İstedikleri kadar

İstedikleri kadar “yok” saysınlar, “Kaç kişi okuyor, boş verin!” desinler…

İstedikleri kadar mahallemde soruşturma yapsınlar…

İstedikleri kadar “dışı melek içi şeytan” kisveleriyle “haber” yollasınlar. Açlık ve yoklukla tehdit etsinler!

Doğrudur, bu satırların yazarı hem eşsiz bir “salak” hem de “pimi çekilmiş bomba”! Eski Punta, yeni Alsancak sokaklarında, “izbe” görünümlü “lüks mekanlarda” kulağımın kimler tarafından çınlatıldığını biliyorum. Biliyorum ama ben “İlk Kurşun Hasan Tahsin” gibi de “yapayalnız” değilim. Zira inandığım tek yol “beka-i devlet, selamet-i millet”.

30 Ekim 2020’den beri “kimlerin” hedefi olduğumla da ilgilenmiyorum. Ama içim neye yanıyor biliyor musunuz “nasıl bu kadar yoğun uydular şeytana”? Depremden bugüne olan bitenler sadece “şeytanlıkla” anlatılır çünkü.

Ben gazeteciyim, gazeteciliğime de İzmir’den “onay” beklemem. İzmir basınının nasıl dip yaptığını iyi bildiğim için de ibret ve dehşetle izliyorum olan biteni. CHP’li bir şahsın İzmir basınına yaptığı “tarihi hakareti” dahi sindirebilenlere ben zaten “gazeteci” demem, demeyeceğim, demiyorum! Bir hakarete dahi cevap veremeyenlerden de kalkıp “depremzedelerin” haklarını ranta peşkeş çekenlerin teşhirini beklemek ise olacak şey değildir.

Neyse, yazı günümü galiba ikiye çıkaracağım. Aylin kardeşim düşünsün artık. Kaldı ki yaşım yarım asrı geçmiş, ben bundan sonra ne “şah” tanırım ne “padişah”! Dostlarıma güvenir, dostlarımla yürürüm, olur biter!

Proje konutlarının kuralarıyla zaten bir oyun oynandığını anlamıştık. Ama ısrarla “kentsel dönüşüm” konusunu sıcak tutanların yarattıkları keşmekeş, Bayraklı’da “depremzede” konusunu iyice gündemden düşürdü.

İktidar da muhalefet de Bayraklı gerçeğinden uzak. İl başkanları, ilçe başkanları an itibariyle yaşanan trajedileri kesinlikle öğrenme niyeti göstermiyor. Siyaset erbabı arada, randevu alarak sevgili Haydar Özkan ve İzdeda merkezine gidiyor, kelam eyleyip fotoğraf çektiriyor ve çekip gidiyor. Sosyal medyada da büyük bir pişkinlikle “depremzedelerin yanındayız” yazıyor. Aslında doğru, ziyarette yanyana oturuyorlar ya, ondan!

Peki hangi siyasetçi, vekil vs. cadde boyu “kubbeli konutları” biliyor? Neden hala oralara yerleşenler yok? Oralara hangi “ecnebi isimli, yeni yetme gayrimenkul danışmanları” göz koymuş? Peki, diğer konutlarda oturanlar kimler? Depremzedeler nerede şu anda?

Yahu alenen Bayraklı “arena” olmuş, çakallara kurban edilen de Bayraklı’nın öz evlatları. Bayraklı İzmir’in “kalbi” diyenler de çok hoş, nasıl bir sırça yaşamları var ki, Bayraklı’nın, İzmir’in “bozulan asabı” olduğunu anlamıyor, hissetmiyor?

Bayraklı ve Bornova halkı kesinlikle kaldı ortada. Gidenler gitti, gelenler kimler belli değil. Yeni evine yerleşen Bayraklı’lı komşularım ise hala borçlarının akıbetini bilmiyor. İzmir’in Valisi, çatık kaşlı bakan, müteahhit vekil acaba bu oyunların ve garabetin neresindeler?

Bugün, özellikle deprem sonrası Bayraklı ve Bornova’ya “yerleştirilen” Suriyeli kaç kişi? Kaç “tarikat” Bayraklı, Çiğli yönünde “faaliyetini” yoğunlaştırdı? Ya da İzmir Emniyet Müdürlüğü, hırsızlık olaylarında “Suriyeli” takibini gerçekten bıraktı mı? Dalga geçer gibi, son bir aydır her gece Bayraklı’da “havai fişek” atanlar kimler ve İzmir Valisi bu yaz bu saçmalıkların yanında, site bahçelerinde korkunç düğün derneklere izin verecek mi?

Ben söyleyeyim, bazı eller, Bayraklı’daki huzuru kaçırmak için “özel” çalışıyor. Bana bile “sen kiracısın neden taşınmıyorsun” diyecek kadar küstahlaşanların olduğunu düşünürsek, amacın huzur isteyen Bayraklı yurttaşlarını “kaçırıp” evlerini milyon milyon “başkalarına” satmak isteyen garip oluşumlar olduğunu yazabilirim.

Çok yazdım çok… Bugün gördüğüm, tüm siyasetin Bayraklı’da ortak günahkarlığıdır. Barodan Tabip odasına, Meslek odalarından Esnaf odasına, belediye meclislerine, milletvekillerine kadar kim varsa Bayraklı’da “sınıfta kaldı”.

1922 yangını sonrası İzmir’de yaşanan büyük “yağma ve çökme” olaylarında nasıl yerli İzmirliler “havalarını aldıysa”, deprem sonrası da ranttan gözü dönmüş, vicdanı alınmış kompradorlar Bayraklı’nın yerli halkını kaçırıp “yeni dünya” kurmaya çalışıyor. Tabii “kimliksiz” şekilde. Tarih Bayraklı’da bir acayip tekerrür ediyor yani!

Gelecek yazıda şu “Kimlik” meselesini başlatacağım.

Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün bir kitabı vardı “Allah ile Aldatmak” diye. Ben Bayraklı anlamında değiştireyim bu nitelemeyi şimdi. “Bayraklı’da Allah ve Milletle Aldatmak” diyeyim.

Biliyorum yine “bazıları” kızacak, havalar sıcak tavsiyem dondurma yemeleri. Nasıl olsa onlarda para çok, dondurma fiyatı sıkıntı yapmaz!