz demokrasi konusunda, bu noktada biraz geri kaldık. Artık kenti, ülkeyi yönetenler ne yazık ki sivil toplum örgütleriyle bir araya gelmiyor. Doğrusu budur. Kentler, ülkeler, sivil toplum örgütleriyle birlikte yönetilmeli. Erman Şentürk / Özel Haber