Türk Sağlık Sen İzmir 1 No'lu Şube Başkanı Barış Koçak, sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunları ve sektörde yaşanan son gelişmeleri Ege Telgraf'a değerlendirdi. Koçak, sağlık çalışanlarının en büyük sorununun şiddet olduğunu belirterek, personel yetersizliğinden ötürü ayda iki haftaya yakın mesai yapan sağlıkçıların tükenmişlik sendromuyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Sağlık çalışanlarına genel bakış açısı çok para kazandıkları ve rahat bir yaşam sürdüklerinden yanadır. Bu genel kanı doğru mudur? Sağlıkçılar ne gibi sosyal ya da ekonomik sorunlarla karşı karşıya? 15-20 senedir sağlık sektöründe çalışan bir hemşire arkadaşımız bugün 3 bin 500 lira kadar maaş almakta. Döner sermaye sabit ödemesi de 1500 lira civarı. Ama sağlık sektöründe nöbetsiz bir yer yok. Tükenmişlik sendromu da buradan çıkıyor. İzmir'in genelinde zaten bir personel yetersizliği var. Sağlık Bakanlığı nezdinde çözülmesi gereken bir problem var. İzmir'e her branşta sağlık personeli takviyesi yapılması gerekiyor. Bir hemşire ayda ortalama 90 saat nöbet tutuyor. Aylık mesai ortalaması ise 40 saat. Yani 2 haftaya yakın ekstra çalışıyorsunuz. Bu da ayda minimum 13 gün hastanedesiniz demek. Böyle bir yoğun tempoda insani ihtiyaç olan dinlenmesini nasıl karşılayacak, ne zaman ailesine vakit ayıracak, ne zaman kendi özel yaşamına vakit ayıracak? Sosyal hayata daha gelemiyoruz bile. Güneşi göremeden ertesi güne geliyorlar. Ücrete gelecek olursak, kazandıkları bu parayı harcamada sıkıntı yok, çünkü zaten hayat pahalı. Yoksulluk sınırının altında, açlık sınırının ise biraz üstünde bir maaş alıyorlar. Sağlık çalışanlarının harcadıkları eforun, gösterdikleri çabanın ve fedakarlığın maddi bir karşılığı olması lazım. Hekim arkadaşlarımız yeri geliyor tedavi olmak amacıyla kendi çalıştığı hastanede dahi sıra numarası alamıyor. Bir sağlık çalışanı izin aldığı zaman bu kazanacağı paradan kesiliyor. 30 gün yıllık izin hakkımız var ancak personel yetersizliğinden ötürü 2 haftadan fazlasını kullanamayan arkadaşlarımız var. Bugün halen 730 gündür izin kullanamayan aile sağlığı merkezi çalışanları var. Yeri geliyor, kendi çocuğumuzu ende hasta bırakıp, hiç tanımadığımız insanların çocuklarını tedavi etmeye çalışıyoruz. Bizim hak ettiğimiz saygıyı ilk önce bize devlet bürokrasisi göstermek zorunda. Bunlar olurken, biz en azından huzurlu ortamlarda çalışalım istiyoruz. Bugün sağlıkta şiddet ile karşı karşıyayız. Personel yetersizliğinden bahsettiniz. İzmir'de sağlık sektöründe son durum nedir? Rakamsal olarak nasıl bir ihtiyaç söz konusu? İzmir'de sadece acil servisler için şu anda 550-600 kadar personel açığı bulunuyor. Bunun yanı sıra, Şehir Hastanesi'nin sadece faaliyete geçebilmesi ve kapısının açılabilmesi için yaklaşık 4 bin 500 personel lazım. Bunun içinde hemşire, hekim, teknisyenler gibi nitelikli sağlık çalışanları var. Bu minumum hizmet kalitesi için geçerli rakamdır. Şu anda İzmir'deki genel sağlık personeli rakamıysa yaklaşık olarak 34 bin civarında. Ciddi bir rakam söz konusu. Bu açık İzmir içinden karşılanamaz. Bakanlık bu ihtiyacı atamayla çözecek. Dışarıda atama bekleyen birçok arkadaşımız var. Bu hastane için tam anlamıyla müjde diyemeyiz. Bu hastaneler yap-işlet-devret modeliyle yapıldığı ve işletmecisi de yüklenici firmalar olduğundan taşeron işçiler alacaklar. Bu taşeron işçiler neye göre alınacak? Niteliği nedir? Niceliği nedir? Personelin standart bir sınav ile işe alınması lazım. Kişileri torpille işe aldığınız takdirde, oradaki iş barışı ve işleyişi bozarsınız. Sağlıkta şiddet konusuyla sıkça karşılaşmaktasınız. Bununla ilgili çözüm öneriniz ya da bu mağduriyetlere karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili bir tavsiyeniz var mı? Sağlıkçı arkadaşlarımız bu konuyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşamakta. Sağlıkta şiddete karşı reçetemiz sıfır tolerans uygulamasıdır. Sıfır toleranslı alan uygulaması örnek olarak İngiltere'de yapıldı ve gayet başarılı biçimde de devam ediyor. Aynı model burada da uygulanabilir. Bizim istediğimiz, herhangi bir sağlık biriminde bir çalışana bir sözlü ya da fiili saldırı olduğu zaman, saldırgana yönelik hakim takdirinin ortadan kalkması ve o suçun karşılığında en ağır cezanın verilmesi, bunun para cezasına çevrilmemesi. Buna yönelik kamu spotlarıyla halkın bilgilendirilmesi, vatandaşın bunu bilmesi gerek. Burada en başta görev devletindir. Devlet hem çalışanını korumak, hem de vatandaşın bilgilendirmek zorunda. Sağlık hizmetlerinin de devamı için bunlar şarttır. Çalışanı koruyamadığınız takdirde, darp gören ve iş görmez hale gelen bir hekim vatandaşa nasıl hizmet verecek, nasıl verimli olacak? Bu durumlarda saldırganlar en ağır biçimde cezalandırılmalı. Bunu sadece sağlıkta şiddet olarak da görmemek lazım. Toplumda şiddetin de önüne geçilmeli. Ülkemizde halen kadın cinayetlerini konuşuyoruz. Aile içi şiddet vakalarıyla sıkça karşılaşıyoruz. Şiddetin her alanda önlenmesi lazım. Devletin bu konuda eğitime öncelik vermesi lazım. Son günlerde patlak veren korona virüsüyle ilgili tartışmaları izliyoruz. Vatandaşlar oldukça tedirgin durumda ve diken üstünde. Peki, sağlık çalışanlarının durumu nedir? Hastanelerimiz ve hekimlerimiz bu riske yeterince hazır mı? Bu virüs Çin'de çıktı. Her sene bir grip virüsü çıkar. Evet, ölümcül bir virüs. Ama ticari bir kaygı ile abartılıyor: uluslararası güç dengelerinin birbirini yıpratmaya yönelik bir hareketi. Ama bu demek değil ki, tedbir almayalım, bir şey yapmayalım. Sağlık Bakanlığı sınır kapılarında ve yurt dışından gelen yolcularla ilgili gerekli önlemleri hızlıca aldı ve tedbirler uygulanmaya da devam ediyor. Bu konuda bakanlığı tebrik etmek lazım. İzmir'de, Türkiye'de var mı, yok mu konusu bazen gündeme geliyor. Birkaç olayla karşılaştık. Bir hastanede kapısından giren vatandaşın durumunu bilemezsiniz. Bu sadece bugün alınacak bir önlem değil. Bu tedbirlerin genel bir standardı olmalı. Bunu sadece bu virüse endekslememek lazım. Sağlık personeli her an her hastalığı da kapabilir. Tüberküloz hastasını kapıdan girdiğinde bilemezsiniz. O hasta bir kez öksürdü mü, o mikroplar 21 saat boyunca havada asılı kalabiliyor. Biz onu soluyoruz. Bu hastalıklar bizim vücudumuzda zaten var. Vücut direnci düştüğünde ortaya çıkıyor. Korona virüsten dolayı yaşanan bu süreci biz bu meslekte yıllardır yaşıyoruz. Dünya üzerinde her yıl gripten dolayı ortalama 60 bin civarında insan vefat ediyor. Şu anda korona virüsten ötürü ölen insan sayısı ise 2 bin 500'lerde. Domuz gribinde bu rakam 100 bine kadar yükseldi. Tedbirler alınmalı ama her hastalık ciddidir. Her hastalığa dikkatle yaklaşılmalı. Nisan ayından sonra eninde sonunda bu virüs kırılacak ve ortada tehlike de kalmayacak. Sağlıkta şiddet korona virüsten daha tehlikeli. 2 bin 800 kişi dünya genelinde vefat eden kişi sayısı. Ama biz burada her gün dayak yiyoruz. Sağlık çalışanlarının sıkça dile getirdiği ücret adaletsizliği konusu nedir? Bu sıkıntı nereden kaynaklanmaktadır? Sağlık Bakanlığı’nda farklı farklı kadro istihdam tipleri var. Bunlar, 657 4-A, 657 4-B, 657 4-C, 657 4-D, kamu dışı sağlık personel, vekil ebe, vekil hemşire, 4924 gibi ayrı ayrı kadro tipleri var. Hastane döner sermayesine bağlı çalışanlar, genel bütçeden çalışanlar gibi çok farklı istihdam tipleri var. Özellikle 4-C arkadaşlar ile vekil ebe, vekil hemşire ve diğer devlet memuru arkadaşlar arasında adeta ücret uçurumu var. Sonuçta 4-C'li bir şoför ile kadrolu bir ambulans şoförü aynı işi yapıyor. Ama aralarında ücret farkı 1-1,5 katı. Bunun haricinde ek ödeme performans yönetmeliğinden kaynaklanan maaş ve ek ödemelerde farklılıklar var. Hekim arkadaşımız yaptığı işe göre hastane döner sermayesinden 2 ila 10 bin lira arasında ek ödeme alabiliyor. Fakat İzmir'deki hemşire, ebe, ambulans şoförü, anestezi uzmanı ya da laboratuvar teknisyeni bir arkadaşımız bu paraların onda birini dahi alamıyor. Aradaki fark 15-20 katına kadar çıktı. Hekim arkadaşlarımızın aldıkları paralar alın teridir, sonuna kadar hakkıdır. Bununla ilgili bir sıkıntı yok. Ancak sağlık bir ekip işidir. Bu durum iş barışını bozar. İnsanları birbirine düşman eden bir ek ödeme yönetmeliği ile karşı karşıyayız. On yıldan uzun süredir güncellenmeyen bir sağlık uygulama tebliği fiyat listesi var. Döner sermaye gelirleri personele ya az tutarda yansıyor. Ya da hiç yansımıyor. İzmir'de 37 tane devlet hastanesi var. Maalesef hepsi döner sermayeden çalışanlara pay dağıtamıyor. Erman Şentürk / Özel Haber